Türkiye’de sütçülük diğer birçok tarımsal alan gibi büyük bir çıkmazda. Başta yem olmak üzere girdi maliyetlerindeki artış nedeniyle hayvancılık sürdürülemez bir yere doğru gidiyor. Süt üretimi ve sanayide işlenen süt miktarı bu yılın başından beri sürekli azalıyor. Maliyetlerdeki artış sütün fiyatına, süt fiyatı da ürün fiyatlarına yansıdıkça süt ürünlerine talep daralıyor.
Süt, maliyetlerin altında bir fiyatla satılmaya devam ederse Türkiye bu alandaki üretici gücünü tamamen kaybedebilir. Üreticiyi korumak için çiğ süt fiyatı artırılacak olsa bunun da ürün fiyatlarına yansıyarak talebi daraltmasından endişe ediliyor. Sektör bu sıkışmışlıktan çıkış yolları arıyor.
Sürdürülebilir bir üretim için girdi maliyetlerinde üreticiyi desteklemek gerekiyor. Maliyetlere karşı çiftçiyi koruyamazsak bu kısır döngü bir bumerang gibi sektörü içine çekip yok edebilir. İkinci adım olarak dış pazarlara odaklanmalıyız. En çok ihracatımızın olduğu Irak, Suudi Arabistan ve Libya ile gel-gitli bir ilişkimiz var.
Hem ihracat pazarlarında çeşitlilik yaratmalıyız hem de üretim altyapımızı ihracat yapmak istediğimiz ülkelerin gıda güvenliği standartlarına göre tasarlamalıyız. İhracat seferberliği ile içinde bulunduğumuz sorunları aşıp sektörün üretim gücünü geleceğe taşımamız ancak mümkün olabilir.
Bildiğiniz gibi AB’ye ihracat için 10 firma onay aldı, peki Avrupa’ya hangi üründen ne kadar satıyoruz? Büyük çabalarla alınan ihracat izin belgeleri, üçüncü dünya ülkelerine övünç madalyası olarak göstermekten başka bir işe yaramıyor.
Rusya pazarına da büyük umutlarla girdik. Önce Aynes’in ardından Sütaş’ın izin begeleri veterinerlik ve sağlık şartları ihlal edildiği gerekçesiyle iptal edildi. Ürünleri antibiyotik kalıntısı bulunduğu gerekçesiyle iade edilen firma Rusya’nın gıda güvenliği kriterlerini karşılamak için eksiklerini gidermek yerine, “Rusya’nın tavrını hayretle karşılıyoruz” diye açıklamalar yaptı.
Oysa yapmamız gereken, ihracata konu olan ürünleri ilgili ülkelerin gıda güvenliği standartlarına uygun bir şekilde üretmek için gerekli altyapıyı oluşturmak. Ancak firmalarımız bunlarla uğraşmak yerine daha kolay pazarlar olan Sudan ve Libya gibi ülkelere yönelmeyi tercih ediyorlar.
Şimdi de 67 firma Çin’e süt ürünleri ihracatı için başvuru yaptı. Halbuki Çin, Rusya’dan daha zor bir pazar. Yaşanan bebek maması süt tozu skandalı ile büyük acılar yaşayan ve bundan ders alarak çıkan Çin ithal edeceği/ettiği süt ürünlerinde deyim yerindeyse kılı kırk yarıyor.
67 firma Çin pazarından pay almak istiyorsa, süt ürünlerinde Çin’in kriterlerini sağlayacak gıda güvenliği altyapısını kurmalı. Yoksa, “Orta Doğu’yu hallettik sıra Uzak Doğu’da” şeklindeki hamasi yaklaşımlarla Çin ve Rusya gibi pazarlardan pay almamız ve oralarda tutunmamız zor.
14 yıldır, siz değerli okurlarımızın desteğiyle Türkiye’de sütçülüğün bağımsız sesi olmayı sürdürüyoruz. Sesinizin daha gür çıkması için Süt Dünyası’na abone olarak, abone bularak ve reklam vererek destek olabilirsiniz.
Yeni sayıda görüşmek dileğiyle, esen kalın.