Yetiştirici birlikleri kimin nesi, kimlerin sesidir?

Yetiştirici Birlikleri, adından da anlaşılacağı gibi, belli ürünleri üreten/yetiştiren üretici/yetiştiricilerin bazı kurallar çerçevesinde bir araya gelmesiyle oluşmuş yapılardır.

Birlikler ortaya konulan mal veya hizmetlerin daha verimli, ekonomik ve daha kolay gerçekleştirilmesinde üyeleriyle işbirliği yapar, bu amaçla yeni stratejiler geliştirir. Üyelerinin menfaatlerini kurum ve kişilere karşı korur. Bu nedenle gelişmiş ülkelerde ekonomik değeri olan yasal bütün üretimler mutlaka bir birliğe sahiptir. Ülkemizde sanayi kaynaklı üretimlerin uzun yıllara dayanan örgütlü gücü olmasına rağmen tarım ve hayvancılıkta bu yapılanmalar oldukça yenidir.

Nitekim ıslah amacıyla yetiştirici birliklerinin kurulması ilk defa 1995 yılında 904 sayılı Islahı Hayvanat Kanunu’na eklenen bir madde ile mümkün hale gelmiş ve hayvancılıkta ilk yetiştirici birliği aynı yıl kurulmuştur. Daha sonraki yıllarda yapılan yasal düzenlemelerle birlikler daha sağlıklı bir yapıya kavuşturulmuş ve kendilerinden beklenen hizmet sunumlarında belli bir aşamaya gelmişlerdir.

Yetiştirici birliklerinin fazla bir geçmişi olmamakla beraber yıllardır sıkıntılar içerisinde üretim yapan yetiştiriciler devletin de desteği ile kısa sürede örgütlenmesini tamamlamış ve işlerini daha iyi yapabilmenin, üyelerinin hayat standardını yükseltebilmenin yollarını aramaya başlamışlardır. Bu alanda en başarılı üretici örgütü şüphesiz Damızlık Sığır Yetiştirici Birliği’dir. Birlikler yukarıda bahsedilen mevzuatın kendilerine sağladığı hak ve yetkiler çerçevesinde üyelerinin ihtiyaçlarını belirleyerek onlar için en uygun çözümleri üretmeye çalışmıştır. Başta ülkemizde doğmuş kaliteli boğalardan alınan spermaların GENTÜRK çatısı altında işlenerek yine yetiştiricilerin ineklerine uygulanması olmak üzere, embriyo transferi, damızlık düvelerin değerinde alınıp satılması, belli ırk hayvanların ve melezlerinin ön soy ve soy kütüklerinin tutulması, ekonomik yem temini, yetiştiricilerin hayvan yetiştiriciliğiyle ilgili ihtiyaç duyduğu alet ve ekipmanların daha ucuza temini gibi hizmetleri gerçekleştirmişlerdi.

Bütün bu hizmetlerin ortaya konulmasında üretici birlikleri, devletin birlik üzerinden üreticiye ödediği teşviklerden yasal olarak belirlenen komisyonu ve sunduğu hizmetlerin karşılığı olarak tahsil ettiği gelirleri kullanmaktaydı. Böylece üreticiler için çay-şeker ücreti bile olamayacak bu küçük miktarlar yekün teşkil ediyor, diğer gelirlerle beraber yeterli bir bütçe oluşturulabiliyordu. Ayrıca yetiştiriciler süt desteği, suni tohumlama desteği, buzağı desteği, anaç desteği gibi devletçe birlik üzerinden ödenecek desteklere güvenerek ineğin suni tohumlaması, ihtiyacı olan alet ve malzeme alımı, yem bitkileri tohumu gibi rutin ihtiyaçlarını birlikten karşılıyor böylece alanın da satanın da memnun olduğu bir sistem işletilmiş oluyordu. Birlikler de bu işleyişten elde ettiği gelirlerle hatırı sayılır bütçelere ulaşıyor ve birlik faaliyetlerinde daha rahat hareket edebiliyordu.

Tamamı yasal olan ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı denetçilerinin onayından geçerek kullanılan bu destek kesintileri gerekçe gösterilerek Bakan talimatıyla teşvikler doğrudan üreticilere ödenmeye başlanmıştır. Bu uygulama şimdiye kadar teşviklerden kesilmek üzere birliğe borçlanan yetiştiricinin borçlarının tahsilinde ciddi sıkıntılara yol açmaktadır. Ayrıca yetiştiriciler için fazla bir önemi olmamakla birlikte binlerce üyeye sahip birlikler için üyelerden kesilecek soy kütüğü işlem harcı gibi hizmet bedellerinin tahsili de neredeyse imkânsız hale gelmiştir. Ortaya çıkardığı sonuçları açısından Bakanlığın, primlerin doğrudan üreticiye ödenmesi talimatı üretici birliklerinin elini kolunu bağlamış, ellerindeki bütçe kaynaklarını ve hatta alacaklarının tahsili imkânını ortadan kaldırmıştır. Kısacası üretici birliğinin bütçe kaynaklarını büyük oranda etkisiz hale getirmiştir.

Kurulması ve hizmet üretmesi için devletin yaklaşık 20 yıldır ciddi bütçeler harcadığı ve uzman eleman desteği vererek geliştirmeye çalıştığı yetiştirici birlikleri şimdi bütçesiz ve belki daha da önemlisi borçlu olduğu için yetiştiricilerin sokağından bile geçmediği kurumlar haline dönüşme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Dünyadaki bütün gelişmiş ülkelerde yetiştiricilerin yasal temsilcileri, onların örgütlü gücü olan birlikler korunmaya, geliştirilmeye çalışılırken ülkemizde daha emekleme çağında bütçesiz ve desteksiz bırakılmaktadır. Bu durum 20 yıllık emeği ve bir o kadar harcamayı yok saymak demektir. Birliklerin yalnızlığa itilmesi üreticilerin menfaatine gibi görünse de aslında onların da aleyhinedir. Çünkü örgütlü olmayan üreticiler menfaatlerini koruma konusunda gelecekte kendilerinde güç olmadığı için başkalarının sunduğu çözümleri kabul etmek zorunda kalacaklardır.

Unutmayalım; örgütlü olmayan güç güç değildir. Eksiklerine ve hatalarına rağmen yetiştirici birlikleri yetiştiricilerin sesi, onların örgütlü gücüdür. Örgütüne sahip çıkmak, geleceğine sahip çıkmak demektir.

>> Ramazan Gökçe

Prof. Dr., Pamukkale Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Gıda Bilimleri Ana Bilim Dalı Başkanı. Lisans ve yüksek lisansı İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesinde, doktora eğitimini İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsünde aldı. Et ve Süt Teknolojileri, Sanitasyon ve Kalite Sistemleri alanlarında bilimsel çalışmaları bulunuyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.