Türkiye sığır sayısı ve süt üretim istatistikleri hatalı mı?

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 7 Şubat 2018 tarih ve 27704 sayı ile yayınladığı “Hayvansal Üretim İstatistikleri, 2017” başlıklı haber bülteninde, et üretimi hariç pek çok özellik için 2017 yılı değerlerini yayınlamıştır(1). Bundan birkaç gün sonra da, 2017 yılı Türkiye kırmızı et üretimini açıklamıştır. Önce TÜİK haber bülteninde yayınlanan ve daha sonra veri tabanında yer alan, özellikle sığır ve manda sayısı ile süt üretimi başta olmak üzere birçok özelliğe ait verilerden hesaplanan yıllık değişim hızları oldukça dikkat çekicidir. Aşağıda bu özelliklerden sığır sayısı ve inek sütü üretimine ilişkin bazı değerlendirmeler yapılacaktır.

Prof. Dr. Numan AKMAN
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü

GİRİŞ

Türkiye İstatistik Kurumu hayvan sayılarının; “Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı (GTHB) İl ve İlçe Müdürlükleri aracılığıyla; tür, ırk ve yaş grupları itibariyle derlendiğini”, TÜİK tarafından yapılan “kontrol ve tutarlılık analizlerinden sonra nihai hali verilerek yayınlandığını” belirtmektedir(2). Bu açıklamadan da anlaşılacağı üzere TÜİK sahadan bilgi toplayan değil, toplanan bilgileri derleyen, değerlendiren ve yayımlayan kuruluş konumundadır. Beklendiği üzere bilgi toplayan ana unsur GTH Bakanlığının ilgili birimleridir.

Dolayısıyla verilerde bir kusur veya hata varsa, ilk sorumlu doğal olarak GTH Bakanlığı’dır. Ama hatalardan, toplanan bilgilerin kontrolü ve tutarlılık analizlerini yapan ve daha sonra da yayınlayan TÜİK da en az GTHB kadar, hatta ondan daha fazla sorumludur.

SIĞIR SAYISI

Sığır sayısı ve inek sütü üretimine ilişkin istatistikler, Türkiye sığır populasyonunun üç farklı genotip grubundan oluştuğu esas alınarak toplanmaktadır: bunlar da Kültür Irkı (KI), Kültür Irkı Melezi (KIM) ve Yerli Irk (YI) olarak tanımlanmaktadır. Bu üç grupta yer alan sığırların toplamı ise ülke sığır varlığı, bu grupların her birinden elde edildiği ileri sürülen süt üretimlerinin toplamı da ülke inek sütü üretimi olarak açıklanmaktadır. Söz konusu genotipler düzeyinde sığır sayısının 2009-2017 dönemi değerleri ile bu değerler kullanılarak hesaplanan yıllık değişim hızları Tablo 1’de verilmiştir. Tablo 1’de görüldüğü üzere 2011 yılından 2012 yılına ve 2016 yılından da 2017 yılına özellikle kültür ırkı ile kültür ırkı melezleri sığır sayısının değişim hızları, diğer dönemlerden oldukça farklıdır.

Tablo 1. Türkiye’de 2009-2017 yılları arasında sığır varlığı (1000 baş) ile her genotip grubunda sığır sayısının yıllık değişimi (5) (%)

Örneğin 2011 yılından 2012 yılına KI, KIM ve toplam sığır sayısında yıllık ortalama artış hızı sırasıyla %17.4, %12.8 ve %12.3 olurken, 2012-2016 döneminde söz konusu grupların yıllık değişim hızları yine aynı sırayla %3.8, – %0.07 ve %0.3 olmuştur. Yani 2012 yılından 2017 yılına gelinceye kadar (2013-2016) toplam sığır sayısı neredeyse hiç değişmemiştir. Buna karşılık 2017 yılı sığır sayısı 2016 yılı sığır sayısından 1.863 milyon baş (%13.2), daha fazladır. Üstelik bu büyük artış (1.863 milyon baş), yerli ırk grubunda görülen yaklaşık 132 bin başlık (%8.1) bir azalmaya rağmen ortaya çıkmıştır. Sadece kültür ırkı ve melezleri esas alındığında, 2016 yılından 2017 yılına istatistiklere yansıyan sayısal artışın yaklaşık 2 milyon baş (%16.1) kadar olduğu anlaşılmaktadır.

BİR SIĞIR POPULASYONUNDA ARTIŞ HIZINI ETKİYEN UNSURLAR

Yukarıda özetlenen durumu, yani sığır sayısının bazı dönemlerdeki yüksek artış hızını gerçekçi bir temelde irdeleyebilmek için öncelikle; “bir sığır populasyonunda yıllık artış hızının ne olabileceği” sorusuna cevap aranmalıdır(3). Bu soruya verilecek doğru cevap sığırın biyolojik gerçeklerine uygun yıllık ya da dönemsel artış hızının bilinmesi anlamına gelir. Bu değeri bilmek de, genelde Türkiye’nin sığır varlığında, özelde de genotip gruplarında tespit edilen çok hızlı sayısal artışların, gerçekçi olup olmadığının anlaşılmasını kolaylaştırır.

Bir sığır populasyonunun yıllık değişim hızı; doğuranların (veya sağılanların) oranı, 0-12 aylık yaş grubu ile daha yaşlılarda ölüm oranı, bir yıl içerisinde kesilenlerin oranı (yani kasaplık güç) yanında ithalat ve ihracat miktarlarına bağlıdır. İthalat, ihracat ve ikizliğin olmadığı varsayılan bir sığır populasyonunda yukarıdaki değişkenler kullanılarak yıllık değişim hızı basitçe; [Doğuranların Oranı (=Sağılanların Oranı)* (1- Oniki Aylık Yaştan Küçüklerde Ölüm Oranı) – Kesilenlerin Oranı -Oniki Aylık Yaştan Büyüklerde Ölüm Oranı] eşitliği ile hesaplanabilir.

Yukarıdaki eşitliğe göre; doğuranların oranının %40, kesilenlerin oranının, yani kasaplık gücün %30 kabul edildiği bir sığır populasyonunda(4)  yaşlı ve gençlerde bir yıl boyunca hiç ölüm olmazsa, yıllık artış hızı %10 kadar olur. Oysa Türkiye’de GTHB dahil bir çok kesim, özellikle buzağılarda ölüm oranının %10-20 gibi değerlerde olduğunu iddia etmektedirler. Şayet 0-12 aylık yaş grubunda ölüm oranı iddia edilen bu iki değer arasında, örneğin %15, yaşlıların ölüm oranı %2 ve kasaplık güç de yine %30 kabul edilirse, yıllık artış hızı için hesaplanacak değer de %2’ye geriler. Yok eğer 12 aydan küçük yaş grubunda ölüm oranı %8.0, yaşlılarda ölüm oranı %1 ve kesilenlerin oranı %30 kabul edildiğinde ise yıllık artış hızı da %6’ya yaklaşır. Halbuki Türkiye’nin toplam sığır varlığı 2016 yılından 2017 yılına bunun iki katından daha hızlı (%13.2) artmıştır (bkz. Tablo 1).

Toplam sığır sayısı yerine KI ve KIM gruplarındaki sayısal artış incelendiğinde daha dikkat çekici sonuçlar elde edilmektedir. Örneğin KI sığır sayısı 2011 yılından 2012 yılına 843 bin (%17.4), 2016 yılından 2017 yılına da 1.216 milyon baş (%18.5) artmış/ artırılmıştır. Aynı dönemlerde KIM grubunda artışlar sırasıyla 655 bin baş (%12.8) ve 778 bin baş (%13.5) olmuştur. Bu denli hızlı artışlar, daha önce de ifade edildiği gibi, sığırın biyolojik gerçeklerine uymaz. Eğer birbirini izleyen iki yılın sığır sayıları doğru kabul edilirse bu kadar hızlı artışı açıklamanın tek yolu kalır. O da canlı hayvan ithalatıdır. Ama Türkiye kültür ırkı melezi sığır ithal etmemiştir. İthal edilen sığırların kültür ırkı grubundan olduğu ve hem 2012 hem de 2017 yılında ithal edilen miktarın kültür ırkı grubundaki sayısal artışı açıklamaya yetmeyeceği de ayrıca bilinmelidir.

Sonuç olarak bu iki genotip grubunda da bu kadar hızlı artışın akılcı bir açıklaması yoktur. Öncelikle bu değerler, yani sözü edilen yıllık artış hızları, sığırın biyolojik gerçeklerine uygun değildir. Bir başka ifade ile şimdilik sığır sayısına ilişkin istatistiklerin, en azından 2017 yılına ait olanların, hatalı ya da uydurulmuş olduğu söylenebilir.

Şekil 1. Birbirini izleyen yıllarda (2016 ve 2017) 12 aydan küçük ve 12-24 ay dişi ve erkek sığır gruplarının birbirleriyle ilişkisi (2017 yılı 12-24 ay sığır sayıları KIM grubu için geçerlidir ve 2016 yılı 12 aydan küçük sığır sayısı 100 kabul edilerek hesaplanmıştır).

YAŞ GRUPLARINDA SIĞIR SAYISI

Sığır sayısındaki çok yüksek yıllık artış değerlerinin gerçek olup olmadığı başka değişkenler üzerinden de irdelenebilir. Bunlardan biri TÜİK tarafından yaş ve cinsiyet ayrımı esas alınarak oluşturulan gruplardan birbirleriyle doğrudan ilişkili olanlardaki sığır sayılarının uyumu ya da değişimidir. TÜİK sığır populasyonunu; “12 aydan küçük erkek ve dişi”, “12-24 ay tosun ve düve” ile “+24 ay inek”, “+24 ay boğa” ve “+24 ay öküz” olmak üzere 7 gruba ayırmakta ve her gruptaki sığır sayılarını da vermektedir. Bu gruplama şekline göre bir önceki yılın, örneğin 2016 yılının 12 aydan küçük dişi grubu ile bir sonraki yılın, bu durumda 2017 yılının, 12-24 ay düve grubu arasında bir uyum, bir ilişki olması gerekir. Çünkü 2016 yılının 12 aydan küçük dişilerinden hayatta kalanlar ile ihraç edilmeyenler 2017 yılının 12-24 ay düve grubunu oluşturan sığırlar olacaklardır (Şekil 1). Eğer ikinci yıl, yani 2017 yılı içerisinde 12-24 aylık düve grubuna girecek nitelikte hayvan ithal edilmiş ise bunlar da 12-24 aylık düve grubuna dahil edileceklerdir. Kısaca, ithalat yapılmadığı sürece herhangi bir yılın 12-24 ay grubunda yer alanların sayısının bir önceki yılın 12 aydan küçük grubundakilerden fazla olması mümkün değildir. Bir başka ifadeyle 12-24 ay grubundaki düve sayısı bir önceki yılın 12 aydan küçük dişi sığır sayısından fazla ise bu durumun ithalat dışında bir açıklaması olamaz.

Türkiye’de en azından KIM grubunda 2017 yılı 12-24 ay grubundaki düve sayısının bir önceki yıl 0-12 ay dişi sayısından fazla olması ithalata bağlanamaz. İthalatın söz konusu olduğu kültür ırkı grubu incelendiğinde ise artışın ithalat değerinden çok fazla olduğu anlaşılmaktadır. Örneğin, 2017 yılında ithal edilen damızlık dişi sığır sayısı 146 bin baş kadarken, 2017 yılı 12-24 ay dişi yaş grubu 2016 yılı 0-12 ay dişi grubundan yaklaşık 296 bin baş daha fazladır. Yani, 2016 yılı 0-12 aylık yaş grubundaki sığırlardan hiç ölen olmadığı ve ithal edilen 146 bin baş sığırın tamamının da 12-24 ay yaş grubuna dahil edildiği varsayılsa bile 2017 yılı 12-24 aylık dişi sığır sayısına ulaşılamamaktadır.

Yukarıdaki değerlendirmeyi daha iyi açıklamak için hazırlanan Şekil 1’den de anlaşılacağı gibi, bir yılın 12-24 ay grubundaki sığır sayısının – bu gruptan ölen ve kesilenleri karşılayacak kadar ya da daha fazla sığır ithal edilmemiş ise- önceki yılın 12 aydan küçük grubundaki sığır sayısından daha az olması beklenir. Ama 2011 yılının 0-12 aylık yaş grubu ile 2012 yılının 12-24 aylık yaş grubundaki erkek ve dişi sığır sayıları bu açıdan ele alındığında farklı sonuçlarla karşılaşılmaktadır. Örneğin kültür ırkı sığır grubunda 2011 yılındaki 12 aydan küçük her 100 erkek sığıra karşılık 2012 yılında 12-24 aylık tosun grubunda 89 sığır yer almaktadır. Yani 2011 yılında 0-12 aylık yaş grubundaki erkek sığırlardan %11’i 2012 yılına ulaşamamıştır. Ama aynı yıllarda kültür ırkı dişiler söz konusu olduğunda durum farklılaşmaktadır. Şöyle ki 2011 yılındaki her 100 baş 0-12 aylık dişi sığıra karşılık 2012 yılında 12-24 aylık dişi sığır grubunda 100’den az, örneğin 90 baş sığının bulunması beklenirken, bu gruptaki düve sayısı 134 baş olmuştur. Bir başka ifadeyle hiç ölüm olmadığında değişmemesi, ölen ve kesilenler olduğunda da azalması beklenen sayı yaklaşık %34 artmıştır. Yukarıdaki verildiği üzere üzere kültür ırkı grubunun erkek ve dişilerinde sırasıyla -%11 ve %34 olan bu değerler, kültür ırkı melezi için 103 ve 127, yerli ırk için 104 ve 121, üç genotipin (KI, KIM ve YI) toplamı için de 101 ve 128 olarak hesaplanmıştır.

Yukarıda anlatılan durumun akılcı bir açıklaması olamaz. Hele 2017 yılı 12-24 ay grubu ile 2016 yılı 0-12 ay grubunun ilişkisi irdelendiğinde durum daha da garipleşmektedir. Örneğin 2016 yılında 12 aylık yaştan küçük her 100 erkek sığır için 2017 yılında 12-24 aylık yaş grubunda kültür ırkında 107, melezlerde 118, yerlilerde de 110 sığır yer almaktadır. Dişiler için bu değerler aynı sıra ile 135, 125 ve 107’dir (Şekil 1). Kısaca 2016 yılında 3 500 867 baş olan 12 aydan küçük sığır grubu, bu grupta bir yıl içerisinde hiç ölen olmadığı gibi, yaklaşık 664 bin baş artarak 2017 yılına ulaşmış ve bu yılın 12-24 ay grubu 4 172 142 baş olmuştur.

On iki aydan küçük yaş grubunda ölen ve kesilenlerin oranı %5 kabul edilirse, 664 bin baş kadar olan artış değerinin, yani doğmadığı halde 12-24 ay yaş grubuna dahil edilenlerin sayısı 850 bin başa, ölen ve kesilenlerin oranı %10 kabul edilirse de 1 milyon başa ulaşır. Böyle bir değişimin, mevcut ithalat da dahil, akılcı bir açıklaması olamaz. Bu durumu açıklamak için ancak 2016 yılında doğmuş ama kaydedilmemiş sığırların, 2017 yılında sayılarak kayda alındığı ileri sürülebilir. Bu durumda da; öncelikle kamunun 2016 yılındaki ihmalinin nedenleri ve bu ihmali yapanların akıbetleri ile buzağı desteklemesi varken üreticilerin niçin buzağılarını kayıt ettirmedikleri açıklanmalıdır. Ardından da 2016 yılının bu konuya ilişkin istatistiklerinin hatalı olduğu kabul edilmelidir. Eğer 2016 yılı istatistikleri hatalı ise doğal olarak önceki yıllara ait istatistiklerin de doğru olup olmadığı sorgulanır hale gelir. Bu durumda da herhangi bir yıl için gerçek bir değerden bahsedilemez.

Tablo 2. Genotip grupları düzeyinde sağılanların oranı (%) ve inek başına süt verimi (kg)

BAZI İLLERDE SIĞIR SAYISININ DEĞİŞİMİ

TÜİK sığır varlığını iller, hatta ilçeler düzeyinde de vermektedir. Sığır sayısı iller düzeyinde incelendiğinde de ilginç sonuçlarla karşılaşılmaktadır. Örneğin 2016 yılından 2017 yılına sığır sayısı Ankara’da 105 bin, Konya’da 116 bin, İzmir’de 119 bin ve Diyarbakır’da 148 bin baş artmıştır. Söz konusu illerdeki sığır sayısının artış oranları aynı sıra ile %29.6, %15.4, %20.7 ve %39.4’dür. Şayet bir ilin sığır varlığında bir yıl içerisinde %15, %40 hatta %50’lere varan artışlar olabiliyorsa, istatistik yayınlayanlar bunun üzerinde ayrıca durmalı ve açıklama yapmalıdırlar. Yoksa istatistik toplama ve yayınlamadaki keyfilik devam edecektir. Aynı şekilde belirgin bir neden olmaksızın sığır sayısının azalması da irdelenmelidir. Örneğin 2016 yılından 2017 yılına Kırklareli ve Çanakkale’de sığır sayısının artmamış olması veya Ardahan, Bayburt ve Isparta’da sırasıyla %4.5, %9.3 ve %9.6 azalması üzerinde de durulmalıdır.

SIĞIR SAYISI İSTATİSTİKLERİNİN HATALI OLMASININ SORUMLULARI

Bir ülkede sığır, koyun, keçi ya da manda sayısında, söz konusu türün biyolojik özellikleriyle açıklanamayacak bir artış varsa, bunun iki nedeni olabilir. Bunlardan biri, başka ülkelerden hayvan girişi (ithalat ve/veya kaçakçılık) diğeri de, istatistiklerin hatalı (kasıtlı ya da değil) olmasıdır. Türkiye’ye kültür ırkı melezi sığır ithalatı söz konusu değildir. Ayrıca ithal edilen kültür ırkı sayısı da azından 2009-2017 yılları arasındaki sayısal değişimi açıklamaya yetmez. Kısaca sığır sayısında, 2016 yılından 2017 yılına olan artış da dahil, bazı dönemlerde başta sığır olmak üzere koyun, keçi ve manda sayılarındaki artışlar ithalat ile açıklanamaz ve geriye sadece istatistiklerin hatalı olduğunu kabul etmek kalır.

İstatistik toplayan, derleyen ve yayınlayanlar hatalı iş yapmamalıdırlar. En azından biyolojik gerçeklere uygun olmayan verileri yayınlamak yerine bunun gerçek değerlerini araştırmaktan sorumludurlar. Bu yapılmadığında ise ister istemez, ya işlerini yeterince bilmedikleri, ya işi savsakladıkları ya da hedefli istatistik ürettikleri akla gelir. Daha önce de ifade edildiği gibi, biyolojik gerçeklere uymayan istatistikler sadece 2017 yılı için geçerli değildir. Yani “2016 ve önceki yıllara ait veriler doğru, 2017 yılı verileri yanlıştır” denemez. Bu sayıların tamamen yanlış olma ihtimali de vardır. Fakat bunlardan biri için doğru deniyorsa diğeri mutlaka yanlıştır. Kısaca, geçmiş yıllar da dikkate alındığında, hayvan sayısı istatistiklerinin doğru ve güvenilir olmadığı kabul edilmeli ve bir an önce gerçekçi, güvenilir ve şeffaf bir hayvan sayımı yapılmalıdır. Sayımdan önce de, daha önceki sayılarla uyuşmazlıklardan kimsenin sorumlu tutulmayacağı açıklanmalıdır. Yoksa, aynı kişiler mevcut sayıları koruyacak ya da doğrulayacak sonuçlar vermeye çalışacaklardır. Bunun, yani benzer sayılar vermeye çalışmanın, 2011, 2012 veya 2017 yıllarında yapılmamış olması, istatistik toplamakla yükümlü kılınan personelin yöneticilerin taleplerine uygun hareket etmeleri ya da bildirimde bulunan yöneticilerin saha bilgilerini pek dikkate almamalarıyla açıklanabilir. Çünkü sözü edilen yıllarda sadece hayvan sayısı değil, hayvansal ürünler üretimi de sayıya paralel olarak büyük ölçüde artırılmış ve bu artışlar kamuoyuna o dönem yöneticilerinin başarıları olarak yansıtılmıştır.

SÜT ÜRETİMİ

Türkiye inek sütü üretimi istatistikleri de, sığır sayıları gibi önce genotipler düzeyinde verilmekte, sonra da toplanmaktadır. Sağılan sığır sayısı ve süt üretiminin verildiği bu istatistiklerden inek başına süt verimi hesaplanabilir. Sağılan inek sayısı ile toplam sığır sayısından yararlanarak da sağılanların oranını hesaplamak mümkündür. Genotip grupları esas alınarak, 1991-2017 yılları arasında çeşitli dönemler için sağılanların oranı ve inek başına süt verimi Tablo 2’de, Türkiye’nin 2009-2017 yılları arası yıllık inek sütü üretimi ve üretimin değişim hızı da Tablo 3’te verilmiştir.

Tablo 3. Farklı genotip gruplarından süt üretimi (1000 ton) ve üretimin yıllık değişimi (%)

Sığır sayısının verildiği Tablo1 ile süt üretiminin yer aldığı Tablo 3 bir arada incelendiğinde her genotip grubundan elde edilen inek sütü üretiminin yıllık değişim hızı ile sağılan hayvan, hatta toplam sığır sayısının yıllık değişim hızlarının hemen her yıl için aynı olduğu görülecektir. Çünkü Türkiye’de genotip gruplarında, yani KI, KIM ve YI gruplarında, sağılanların oranı ve inek başına süt verimi 2004 yılından 2017 yılına kadar hemen hiç değişmemiştir (Tablo 2). Sağılanların oranı kültür ırkı sığırlarda %37.7-%39.9, kültür ırkı melezlerinde %37.1-%40.4, yerli ırklarda da %36.1%38.9 arasında tutulmuştur. Sağılanların oranının değişmemesi veya çok az değişmesi kabul edilebilir. Ama Türkiye’de 2004 yılından bu yana, yani son 14 yılda, ondan önce de 1991-2001 arasında, genotip gruplarında inek başına süt veriminin hemen hiç değişmemiş olmasına akılcı bir açıklama bulmak mümkün değildir.

Tablo 2’de de görüleceği üzere Kültür Irkı grubunda 1991-2002 arasında 2 950 kg civarında olan inek başına süt verimi, 2003 yılında 3 100 kg’a, 2004 yılında da 3 850 kg’a yükseltilmiş, 2014 yılından 2017 yılına kadar da değişmemiş görünmektedir. Kültür ırkı melezi için bu değerler sırasıyla 2 000, 2 050 ve 2 725 kg, yerli ırklar için de 740 kg, 980, kg ve 1 310 kg kadardır. Bu rakamlara göre Türkiye’de 1991-2002 ve 2004-2017 yılları arasında genotip gruplarında inek başına süt verimi hiç değişmemiş, aynı kalmıştır. Yürütülen genetik ıslah ve çevre koşullarını iyileştirme çalışmalarına rağmen KI, KIM ve Yerli ırklarda inek başına süt veriminin hiç değişmemiş olması mümkün değildir. Hatta üzerinde çok az çalışılıyor olsa bile, süt sığırcılığı sektörünün doğası gereği, hiç olmazsa kültür ırklarında inek başına ortalama süt veriminin artması beklenir.

Eğer genotip gruplarında ortalama süt verimi 10-15 yıl aynı kalacak şekilde bir istatistik düzenlenmiş ise, sığır sayıları doğru bile olsa, toplam süt üretimi güvenilir ve doğru değildir demek hatalı olmaz. Kısaca Türkiye’de istatistiklerde yer alan değerlerden hatalı olan sadece sığır sayısı değildir. Türkiye’nin inek sütü üretim değeri de hatalıdır(6).

İnek başına süt verimi ve sağılanların oranı artırılmadan ülke süt üretimini artırmak için iki yol vardır. Bunlardan biri toplam sığır sayısını, diğeri de yüksek süt verimli genotip grubunun payını artırmaktır. Türkiye’de istatistik hazırlayanlar bu iki yola da başvurmaktadırlar. Örneğin inek sütü üretiminin yaklaşık %16 artırıldığı 2012 yılında sığır sayısı %12.3 artırılmıştır. Yine bu yıl KI grubunun payı %39.0’dan %40.8’e yükseltilirken, daha düşük verimli kabul edilen YI grubunun payı da %19.6’dan %17.7’ye indirilmiştir.

TÜİK tarafından yayınlanan istatistikler arasında yer alan “Süt ve Ürünleri Üretimi” istatistiklerindeki bilgilerden birisi de “toplanan inek sütü” miktarıdır. Toplanan inek sütünün, toplam inek sütü üretiminde payı 2016 yılında %54.9 iken 2017 yılında %48.6 olmuştur. Toplam süt üretimi yaklaşık 2 milyon ton artarken, hem toplanan süt miktarının hem de bunun toplamdaki payının düşmesi, en azından 2017 yılı süt üretim değerinin gerçeğinden fazla yazıldığı şeklindeki bir değerlendirmeye haklılık kazandırmaktadır.

SONUÇ

Türkiye’de sığır sayısı ve inek sütü üretimi başta olmak üzere, hayvansal üretim istatistikleri gerçeği yansıtmaktan uzaktır. Bu durum sadece günümüz için geçerli değildir. Hayvansal üretim istatistikleri geçmişte de benzer eleştiri ve tespitlere maruz kalmıştır. Böyle bir ortam, yani verilerin yanlış ve eksik olması, hem mevcut durumun doğru anlaşılmasını hem de gerçek çözümler üretilmesini engeller. Türkiye, azından hayvansal üretim istatistikleri ile ilgili olarak yıllardır bu tip hatalardan ileri gelen sorunlarla karşı karşıyadır. Bu hataları ortadan kaldırmak ve daha güvenilir istatistikler üretebilmek için yapılabilecek işlerden bazıları aşağıda sıralanmıştır.

– En kısa sürede güvenilir bir hayvan sayımı yapılmalıdır. Sayımdan önce de, yukarıda da belirtildiği gibi, daha önceki sayılarla uyuşmazlıklardan kimsenin sorumlu tutulmayacağı açıklanmalıdır.

-Hayvan sayımında sadece GTHB ile TÜİK değil, ilgili üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları da görev almalıdır.

– Verimlerin ve sürü yapısının (kompozisyonunun) izlenmesi için bölgeler düzeyinde, genotipleri de dikkate alan örnek işletmeler belirlenmeli ve amaca hizmet edecek bilgiler bu işletmelerden sağlanmalıdır.

-Hayvan sayısı ve verime bağlı destekler tekrar gözden geçirilmeli, hayvan sayısı ve/veya verimi yüksek göstererek daha fazla destek almanın önüne geçilmelidir.

-Büyük ve küçükbaş hayvanlar için kulak numarası, insanlar için hazırlanan nüfus cüzdanı, kimlik belgesi gibi düşünülmelidir. Kulak numarasının basılması, dağıtılması ve uygulanmasındaki keyfilik ortadan kaldırılmalıdır.

-Süt ve et üretim istatistiklerinin vergi ya da destekler nedeniyle az ya da çok yazılmasını önlemek için, hayvan başına verimlerin örnek işletmeler düzeyinde izlenmesi sağlanmalıdır.

-Kaçak hayvan girişine imkan sağlayan numara takma affı, yani hemen her yıl yenilenerek ülkeye nereden geldiği bilinmeyen hayvanlara bile kulak numarası takabilme izni, ortadan kaldırılmalıdır.

-Kayıt sistemlerini güncel tutabilmek için her yıl belirli sayıda işletmede tam sayım yapılmalıdır.

-Biyolojik gerçeklere uygun olmayanlar başta olmak üzere hatalı bilgileri kayda geçirmeye vesile olan kişi ve kurumlar cezalandırılmalıdır.

Özetle, yanlı ve yanlış istatistikler hem istatistik toplayan ve yayınlayan kurumların saygınlığını ve güvenilirliğini zedelemekte hem kamuoyunu yanıltmakta hem de planlama sürecinde hatalara yol açmaktadır. İletişim, bilgi toplama ve değerlendirme imkanlarının arttığı ve bunların maliyetlerinin düştüğü günümüzde yanlış ve eksik bilgi toplamak, kasıt yoksa, bir beceriksizlik olarak değerlendirilmeli ve bu eksiklik bir an önce giderilmelidir. Türkiye’de bir an önce, sadece sığırcılıkla ilgili alanlarda değil, hayvansal üretimin tamamında hayvan sayısı, hayvan başına verimler ile sağılanlar ve kesilenlerin oranı gibi unsurların doğru değerlerinin tespiti ve izlenmesini mümkün kılacak bir sistem kurulmalıdır. Bu sistemde, özellikle damızlık sığır yetiştiricileri İl birlikleri gibi sivil toplum örgütleri ile üniversitelere mutlaka yer verilmeli ve bunlardan etkin biçimde yararlanılmalıdır.

SON NOTLAR

1 Hayvansal Üretim İstatistikleri 2017, TÜİK Haber Bülteni, (http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=27704)

2 TÜİK Hayvancılık İstatistikleri, Metaveri, Hayvansal Üretim İstatistikleri, Derleme Uygulamaları, (http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1002)

3 Akman, Numan ve Şen, Ayşe Övgü, 2015) Sığır Populasyonunu Oluşturan Gruplar ve Bunlardaki Hayvan Sayısının Değişimini Etkileyen Unsurlar. Damızlık Sığır Yetiştiricileri Dergisi. Kasım/Aralık 2015

4 Onuncu Kalkınma Planı, Hayvancılık Özel İhtisas Komisyonu Raporunda Doğuranların oranı %38, Kasaplık güç %30 kabul edilmiştir (http://tarim.kalkinma.gov.tr/wp-content/uploads/2014/12/Hayvancilik_Ozel_ihtisas_Komisyonu_Raporu.pdf).

5 Hayvan sayısının yıllık değişimi; birbirini izleyen iki yıl arasındaki fark 100 ile çarpılıp, bir önceki yıl değerine bölünerek bulunmuştur.

6 Akman, N. 2015., Süt Üretim İstatistikleri Ne Kadar doğru? Süt Dünyası, Temmuz-Ağustos 2015 (Yıl:10 Sayı:56) (https://www.dergi.sutdunyasi.com/wp-content/edergi/Sayi56/mobile/index.html#p=34)

Çizelge ve şekiller için Süt Dünyası Sayı 69 basılı ve e-dergi bakınız…

>> Süt Dünyası

2006 yılından beri yayınını sürdüren tarafsız ve bağımsız medya kuruluşudur. Süt Dünyası Dergisi kurulduğu günden bu yana ilkelerinden taviz vermeden yayıncılık faaliyetine devam ediyor. Süt Dünyası Dergisi Haber Merkezi tarafından hazırlanan her türlü içerik "Süt Dünyası" imzası ile yayınlanmaktadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.