Ülkemiz, toplam 18,5 milyon ton/yıl çiğ süt üretimiyle dünya ülkeleri arasında 9. sırada yer almakta, sadece inek sütü üretimi dikkate alındığında ise ürettiği 16,8 milyon ton çiğ süt ile 8. sırada olmaktadır. Her ne kadar inek sütü üretim artışı 2014 yılında yüzde 1,5 oranında kalmış ve artış hız kesmişse de son beş yılda (2014/2009) elde edilen büyüme yüzde 45,62’dir. Son beş yılda meydana gelen bu olağanüstü artışa karşın sanayi kuruluşları tarafından toplanan inek sütünün toplam üretilen inek sütüne oranı, yüzde 54.30’dan (2010) yüzde 51,10’a (2014) gerilemiştir.
Diğer bir deyişle ülkemizde üretim ve ticaretin yarısı kayıt ve kontrol dışı olup bu durumun süratle iyileştirilmesi ihtiyacı vardır. Sanayi tarafından işlenen süt oranı Çin’de yüzde 85, AB’de yüzde 95, ABD’de yüzde 99’dur.
Bu rakamların yorumlanmasından çıkarılabilecek diğer sonuç ise son beş yılda kayıt ve kontrol dışı üretim ve ticaretin genel ortalamaya göre daha hızlı büyüdüğüdür ve bu durum oldukça endişe vericidir.
Son yıllarda elde edilen çiğ süt üretim artışları yanında tüketim ve ihracatın aynı oranda artırılamaması nedeniyle (özellikle çiğ süt arzının mevsimsel olarak arttığı bahar aylarında) arz/talep dengesizliği yaşanabilmektedir.
İçinde bulunduğumuz dönemde süt ve süt ürünleri tüketimimizin, dönemsel çiğ süt arzının gerisinde kalmasına paralel olarak, sanayinin “stok sorunu” ile karşı karşıya kaldığı, stoklarını eritebilmek için de kar marjlarından fedakârlık yapmak durumunda kaldığını söyleyebiliriz.
Çiğ süt üretim rakamlarını incelediğimizde süt arzının en yüksek olduğu Nisan-Mayıs aylarında günlük üretimin çiğ süt arzının en düşük olduğu Ekim-Kasım aylarına göre yüzde 25 oranında daha fazla olduğu görülmektedir. Süt ve süt ürünlerine olan talebin arz tarafındaki dalgalanmaya paralel hareket etmemesi, piyasa istikrarı açısından risk oluşturduğundan “mevsimselliğin azaltılması” yönünde tedbirler alınması önem arz etmektedir.
Son dönemde yaratılan bilgi kirliliği, tüketicileri tükettikleri ürünlerle sorunlu hale getirmiş, tüketicinin yeterli ve dengeli beslenme hakkı elinden alınmıştır. Ayrıca sektörde üretim ve tüketimin arttırılması için kaliteli güvenilir sürekli hammadde teminini sağlamak, bunun için de kaliteyi teşvik edici bir teşvik sistemi oluşturmak gereklidir.
2014 yılı verilerine göre, dünya çiğ süt üretimi içinde yüzde 3 civarında paya sahip olan ülkemiz, süt ve süt ürünleri ticaretinde ise ancak binde 6 paya sahiptir.
Dünyada yaşanan ekonomik gelişmeler, Rusya Federasyonu’nun boykot kararı ve AB’nde süt kotalarının kaldırılmış olmasının da etkisiyle süt ürünleri ihracatçısı durumunda olan bütün ülkelerde çiğ süt fiyatları yüzde 10-25 oranında düşmüş olup bu durum ihraç ürünlerinin fiyatlarına da yansımıştır. Buna bağlı olarak ülkemiz süt ve süt ürünleri ihracatı yılın ilk yedi ayında değer bazında yüzde 29 oranında küçülmüştür (232 milyon Amerikan dolarından 165 milyon dolara). Süt ve süt ürünleri ithalatımızda ise, önemli bir değişiklik yaşanmamış olup en büyük ithalat kalemlerimiz tereyağı ve peynirdir.
İstikrarı kurmak ve sürdürülebilir kılmak için, süt, et ve hayvancılığın ihtiyaçları, sorunları ve realitesini dikkate alan uzun soluklu çözümler üretmek durumundayız. Önereceğimiz çözümün de çok yönlü ve çok ayaklı “entegre” çözüm olması gereklidir.
Besicimizin ekonomik faaliyetini sürdürebilmesi için makul bir kazanç elde etmesi önemlidir. Diğer taraftan tüketicinin daha fazla kırmızı et – süt ve ürünlerini tüketebilmesi, daha sağlıklı ve dengeli beslenebilmesi, bedensel ve zihinsel olarak daha iyi gelişmiş nesillere sahip olabilmemiz için fiyatın makul, ulaşılabilir olması gerekmektedir.
Ülkemizde 2023 yılı için öngördüğümüz 350 litre/kişi/yıl süt tüketim hedefine ulaşabilmek için önümüzdeki dönemde yüzde 50 artışı hedeflememiz (hem üretim hem de tüketim ve ihracat olarak) ve aynı zamanda çiğ süt kalitesini yükseltmek, bunu yaparken rekabetçi maliyetle üretme zorunluluğumuz vardır.