Çiğ süt emenler çiğ süt satmalı mı?

Güzel Türkçemizdeki süt ile ilgili deyimlerden birisi de “İnsanoğlu çiğ süt emmiştir” şeklindeki olumsuz değerlendirme içeren deyimdir. Deyim ile muhtemel yanlış yaklaşımlar veya beklenmeyen davranışların sebebi olarak insanın annesinden çiğ süt emmesi gösterilmektedir. Halbuki bütün insanlık için geçerli olmak üzere annesinin sütünü pişirerek içen/içiren kimse yoktur.
Herkes annesinin sütünü çiğ olarak emmekte, hatta kolostrum (ağız sütü) dediğimiz doğumdan sonra ilk üç günde salgılanan sütün mutlaka çiğ olarak emilmesi zorunludur. Dolayısıyla gerçek anlamda çiğ süt emmek bir kusur değil, zorunluluktur. Ondan tam anlamıyla faydalanabilmek için çiğ olması gereklidir.
Çiğ süt emmek bir zorunluluk olduğuna göre deyimin anlamı niçin olumsuzdur? İşte burada anne sütünü bir tarafa bırakıp çiğ süte yani inek, koyun, keçi, manda, deve, kısrak sütüne bakmak gerekir. Bu sütlerin sağlıklı tüketimi için mutlaka ısıl işlemden geçirilmesi gereklidir. Çünkü çiğ olarak tüketilmesinin sağlık açısından ne gibi olumsuz etkilerinin olacağı tahmin bile edilemez.
Çiğ süt tüketimi çeşitli gıda zehirlenmelerine ve gıda enfeksiyonlarına sebep olabilir. Bu zehirlenme ve enfeksiyonlar yaşam kalitesini düşürmenin ötesinde ciddi hastalıklara (Bruselloz, tuberküloz, tifo vb), hatta ölümlere sebep olabilir. İnsanoğlu bu sorunları yüzyıllardır yaşaya yaşaya çiğ süt emmenin/içmenin yanlış bir iş olduğunu görmüş ve kendisinden beklenmeyen davranışları sergileyen kişiler için “çiğ süt emmiş” nitelemesinde bulunmuştur. Dolayısıyla burada “çiğ süt emmek” kişi davranışlarının belirsizliği demektir. Bu nedenle şüpheler üzerine kurulu güvensiz ilişkiler çiğ süt içme/emme ile ilişkilendirilmiştir.
Çiğ süt içmesi/emmesi hoş karşılanmayan insanoğlunun son tüketiciye çiğ süt satması doğru mudur? Kanımızca bu ticari faaliyet ülkemiz için doğru olmayacaktır. Bu konularda bazı kalem erbabı kişiler Avrupa ülkelerinde +4 °C’ye soğutulmuş sütlerin nihai tüketiciye satılabildiğini, bunun ülkemizde de uygulanması gerektiğini iddia etmektedirler. Bunu ifade ederken artık ülkemizde sütlerin hijyenik kalitesinin Avrupa’da olduğu kadar yüksek olduğunu, soğutma sistemlerinin her aşamada uygulanabildiğini söylemektedirler.
Evet çiğ süt emmeyenler için durumun böyle olduğunu biz de kabul ediyoruz. Fakat unutmamak gerekir ki toplumda çiğ süt emenler de vardır. Bunların süte yapabilecekleri taklit ve tağşişlerden tüketicileri koruyabilmek için etkili bir gıda kontrol mekanizmasının olması gereklidir. Ülkemiz gıda kontrol mekanizmasının sağlıklı çalışmadığını işin sorumluları bile çoğu kereler kabul etmektedirler. Bu durumda vatandaşa çiğ olarak satılan sütün yağının alınabileceği, içine su katılabileceği veya başka hilelerin yapılabileceği düşünülebilir.
1986 yılında yürürlüğe giren Hayvan Sağlık Zabıtası Kanununun 37’nci maddesinde çiğ süt satışı yapacakların hayvanlarında tüberküloz ve bruselloz hastalığı olmadığına dair resmi rapor almaları gerektiği belirtilerek diğer hallerde çiğ süt satışının sağlık için ciddi sakıncaları olacağı vurgulanmıştır. Gerçekten de 1930 yılından bu yana çeşitli şekillerde mücadele ettiğimiz Brusella ve yakın zamanlara kadar senatoryumlar kurarak tedavisine çalıştığımız Tüberküloz, süt ile bulaşan en önemli zoonozlardır. Bu hastalıklar özellikle yetersiz ısıl işlem veya halk arasında peynir yapımında olduğu gibi tamamen çiğ süt kullanımı ile kolaylıkla tüketicilere bulaşabilmektedir.
Çiğ süt satışını savunanların dile getirdikleri bütün avantajlar tüketicilerden bir tanesinin dahi brusella olmasının karşılığı olamaz. Nitekim ülkemizde Ulusal Brusella Kontrol ve Eredikasyon Projesi sonrasında hastalığın sığır ve koyunlarda yaygınlığının tespiti amacıyla 2011 yılında yapılan ilk değerlendirmelere göre sığırlarda brusella fert prevalansı %2,7 koyunlarda ise %3,4 olarak belirlenmiştir (Brusellanın Konjuktival Aşı ile Kontrol ve Eradikasyonu Projesi. Genelge No: 2012/03, GTHB, KKGM). Bu veriler ortadayken ve hastalıkların genelde belirtileri görülmeksizin ilerledikleri göz önünde bulundurulduğunda çiğ süt emmeye bile gerek olmadığı ortadadır.
Burada okuyucuların aklına “çiğ süt satışı yapılan ülkelerde çiğ süt emmiş kimseler yok mu?” sorusu akla gelebilir. Elbette ki vardır, ancak o ülkelerde bu hastalıklar büyük oranda kontrol altına alınmıştır. Yine bu ülkelerde herkese aynı mesafede duran ve sağlık konusunda toleransı olmayan bir gıda kontrol mekanizması vardır. Eğer kişiler yanlış yaparlarsa karşılarında bu mekanizmayı bulurlar.
Çiğ süt emen insanoğlunun nihai tüketiciye çiğ süt satması ülkemizde halen giderilemeyen riskleri nedeniyle tasvip edilmemesi gereken bir durumdur. Ayrıca çiğ süt satışı endüstriyel üretim için haksız rekabete yol açacak, memleket hayvancılığına da bir katkısı olmayacaktır. Hastalıktan âri çiftlik sahibi yetiştiriciler ille de çiğ süt satmak istiyorlarsa sadece süt olarak değil, endüstride olduğu gibi modern tesislerde işleyip katma değeri yüksek ürünlere dönüştürerek satmalıdırlar.

>> Ramazan Gökçe

Prof. Dr., Pamukkale Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Gıda Bilimleri Ana Bilim Dalı Başkanı. Lisans ve yüksek lisansı İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesinde, doktora eğitimini İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsünde aldı. Et ve Süt Teknolojileri, Sanitasyon ve Kalite Sistemleri alanlarında bilimsel çalışmaları bulunuyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.