Fıkralara konu olan “Bindiği dalı kesmek” deyimi bugün işleyecek süt bulmakta zorlanmaya başlayan süt sanayicisini anlatmak için bulunmuş sanki. Nasreddin Hoca’ya atfen anlatılan bir hikâye vardır hani.
Hoca bir gün bindiği dalı kesiyormuş. Oradan geçmekte olan bir adam da “Hoca, ne yapıyorsun, bindiğin dalı kesiyorsun, birazdan düşeceksin” demiş. Hoca hiç aldırmadan işine devam etmiş ve elbette biraz sonra da düşmüş. Hoca düşmenin acısıyla adama dönüp “Be mübarek düşeceğimi bildin, öleceğim günü de söyle bari” demiş.
Nasrettin Hocanın bu fıkrasını bilmeyen yoktur, hepimiz anlatır ve güleriz, yine de bindiğimiz dalı kesmekten geri durmayız. Küçük ve kısa vadeli kazançlar için daha büyük ve uzun vadeli kazançları heba etmekte üstümüze yok. Tıpkı Hoca’ya söylendiği gibi ısrarlaa, “Ne yapıyorsunuz, bindiğiniz dalı kesiyorsunuz, yakında işleyecek süt bulamayacaksınız!” dedik.
O günlerde tatlı para kazanmanın iştahına kapılmış olanlar bu feryatları duyacak durumda değildi. Şimdi de Tarım Bakanı’nın huzurlarına çıkıp, “Efendim süt üretimi azaldı, işleyecek süt bulamıyoruz, ESK regülasyon alımı yapmasın” diye ricacı oluyorlar.
Son iki yıldır hayvansal üretimde yaşanan daralma kendini hissettirmeye başladı. Hayvancılıkta yem hammadeleri ve damızlık materyal başta olmak üzere birçok girdide dışa bağımlılığın arz güvenliğini tehlikeye attığı bilinen bir gerçek. Döviz kurlarındaki artış maliyetleri, yüksek maliyetler de üretimi olumsuz etkiliyor.
Yıllardır dizginlenemeyen kırmızı et fiyatlarını aşağı çekmek için gerekli yapısal önlemler bir türlü alınmıyor. Fiyat arttıkça ithalata yükleniyoruz, ithalat arttıkça üretim azalıyor, üretim azaldıkça da fiyat artıyor. Bu kısır döngü hayvancılığı bir bumerangın içine çekerek adeta tükenişe sürüklüyor.
Hayvansal ürünler üretiminde yaşanan daralmanın yeni bir krizi tetikleyecek boyuta gelmesine rağmen Kurban Bayramında dişi hayvanların kesimine (dolaylı veya doğrudan) izin verilmesi de yaklaşmakta olan tehlikeyi bir anda burnumuzun dibine kadar getirdi.
Kurban Bayramında dişi hayvanların kesimine Bakanlık göz yumuyor. Elbirliğiyle hayvancılığın canına okuyoruz resmen. Envanteri olmayan bir sektörü bilgisi olmayan yetkililer el yordamıyla yönetmeye çalışıyor. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanların el üstünde tutulduğu, yetki ve sorumluluk verildiği bir ülkede bu yaşananlara şaşıranlara şaşırmak normal sanırım.
Mandıralar işleyecek süt bulamazken konu ana akım medyada haber olamıyor. Birkaç yerel gazete ürkek ifadelerle ancak haberleştirebiliyor. Süt üretiminde azalma 2015 yılında başladı. Buna rağmen süt fiyatları 2 yıl daha sabit tutuldu. Üstelik dövize endeksli olan maliyetler artarken. Hayvancılıkta yaşanan krizin Tarım Bakanını değiştirerek çözüleceğini ummak çözüme giden yolu uzatmaktan başka bir işe yaramıyor.
Bundan tam 10 yıl önce 24 Mart 2007’de “Et ve Süt Sektörlerinde Küresel Vizyon” adlı uluslararası bir konferans düzenlenmişti. Türkiye hayvancılığının geleceğinin çizildiği bu toplantıya birçok ülkenin Tarım Bakanı ve ilgili uluslararası kuruluşların temsilcileri katılmıştı. Konferanstaki oturumları ise Mehmet Altan, Eyüp Can Sağlık ve Osman Ulagay yönetmişti.
Bu konferansta dönemin SETBİR Başkanı Erdal Bahçıvan Başbakan’dan ısrarla “Hayvan ithalatının başlatılması” için izin istemişti. Konferansta konuşan dönemin Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, damızlık hayvan ithalatındaki engelleri kaldırma sözü vermişti.
Bu toplantıdan bir yıl sonra süt fiyatları 45 kuruşa kadar düşürülerek bir milyon ineğin kesilmesi ile hayvan ithalatına zemin hazırlanmış oldu. Et ve süt sektörlerindeki kırılma tam da bu noktada başladı. Kırmızı etin ardından inek sütünde de 2015 yılından itibaren azalma baş gösterdi.
Bu kadar tesadüf size de ilginç gelmiyor mu?