Dünya’da gıda ve tarım teknolojileri hızlı bir devinim göstermektedir. Özellikle son yıllarda tarım ve tarıma dayalı sanayi kollarında katma değeri yüksek ürünlerin üretim teknolojileri gelişim gösterirken sağlık ve gıda tüketimi ilişkisi ile iyi tarım uygulamaları ve sağlıklı beslenme ilişkisi konuları ön plana çıkmış durumdadır.
Ülkemiz gıda ve tarım sektörü ise gıda güvenliği konusunu ilgili mevzuatlarla çizilen çerçevede takip ederken, ürün geliştirme konusunu bütünüyle bilgi yetersizliğine dayalı bir isteksizlikle izlemektedir.
Bu noktada üniversite-sanayi işbirliği konusunda her iki tarafın da yeterli istekliliği göstermediği de açıktır. Sanayinin gereksinimlerine yanıt bulabilmek ve üniversitelerde üretilen bilginin katma değeri yüksek ürünlere dönüşmesini olanaklı kılma amacıyla sanayi ile üniversitemizin işbirliği yapması bir zorunluluktur.
Burada sanayinin ilgisini üniversiteye yöneltecek araçların seçimi önem taşımaktadır. Öncelikle sanayinin taleplerini bilmek ve bu talepleri iyi analiz ederek çözüm üretmeye yönelik girişimlerde bulunmak gerekmektedir.
Bu noktada, aşağıda sunulan global konu başlıkları çerçevesinde sanayi kuruluşları ile ortak akıl oluşturmak ve buna bağlı olarak proje fikirleri geliştirmek amacıyla girişimlerin hız kazanmasında yarar görülmektedir:
I- Dışa bağımlılığı azaltmaya yönelik stratejilerin geliştirilmesi
- Yerel starter kültür suşlarının geliştirilmesi ve gen kaynaklarının korunması,
- Gıda katkı maddelerinin ülke kaynakları ile üretiminin sağlanması,
- Girdi maliyetlerini azaltacak ve ürün kalitesini arttıracak teknolojilerin transferi/geliştirilmesi (örneğin süt ve meyve suyu sanayinde membran teknolojileri kullanımı).
II- Katma değeri yüksek ürün geliştirme süreçlerinin değerlendirilmesi
- i. Gıda atıklarının fonksiyonel gıdalara dönüştürülmesi (özellikle peyniraltı suyu ve tatlı yayıkaltının fermente fonksiyonel ürünlere dönüşümü önemlidir),
- ii. Sağlık geliştirici etkisi olan gıdaların geliştirilmesi (örneğin; tansiyon dengeleyici bitkisel destekli fermente peyniraltı suyu içeceği üretimi).
III- Gıda güvenliği stratejilerinin oluşturulmasında fayda/risk analizlerinin geliştirilmesi ve kaynak kayıplarının azaltılması
IV- Tarım ve sanayi kuruluşlarının kamu ve global projekaynaklarından etkin bir biçimde yararlanmaları konusunda farkındalık yaratma…
Gıda sanayi kuruluşlarının çok önemli bir kısmı TEYDEB, SANTEZ, AB fonları vb. proje kaynaklarına başvurma konusunda çekingen davranmaktadır. Bu çekingenliğin iki temel nedeni bulunmaktadır:
- Proje hazırlama ve başvuru prosedürünü yerine getirme konusunda bilgi eksikliği,
- Projenin getireceği maliyet yükünü üstlenmede isteksizlik.
Bu konuların tamamı gerek kamu gerekse üniversite ve özel sektör temsilcileri tarafından bir çırpıda dile getirilebilecek konulardır.
Temel sorun sektörün ürettiği tüm ürünleri pazarlama gücünün halen diri olması ve alternatif ürün/pazar arama gerekliliğinin henüz oluşmamasıdır. Ayrıca, üniversitelerimizin de ülkesel sorunların çözümünden çok popüler konulara eğilmeleri temel sorunlarımızın halen çözülmeden kalmasına neden olmuştur.
Bu sarmal süt sektörü özelinde özel sektör-kamu-akademi işbirliğinin kurulmasının önündeki en büyük engeldir. Bununla birlikte; sektörü yakından ilgilendiren olumlu gelişmeler de bulunmaktadır.
Süt sektörü özelinde 2015 yılının ikinci yarısında ilginç ve heyecan uyandıran bir gelişme TÜBİTAK ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı (GTHB) işbirliği ile gündeme getirilmiştir. Bu gelişme “Starter Kültürlerin Yerli Olarak Üretilmesi” Çağrı Başlıklı ve 1007 GTHB-2015-01 nolu 1007 KAMAG proje çağrısının yayınlanmasıdır. Ülkesel bir dışa bağımlılığı süt teknolojisiözelinde kısmen de olsa giderebilecek bir girişimin başlatılması ve American Type Culture Collection (ATCC) benzeri bir kültür bankasının GTHB bünyesinde (Bursa Gıda ve Yem Kontrol Merkez Araştırma Enstitüsü) kurulmasının hedeflenmesi son derece olumludur.
Proje çağrısının özel koşulları arasında konu ile ilgili disiplinler arası projelerin bir özel sektör kuruluşu(ları) tarafından sunulması istenmektedir. Bu durum süt sektörünün uzun yıllardır şikayetçi olduğu bir konuda kısmen de olsa çözüm bulma şansını elde etmesi anlamına gelmektedir. Şüphesiz ki büyük bütçeli uluslararası firmaların karşısına çıkmak ilk anda güç görünmektedir. Ancak, kararlı bir büyüme ile orta vadede starter kültür konusunda süt sektörünün dışa bağımlılığının azalması beraberinde hem maliyet düşüşlerini hem de yerel tat ve aromanın son ürün özelinde korunmasını olanaklı kılacaktır.
Bakalım ülkemiz süt sektörü bu fırsattan yararlanma konusunda yeterli istekliliği gösterebilecek mi?