2015 yılı dünya süt sektörü açısından çok parlak bir yıl olarak geçmedi; 7 Ağustos 2014 tarihinde, Rusya’nın ABD, AB, Kanada, Avustralya ve Norveç’ten süt ürünlerini de içine alan bazı tarımsal ürünler için bir ithalat ambargosu getirmesi, ardından 25 Haziran 2015 tarihinde, bu ambargonun bir yıl (Ağustos 2016’ya kadar) daha uzatıldığını ve yasağın İzlanda, Lihtenştayn, Arnavutluk ve Karadağ ülkelerinden gelen ürünler için de geçerli olduğunu açıklaması, dünya süt ürünleri ticaretini önemli ölçüde etkilemiştir.
Bunun yanında, Avrupa Birliği ülkelerinde 2015 Nisan ayından itibaren süt üretiminde uygulanan kotaların kaldırılması, AB süt üretiminin artmaya başlamasına sebep olmuştur. AB ve diğer süt üreticisi ülkelerde 2014 yılına oranla çiğ süt ve dolayısıyla ticarete konu olan süt ürünleri fiyatlarında düşüşler meydana gelmiştir.
Fiyatların düşmesi ve Rusya’nın AB’den süt ürünleri ithalatını kesmesi, AB ülkelerinin rekabetçi fiyatlarla yeni pazarlara yönelmesine yol açmıştır; bu durum süt sektöründe yer alan önemli üretici ülkelerde de fiyatların düşmesine yol açmış ve çiğ süt fiyatları %10-25 oranında gerilemiştir.
2014 yılında süt ürünleri dış ticaretinde büyük yükseliş yaşayan, dünya fiyatlarına paralel çiğ süt fiyatına sahip olan ülkemiz, 2015 yılında uluslararası rekabette yaşanan gelişmelere ayak uyduramadığı için geri kalmıştır. Çiğ süt fiyatımız değişmese de süt ürünleri maliyetlerimiz, düşen dünya fiyatları yanında oldukça yüksek kalmış, kurlarda yaşanan değişime rağmen ihracatımız geçtiğimiz yıla oranla %27 civarında azalmış, bu azalmanın sonucu olarak sanayici stok sorunu ile karşı karşıya kalmıştır.
2015 yılında yaşanan politik belirsizlikler, kurlarda yaşanan çoğu zaman yukarı yönlü hareketler ve tüketicinin güven duygusunda yaşanan düşüş, pazarda yaşanan daralmayı desteklemiş, Temmuz 2014 tarihinden itibaren süt ürünleri maliyetlerinde yaşanan artışlar, satışlarda meydana gelen düşüşler nedeniyle ürün fiyatlarına tam olarak yansıtılamamıştır.
Bilindiği gibi ülkemiz, toplam 18,5 milyon ton/yıl çiğ süt üretimiyle dünya ülkeleri arasında 9’uncu sırada yer almakta, sadece inek sütü üretimi dikkate alındığında ise ürettiği 16,8 milyon ton çiğ süt ile 8’inci sırada bulunmaktadır. Her ne kadar inek sütü üretim artışı son yıllarda hız kesmiş gibi gözükse de son beş yılda (2014/2009) elde edilen büyüme %45,62’dir.
Son beş yılda meydana gelen bu olağanüstü artışa karşın sanayi kuruluşları tarafından toplanan inek sütünün toplam üretilen inek sütüne oranı, %54.30’dan (2010) %51,10’a (2014) gerilemiştir.
Diğer bir deyişle ülkemizde üretim ve ticaretin yarısı kayıt ve kontrol dışı olup bu durumun süratle iyileştirilmesi ihtiyacı vardır. Sanayi tarafından işlenen süt oranı Çin’de %85, AB’de %95, ABD’de %99’dur. Bu rakamların yorumlanmasından çıkarılabilecek diğer sonuç ise son beş yılda kayıt ve kontrol dışı üretim ve ticaretin genel ortalamaya göre daha hızlı büyüdüğüdür ve bu durum oldukça endişe vericidir.
Son yıllarda elde edilen çiğ süt üretim artışları yanında tüketim ve ihracatın aynı oranda artırılamaması nedeniyle (özellikle çiğ süt arzının mevsimsel olarak arttığı bahar aylarında) arz/talep dengesizliği yaşanabilmektedir. Ayrıca sektörde üretim ve tüketimin arttırılması için kaliteli güvenilir sürekli hammadde teminini sağlamak, bunun için de kaliteyi teşvik edici bir teşvik sistemi oluşturmak gereklidir.
2015 yılında, süt sektöründe mevzuat açısından da önemli bazı gelişmeler meydana gelmiştir.
Ülkemizde ilk defa Peynir Tebliği yayınlanmıştır
Bu tebliğle beyaz peynir, kaşar peyniri, tulum peyniri gibi belli başlı peynir çeşitleri tanımlanmıştır. Bu tebliğin yürürlüğe girmesi, ülkemizde peynir üretiminin düzenlenmesi, merdiven altının önüne geçilmesi gibi olumlu sonuçlar doğuracaktır.
Çiğ Sütün Sözleşmeli Usulde Alım Satımına İlişkin Yönetmelik yayınlandı. Bu sayede sanayiye arz edilen çiğ sütün alım ve satımının sözleşmeli usulde yapılması, üretici/üretici örgütü ve alıcı arasında uyulması gereken kuralların belirlenmesi, üretim ve pazarlamada sürdürülebilirliğin sağlanması, arz talep dengesinin oluşturulması ve çiğ süt üretiminde izlenebilirliğin temin edilmesi amaçlanmıştır.
Çiğ Sütün Sözleşmeli Usulde Alım Satımına İlişkin Yönetmelik kapsamında imzalanan sözleşmelere bağlı olarak ödenecek damga vergisinin tüm sektöre ilave bir yük getireceği ve bu sözleşmelerin damga vergisinden muaf olması yönünde SETBİR olarak Bakanlık nezdinde girişimlerimiz ve çabalarımız olumlu sonuç vermiş ve bu sözleşmelerde damga vergisi muafiyeti getirilmiştir.
Ayrıca bu yıl, Avrupa Komisyonu, Kıbrıs’ın önemli ürünlerinden olan peynir türünün, Helloumi ve Hellim olarak iki dilde de korunmuş menşe işaretli ürün olarak tescillenmesi başvurusunu resmen yayınlamıştır.
Geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bu yıl da Okul Sütü Programı Uygulama Esasları Kararı yayınlanmıştır. Ancak bu yılki kararda Okul Sütü Programı önümüzdeki 3 yılı kapsamıştır.
Tüm bunların yanında, 2015 yılında süttozu ihraç eden üreticilere destekleme kararı yayınlanmıştır. Her ne kadar destekleme miktarı, yurt dışı ile yurt içi fiyat farkını tam olarak karşılamasa da sektörümüz açısından olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmektedir.
Son dönemde yaratılan bilgi kirliliği, tüketicileri tükettikleri ürünlerle sorunlu hale getirmiş, tüketicinin yeterli ve dengeli beslenme hakkı elinden alınmıştır. Süt sektörü olarak 2016 yılından en büyük beklentimiz, yasalara aykırı bir şekilde yapılan açıkta süt satışının önlenmesidir.
İneğin memesinden çıktığı andan itibaren hava ve dış ortamla temas eden çiğ süt, sağlıklı bir hayvandan elde edilmiş olsa bile mikroorganizmalara açık ve çok hızlı bozulabilen bir gıda haline gelmektedir.
Çiğ süt temelli riskler sadece bakteriyel olarak tanımlanırsa sorunu küçümsemiş, riski görmezden gelmiş oluruz; hayvan hastalıklarının tedavisinde kullanılan antibiyotik vb. ilaç kalıntıları, havyan yemlerindeki zirai ilaç kalıntıları, sokak sütçüsünün sütün bozulmaması için çiğ süte ilave ettiği değişik kimyasallar yanında ağır metal, aflatoksin, kostik soda vb. kontaminasyonları ve riskleri dikkate almamış oluruz. Bu anılan kimyasal maddelerin tüketiciler tarafından anlaşılmasına olanak yoktur. Buna karşın; sanayi ölçeğinde çiğ süt alımları düzenli kalite kontrol süreçlerini içermektedir.
Önümüzdeki dönemde istikrarı sağlamak ve sürdürülebilir kılmak için, süt sektörünün ihtiyaçları, sorunları ve realitesini dikkate alan uzun soluklu çözümler üretmek durumundayız. Önereceğimiz çözümün de çok yönlü ve çok ayaklı “entegre” çözüm olması gereklidir.
Besicimizin ekonomik faaliyetini sürdürebilmesi için makul bir kazanç elde etmesi önemlidir. Diğer taraftan tüketicinin daha fazla süt ürünü tüketebilmesi, daha sağlıklı ve dengeli beslenebilmesi, bedensel ve zihinsel olarak daha iyi gelişmiş nesillere sahip olabilmemiz için fiyatın makul, ulaşılabilir olması gerekmektedir.
İhracat sorununu aşabilmemiz için ülkemizde üretilen çiğ sütün kalitesinin Avrupa Birliği düzeyinde, fiyatların ise dünya fiyatları ile rekabet edebileceğimiz seviyeye gelmesi gerekmektedir.
Her zaman dile getirdiğimiz gibi, yakın çevremiz, süt ürünlerinde net ithalatçı ülkeler tarafından çevrilmiş durumdadır.
Bunun için kamu kuruluşlarının, sektör temsilcilerinin, farklı büyüklükteki işletmelerin ve üretici kooperatiflerinin politikaların oluşturulması sürecinde birlikte çalışmalar yürütmeleri ve kısa vadeli çözümlerden kaçınarak, uzak görüşlü bir yaklaşımı benimsemeleri gerekmektedir.
Ülkemizde 2023 yılı için öngördüğümüz 350 litre/kişi – yıl süt tüketim hedefine ulaşabilmek için önümüzdeki dönemde%50 artışı hedeflememiz (hem üretim hem de tüketim veihracat olarak) ve aynı zamanda çiğ süt kalitesini yükseltmek, bunu yaparken rekabetçi maliyetle üretme zorunluluğumuz vardır.