Türkiye’de üreticiler ile tüketiciler arasındaki fiyat farkları, inek sütünde 3-4 katı geçiyor. Üretici sütten para kazanamıyor, tüketici de süte yüksek bir fiyat ödemek zorunda kalıyor.
Sütte fiyatlar nasıl oluşuyor?
Türkiye’de inek sütlerini, genel olarak aracılar ve/veya süt tanklarına sahip küçük kooperatifler topluyor. Bunlar sütleri sanayicilere pazarlıyor. Kimi yerlerde süt sanayicileri aynı zamanda süt yemi üreticisi. Çiftçilere “Yemlerimizi kullanırsanız, sütlerinizi alırız” diye de şart koşuyorlar. Sanayiciler de sütleri işleyerek giderek tekelleşen gıda sektörü ve organize gıda perakendecilerine satıyorlar. Ayrıca süt ve et pazarlamasında fiyat belirlemek üreticinin değil, sanayicinin elinde. Daha açık deyişle çiğ inek sütü fiyatını Ulusal Süt Konseyi’nde egemen olan sanayiciler belirliyor. Burada üretici temsilcileri ne yapıyor diye merak edenler de yok değil. Çiftçinin eline geçen 1 lira 15 kuruşluk birim fiyat 1 Temmuz 2014’den beri hiç artmamış. Kimileri de bunu yeterli görüyorlar.
Üstelik, Ulusal Süt Konseyi’nin Aralık 2015’in sonunda aldığı kararla; çiftçiler çiğ süt fiyatlarında yüzde 10’a varan indirim talebi, arz fazlalığı bahanesiyle süt bırakma, soğuk zincir primlerini ödememe, yağ-protein priminde kesinti ve çiğ süt alım-satım sözleşmesini imzalamama gibi uygulamalarla karşılaşacak gibi gözüküyor.
Bu durumdan küçük ve orta ölçekli tarım işletmeleri, bir başka deyişle üreticiler ile küçük ve orta ölçekli gıda firmaları ve de tüketiciler zararlı çıkıyorlar.
Gıda fiyatlarını kim izliyor?
Belki vatandaşlar bilmez. 9 Aralık 2014 tarihli Resmi Gazete ile Gıda,Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na bağlı “Gıda ve Tarımsal Ürün Piyasalarını İzleme ve Değerlendirme Komitesi” kurulmuş. Bu komite, Gıda,Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Müsteşarı başkanlığında Ekonomi, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı, Merkez Bankası ve Türkiye İstatistik Kurumu temsilcilerinden oluşuyormuş. Komite, tespitler yapıyor ve alınması gereken önlemleri ilgili bakanlığa bildiriyormuş.
Önlemler konusunda bilgisi olanlar var mı? Uzmanlar, en azından yukarıda dile getirilen “Gıda ve Tarımsal Ürün Piyasalarını İzleme ve Değerlendirme Komitesi” işlevinin yaşama geçirilmesi gerektiğini ifade ediyorlar.
Ne yapmalı?
Cevabı kolay değil. Süt ve et için genel iki cevap var. Birincisi şu;Üretici ile tüketici arasında var olan pazarlama kanalı kısaltılmalı. Avrupa Birliği ülkelerinde bunun yolu kooperatifleşmeden geçmiş durumda. Tarımsal ürünlerin neredeyse %100’ünü kooperatifler tüketiciler pazarlıyorlar. Türkiye’de bu oran iyimser bir rakamla %3-4’ü bulmuyor.
İkincisi ise şu; İçme sütü dışında yoğurt ve peynir üretimi yanında kırmızı et üretiminde ağırlığı sığıra değil, koyun ve keçiye vermeli derim. Bu konuyu tartışmak gerekiyor. Türkiye’de çiğ inek sütü ve sığır eti birim maliyet fiyatları çok yüksek. Birim fiyatı belirleyen en önemli iki girdi var. Bunlardan yakıt fiyatlarının yüksekliğini herkes biliyor. Ancak üzerinde durulması gereken daha önemli konu yem fiyatları. Yem girdisi, mal oluşun %70’i civarında.Türkiye’de ot fiyatları yağış rejiminin düzensiz ve yağış miktarının yetersizliği nedeniyle Avrupa ülkelerine göre oldukça yüksek düzeyde. Örneğin mısır silajı ve yonca için su gerekli. Su da pahalı bir girdi. Fabrika yemi ham maddesinin de çoğu dışarıdan geliyor.
Özetle, inek sütü ve sığır eti birim maliyet fiyatları açısından Avrupa ülkeleri ile yarışmak olası değil. Kimi zamanlar dışarıdan getirilen süt tozu dahil süt ürünleri, içteki fiyatları düşürerek çiftçiyi zor durumda bırakmıyor mu? Hele kırmızı ette Türkiye neden sürekli dışa bağımlı kalıyor? Saman neden ithal malı oldu?
Bu konuyu başta karar vericiler olmak üzere sanayici ve üreticilerin de tartışması gerekiyor. Dünyanın da gündemini yakından ilgilendiren iklim değişikliğinden etkilenen ülkeler arasında Türkiye’de olacak ve kuraklık artacak. Bu durumda daha kanaatkar hayvan türleri olan koyun ve keçiye umut bağlamaktan başka çare kalmayacak.