Sütüm beyaz akmıyor sorunlar çözülmeyince

Okuyucuların birçoğunun bileceğini tahmin ettiğim bir halk türküsünde;

“Odam kireç tutmuyor,
Kumunu katmayınca.
Sevda baştan gitmiyor,
Sarılıp yatmayınca.”
Diye başlayan dizeleriyle halk ozanı, sevdiğine olan özlemini dile getirir. Süt endüstrisinde arazi yapısının aşırı parçalı olmasından başlayıp; mera sorunu, kaba yem sorunu, barınak, bakım, besleme, sağım, soğutma ve taşıma gibi birçok sorun da ne yazık ki sütün adeta beyaz akmasını engellemektedir. Her ne kadar son derece profesyonelce işletilen, çok sayıda inek yetiştirilen çiftliklerin sayısı hızla artmakta ise de halen süt hayvancılığının ve süt üretiminin ciddi sorunları vardır. Bunun ötesinde süt ineği yetiştiriciliğinde ekonomik üretim boyutu 50 sağmal seviyelerine doğru yükseldiğinden yetiştirici profi li değişmekte ve süt hayvancılığı kırsal kesimde bir geçim kaynağı olmaktan hızla uzaklaşmaktadır. Kısacası süt hayvancılığı kabuk değiştirmektedir. Sadece kabuk değil aynı zamanda boyut, yöntem ve hatta sahibini de değiştirmektedir. Bu değişimde nihai hedef sanayi isteklerine daha uygun sütü üretmek ise de kırsaldaki mevcut yetiştiriciler açısından durum çok farklı bir boyutta ortaya çıkmaktadır. Önümüzdeki süreçte şu anda kırsalda inek yetiştirenlerin birçoğu bu haliyle hayvancılık yapamayacaklarından ya başka sektörlere geçecekler, ya da bu sektörde kalıp sektörün yeni sahiplerinin çiftliklerinde çalışacaklardır.
MEVCUT DURUM
Ülkemizde büyük bir bölümü sütü için yetiştirilen yaklaşık 10.800.000 sığır bulunmakta ve bunlardan 12.2 milyon ton süt elde edilmektedir (TÜİK 2009 verileri). Son iki yıldır (2009-2010) hayvancılığa yapılan özel desteklemeler sayesinde üretilecek süt miktarının 2012’de 15 milyon tona ulaşacağı tahmin edilmektedir. Süt işletmeleri açısından da son 10 yılda hem işletme sayısı, hem de işlenen süt miktarında artışlar yaşanmıştır. Bütün bu sayılan olumlu gelişmelerin en önemlisi muhakkak ki sütün sağıldıktan hemen sonra soğutulması konusunda yapılan çalışmalar nedeniyle çiğ süt kalitesinde meydana gelen artıştır. Artık ülkemizde, gelişmiş ülkelerde üretilen mikrobiyolojik kalitede sütler üretilebilmekte ve bu sütlerden her türlü süt ürünü rahatlıkla üretilebilmektedir.
Bütün bu olumlu gelişmelere rağmen ülkemiz süt hayvancılığı ve süt sanayii olması gereken yere ulaşabilmiş değildir. Onca gayrete ve desteğe rağmen özellikle süt üretiminde halen ciddi sıkıntılar yaşanmakta, bu sıkıntılar bütün sektörü hatta tüketicileri etkilemektedir.
SORUNLAR, ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Tarım arazilerinin toplulaştırılması desteklenmeli
Ülkemizde her türlü tarımsal faaliyetin en temel sorunu miras hukukumuz nedeniyle aşırı parçalanmış arazi yapısıdır. Mevcut arazilerimiz bırakınız mekanize tarımsal bir faaliyette bulunmayı, neredeyse elle çapa yapılamaz hale gelmiştir. Bu nedenle çoğu değerli arazilerimiz kullanılamamakta veya ekonomik büyüklüğünü kaybettiğinden üzerinde yetiştirilen her türlü ürün olması gerekenden daha pahalıya üretilmektedir.
Tapu kaydı yapılmış arazilerde sulanabilir olup olmamasına bakılmaksızın çok daha geniş kapsamlı bir arazi toplulaştırma çalışması yapılmalı, bu çalışmalar tarım destekleri kapsamında desteklenmelidir. Miras hukukundaki “10 dekarın altındaki araziler mirasçıları dışındakilere satılamaz” hükmü, mirasçıları da kapsayacak şekilde en az 20 dekara çıkartılmalıdır.
Hayvan yetiştiriciliği eğitimi verilmeli
Hayvan yetiştiricilerinin büyük bir bölümü bu işi daha iyi bildiklerinden değil, yapabilecekleri başka iş olmadığından yapmaktadırlar. Bu da hayvan yetiştiriciliğinde ciddi bir eğitimsizliği beraberinde getirmektedir. Oysa yapılan işin marangozluktan, kalorifer yakmaktan veya diğer herhangi bir teknik işten çok daha fazla sorumluluğunun olduğu herkesin kabul ettiği bir gerçektir.
Halen hayvan yetiştiriciliği yapanlar yaş, eğitim durumu ve iş tecrübesine bakılmaksızın hayvan bakımı, beslenmesi ve süt sağımı konusunda eğitilmeli ve bu eğitimler sertifi ka ile belgelenmelidir. Bu işe yeni başlayacak olanlara belirtilen konularda eğitim almadan hayvan yetiştirme izni verilmemeli, devletçe yapılan destek ve teşviklerde bu eğitimin alındığına dair sertifi ka mutlaka istenmelidir.
Hayvan refahı uygulamalarına riayet edilmeli
Hayvan yetiştirme ortamlarında teknolojik imkanlardan faydalanma ve hijyenik önlemler alma son derece sınırlı, hatta bazen imkansızdır. Süt ineklerinin önemli bir bölümü kapalı ahırlarda, bağlı olarak yetiştirilmekte bu da başta meme ve tırnak hastalıklarına sebep olarak hayvanlardan elde edilecek süt miktarını ve kalitesini ciddi anlamda düşürmektedir. Aynı şekilde kova ile sulama yüzünden ineklerin su ihtiyacı ancak günün belli saatlerinde karşılanmakta, bunun dışında hayvanlar susuzluğa terk edilmektedir.
Süt hayvanları için teknik ve hijyenik imkanların rahatlıkla kullanılabilir olduğu farklı kapasiteli standart ahır projeleri hazırlanarak bu konuda yatırım yapacaklara ücretsiz verilmeli, yapılacak ahırların en az bu teknik imkanlara sahip olduğu izlenmelidir. Bu ahırlarda hayvanların istediği her an suya ulaşımının sağlanabildiği otomatik sulama sisteminin olmasına mutlaka dikkat edilmelidir. Nitekim ülkemizin de taraf olduğu hayvan refahı uygulamalarında buna riayet edilmesi zorunluluğu bulunmaktadır.
Kaba yem üretimi desteklenmeli ve artırılmalı
Uygulanan onca kaba yem teşvikine rağmen halen ciddi bir kaba yem sıkıntısı vardır. Bu nedenle her zaman önünde yem olması gereken süt sığırları belli öğünlerle yemlenmekte, bunun haricinde önlerinde sadece saman bulunmakta bazen saman dahi bulunmamaktadır.
Hayvan yetiştiricilerine verilecek eğitimde silaj yapma mutlaka olmalı ve bu bilgi ile üretici kendi arazisinde silaj yapabileceği bir yem bitkisini ekebilmelidir. Ayrıca tarımsal faaliyetlerde kullanılan akaryakıtta bazı vergilerde indirime gidilerek daha ucuza akaryakıt kullanımı sağlanmalıdır. Bu konu ekonomik tarımsal faaliyet açısından hayati öneme sahiptir. Çünkü hayvancılıkta yem girdisi bütün girdilerin %65-70’ini oluşturmaktadır ve yemi ucuza üretemeyenlerin hayvancılık yapma şansları bulunmamaktadır.
Meralar ıslah edilmeli ve kullanılmalı
Süt sığırcılığında meralardan hemen hemen hiç faydalanılamamaktadır. Bu da yemleme maliyetinin ciddi anlamda artmasına yol açmaktadır.
Mera ıslah çalışmalarına devam edilmeli, devlete ait meraların kişilere kiralanmasının önü açılarak mevcut verimsiz meraların bu şahıslar eli ile verimli hale getirilmesi sağlanmalıdır. Bu şekildeki uygulama iyi takip edildiği takdirde ülkemizin bir diğer kanayan yarası olan erozyona karşı da bir önlem olabilecektir. Meraların bu şekildeki kiralanması yaylak arazilerde özellikle küçükbaş hayvancılık için de düşünülmelidir.
Hayvan sağlığı ve sağım hijyeni eğitimleri verilmeli
Süt hayvanı sağlığı, sağım hijyeni ve sağımdan sonraki işlemlerde bilgisizlik nedeniyle yaşanan sorunlar çiğ süt kalitesinin ciddi anlamda düşük olmasına yol açmaktadır. Bu yüzden özellikle yaz aylarında koruyucu ilave edilmeden sütü işletmelere ulaştırmak neredeyse mümkün olmamaktadır.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği, Veteriner Hekimler Odaları ve sektörün diğer paydaşlarının destekleyecekleri eğitim çalışmaları ile halen hayvancılık yapanlar ve yapmayı planlayanlar koruyucu hayvan sağlığı, sağım hijyeni ve süt konularında eğitime tabi tutulmalıdır. Bundan sonra hayvancılık yapmak isteyenlerden bu eğitime katılmış olmak şartı aranmalıdır. Çeşitli teşvikler kapsamında hayvancılık kredisi kullanmak isteyenlerden bu belge kesinlikle istenmelidir.
Üreticinin örgütlenmesi sağlanmalı ve desteklenmeli
Her ne kadar yetiştiriciler organize bir güç olmaya çalışıyorlarsa da bu konudaki gayretler hayvancılıkla ilgili politikaların belirlenmesinde beklenen sonucu vermemektedir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı hayvancılıkla ilgili her konuda tek başına politika belirlemekte, bu da çoğu zaman hayvancılık yapanlar için olumlu sonuçlar doğurmamaktadır. Son dönemdeki et ithalatı bu konudaki en çarpıcı uygulamadır. Bakanlığın çok başarılı bulduğu proje, hayvancılık yapanlar için bir yıkım projesi olarak algılanmıştır.
Üretici örgütlülüğü adına çalışmalar yapılmalı, Avrupa ülkelerinde olduğu gibi yetiştiriciler kooperatif çatısı altında birleştirilmelidir. Böylece hem sektörde sözü dinlenilen bir güç olunacak, hem de kooperatif imkanlarıyla bazı girdilerin (yem, teknik donanım, laboratuar hizmetleri …vs) daha ucuza temin edilmesi sağlanacaktır. Ayrıca kooperatifl er her türlü hayvansal ürünün daha iyi şartlarda pazarlanabilmesi için ortamlar oluşturacaktır. Bu konu hayvancılıkta yem sorunu kadar önemlidir ve mutlaka çözüme kavuşturulmalıdır.
Süt ürünlerinde çeşitlilik artırılmalı
Ülkemizde endüstriyel olarak üretimi yapılan süt ürünleri çeşitliliği son derece sınırlıdır. Öte yandan yüzlerce çeşit yöresel süt ürünümüz de ne yazık ki üzerinde yeterli çalışma yapılmadığı için ya unutulmuş ya da unutulmak üzeredir.
Her ne kadar süt endüstrisi bu konuda çeşitli çalışmalar yürütüyorsa da çalışmaların bütçelendirilmesinde ciddi sıkıntılar ortaya çıkmaktadır. Yeni ürün geliştirme veya var olan yöresel ürünlerin endüstriyel üretime alınması konusunda yapılacak çalışmalarda özellikle TÜBİTAK, Kalkınma Ajansları ve San-Tez bütçeli projeler yapılmalıdır. Üniversite-Sanayi işbirliği çerçevesinde bu tür projeler desteklenmeli ve ürün çeşitliliği arttırılmalıdır.
Hayvan hastalıklarıyla etkin mücadele edilmeli
Ülkemizde salgın hayvan hastalıkları önlenebilmiş değildir. Batı Anadolu’da halen karantina tedbirleri uygulanan şap hastalığı bunun en bariz göstergesidir. Öte yandan hastalıktan ari çiftlikler haricindeki hayvanlarda Brusella ve Tuberkuloz hastalıklarının insidensinin ne olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Konunun takibini yapacak Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Hayvan Sağlık Şube Müdürlükleri eleman yetersizliğinden bazı ilçelerde sadece hayvan sevk belgelerini ve kayıt altına alma işlemlerini yapar hale gelmiş, hastalıklar ile mücadele tamamen unutulmuştur.
Bakanlık hayvan hastalıkları ile mücadele edecek kadrolarını tamamlamalı, en temel görevlerinden biri olan hayvan sağlığının korunması çalışmalarını daha ciddi bir şekilde takip etmelidir. Hastalıklara karşı mücadele programları en azından Bakanlıkça her yıl yeniden yayınlanan ihbarı mecburi hastalıklar için uygulanmalıdır.
Süt ürünleri ihracatı hızla artırılmalı
Ülkemizdeki salgın hayvan hastalıkları yüzünden hayvansal ürünlerimizin dışsatımında ciddi engellemeler bulunmaktadır. Bu nedenle özellikle Avrupa ülkelerine yolcu yanında bile hayvansal ürün götürülememektedir. Avrupa ülkeleri haricindeki ülkelere yapılan dışsatımlar ise büyük oranda içmelik süte dayalı olup katma değeri yüksek ürün dışsatımımız oldukça sınırlıdır. Üretimin büyük oranda iç piyasaya yönelik olması tüketimde meydana gelen dalgalanmalardan sanayicinin, dolayısıyla da üreticinin zarar görmesine yol açmaktadır. Son günlerde çiğ süt fi yatlarında yaşanan düşüşler bunun en bariz örneğidir.
Ülkemiz orijinli süt ürünlerinin bütün ülkelere dışsatımının yapılabilmesi öncelikle ülkemizde salgın hayvan hastalıkları ile etkin mücadele edilmesi ve bu hastalıkların tamamen söndürülmesi ile mümkündür. Bunun ötesinde halen dışsatım yaptığımız ülkelere katma değeri yüksek peynir, dondurma başta olmak üzere diğer süt ürünlerini satma yolları da aranmalıdır.
Tüketimi artırmak için kampanyalar yapılmalı
Toplumda içme sütü tüketimine yönelik ciddi yanlış inançlar bulunmaktadır. Bu nedenle sütün sadece bebeklik veya çocukluk dönemlerinde tüketilen bir gıda olduğu düşünülmektedir.
Her ne kadar son yıllarda doğru bilgilendirme ile bu yanlış inanç kırılmaya başlamış ise de süt tüketimini daha da arttırabilmek adına devletçe desteklenen okul sütü projeleri başlatılmalıdır. Böylece Türk halkı değerli bir gıda maddesini hayatının her döneminde vazgeçilmez bir gıda olarak görecek ve böylece artan tüketim, üretimi destekleyecektir.
SONUÇ
Yukarıda genel hatlarıyla dile getirilmeye çalışılan sorunlar nedeniyle ülkemiz hayvancılığı ve süt endüstrisi ciddi sıkıntılar yaşamakta, yapılan onca teşvike rağmen hayvancılıkta arzulanan sonuçlar bir türlü elde edilememektedir. Bütün bunların sonunda kırsalda yaşayan insanlar yaptıkları iş ile karınlarını doyuramayınca şehirlerin yolunu tutmakta; şehirlerde gecekondulaşma, kırsalda ise bakımsızlık ve sahipsizlik nedeniyle viraneleşmeler yaşanmaktadır. Yeterli geliri elde edemediği için evini yurdunu terk eden kırsal bölgelerin genç nüfusu şehirlerde de aradığı huzuru bulamamakta, şehir varoşlarında geçim derdi ile dağılmış aileler ve sorun yumağı haline gelmiş topluluklar oluşmaktadır. Oysa doğru olanı, insanların doğdukları yerde doyurulmasıdır. Bunun gerçekleştirilebilmesi için ülkemizde her türlü hayvancılık, özellikle de süt sığırcılığı çok uygun bir alternatiftir. Yeter ki yukarıda dile getirmeye çalıştığımız veya muhtemel diğer sorunlarının çözülmesi yolunda adımlar atılabilsin. Ülkemizin bütün sorunlarında olduğu gibi, hayvancılıkta da gerçekçi yaklaşımlarla önce sorunlar tespit edilmeli, akabinde çözümler üretilmelidir. Kırsalda yaşayanlar seçim dönemlerinde hatırlanan ve gerçekleşmesi neredeyse mümkün olmayan seçim vaatleriyle kandırılan kişiler olmamalıdır. Unutulmamalıdır ki üretimin olmadığı yerde insanların geleceğe yönelik ümidi de olmayacaktır. İşte o zaman doğallığın ve safl ığın sembolü olarak porselen beyazı renkte olan süt de beyaz olarak akmayacak, sorunların şiddetine bağlı olarak turuncudan kırmızıya dönen bir renkte olacaktır. Ozanın; “Sevda baştan gitmiyor, Sarılıp yatmayınca” şeklindeki tespiti süt endüstrisi için “Sütüm beyaz akmıyor, Sorunlar çözülmeyince” şeklinde acı bir serzenişe dönüşecektir.

>> Ramazan Gökçe

Prof. Dr., Pamukkale Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Gıda Bilimleri Ana Bilim Dalı Başkanı. Lisans ve yüksek lisansı İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesinde, doktora eğitimini İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsünde aldı. Et ve Süt Teknolojileri, Sanitasyon ve Kalite Sistemleri alanlarında bilimsel çalışmaları bulunuyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.