Süt üreticileri için çözüm ne?

Türkiye’de artan maliyetlere karşın 1 yıldır üreticinin cebine giren çiğ sütün bedeli artmıyor. Üreticiler süt maliyetini en az 1 lira olarak hesaplıyorlar ve 1 lira 15 kuruşun üzerinde fiyat talep ediyorlar.
Çiğ süt fiyatlarının Haziran sonunda zamlanması bekleniyordu. Ancak Ulusal Süt Konseyi’nde sanayici temsilcileri masayı terk ettiler. Sanayiciler ellerinde fazla miktarda stok bulunduğunu, süte olan talebin azaldığını ve gelecek altı ay için fiyatın düşürülmesi gerektiğini belirttiler.
Üretici şaşkın. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Ulusal Süt Konseyi, Et ve Süt Kurumu gibi bütün kurumlar inandırıcılığını yitirmiş durumda.
Süt üreticileri neden para kazanamaz? 
Türkiye’de sütleri, aracılar ve süt tankları olan küçük taşeronlar toplayarak sanayicilere pazarlarlar. Kimi yerlerde süt sanayicileri aynı zamanda süt yemi üreticisi olduklarından “Yemlerimi kullanırsanız sütlerinizi alırız” diye de şart koşarlar. Sanayiciler de sütleri işleyerek giderek tekelleşen organize gıda perakendecilerine satarlar.
Gıda sektöründe ise tekelleşme ve yabancılaşmadan en çok küçük ve orta ölçekli tarım işletmeleri (bunlara Türkiye’de yaşanan süt krizinde olduğu gibi büyük işletmeler de eklenebilir), küçük ve orta ölçekli gıda firmaları ile tüketiciler zarar görmektedirler. Yerel gıda firmaları ya çokuluslu şirketlerce satın alınmakta ya da kapanmak zorunda kalımaktadırlar. Bu durumdan büyük gıda firmaları da etkilenecek gibi gözüküyor. Ya çokuluslu gıda/perakende devleri için taşeron firma olmak ya da firmalarını satarak kendi işletmelerinde işletme müdürü olarak görevlerini sürdürmek durumuyla karşı karşıyalar.
Türkiye’de organize gıda perakendeciliği de, çokuluslu hipermarketlere sağlanan olanaklarla tekelleşmiş ve yabancılaşmıştır. Bugün gıda perakendeciliği, Carrefour, Migros, Metro ve Tesco gibi dört yabancı tekelin denetimine girmiştir. İç piyasada yerel düzeyde firmalar kalmıştır. Kısaca süt üreticileri sanayicilerin baskısı altında, sanayiciler de çokuluslu perakende devlerinin kıskacı altındadır.
Süt üreticileri için çözüm ne? 
 
1. Kısa vadeli çözüm 
Yapılması gereken ilk iş, maliyet temelli bir taban fiyat belirlenmeli,bu fiyat ile piyasa arasındaki fark üreticiye ödenmelidir. Ancak çözümü salt buna bağlamak doğru değildir. Çünkü destek ne kadar artarsa sanayici de o oranda fiyat düşürüyor. Fiyat belirlenirken destekler fiyattan düşüldüğü için destekler üreticiye pek yansımıyor.
Kimileri çözüm için “Üniversite-üretici-sanayici işbirliği gerekiyor”diyor. Oysa bu yaklaşım en azından ekonomi-politik biliminden uzak bir değerlendirmedir. Ve kurtlarla kuzuları bir araya getirmektir.
2. Orta ve uzun vadeli çözümler Desteklemeler 
Türkiye’de desteklemelerde sürekli bir politika yoktur. Örneğin, 2005 yılında çıkartılan kararname ile yem bitkileri üretimi dahil olmak üzere süt sığırcılığı ile ilgili her türlü konuda desteklemeler getirilmişti. Kararname 20052010 yılları arasında 6 yıl süre ile uygulanacaktı. Bununla birlikte son 2007 yılında desteklemelerin planlananın üstünde bir değer göstermesi üzerine, 15 Nisan 2008’de yeni bir kararname çıkarıldı. Üretim eşdeğerli destekler, hayvan başına desteğe dönüştürüldü. Bu şekilde üretim cezalandırıldı, üreten ile üretmeyen arasında fark kalmadı. Daha sonra desteklemenin yeniden üretim esasına dönüştürülmesi söz konusu oldu.
Diğer yandan desteklemelerden süt üreticilerinin çoğunu oluşturan küçük ve orta ölçekli işletmelerin sınırlı ölçüde örgütlülük düzeyine göre yararlandığı gözlemlenmektedir. Küçük ve orta ölçekli işletmelerin desteklemelerinden yeterince yararlanamaması nedenleri arasında; kayıtlı inek sayısının en az 5 baş olması, soy kütüğü kayıtlarının olmaması, üretilen sütün az olması nedeniyle fabrikalar yerine küçük işleme tesislerine dökmeleri, sağlık koruma olanaklarının yeterli olmaması gibi konular ileri sürülmektedir.
Kanımızca, desteklemelere işletme ölçeği sınırı getirilmeli. Çok karlı olduğu/olacağı ileri sürülen büyük işletmelerin desteklenmesinden vazgeçilmelidir. Desteklenecek süt işletmeleri 100 baş inekle sınırlandırılabilir.
Pazarlama 
Süt ve süt ürünlerinin iç pazara sunumu örgütlenme ile birlikte ele alınmalıdır. Dış ticarette uygulanacak pazarlama rejimlerinin ise iç üretimi olumsuz etkilememesine özen gösterilmelidir.
Örgütlenme 
Örgütsel çözüm, temel olarak üreticilerin tarımsal kooperatifler aracılığıyla kooperatifleşerek sanayileşmesi ve gıda parakendeciliği konusunda adımlar atmasıdır. Bu bağlamda neler yapılmalıdır?
• Kooperatif yasaları, tek bir kanuna indirgenmelidir. Ayrıca tarımsal kooperatiflerden tek bir bakanlık sorumlu kılınarak salt bir ürüne dayalı tarımsal kooperatifleşmeden kaçınılmalıdır.
• Kooperatiflere finans sağlayacak bir Kooperatifçilik Bankası kurulmalıdır.
• Tarımsal amaçlı kooperatiflere gelir için Çiftçi Kayıt Belgesi verme hakkı verilmeli, kooperatiflerin pazarladığı ürünlerde KDV yüzde 1’e düşürülmeli ve en az 10 yıl süreyle Üst birlikleri olan birim kooperatifler kurumlar vergisinden muaf tutulmalı.
• Tarımsal kooperatifler aracılığıyla çiftçilerin sanayici olmaları sağlanarak katma değerin çiftçi elinde kalması sağlanabilir. Çiftçilerin tarımsal amaçlı kooperatifler altında örgütlenmeleri durumunda, pazara çıktıklarında örgütlenmiş aracı ve sanayici karşısında pazarlık ve rekabet güçleri şansları olacaktır. Bu amaçla, kooperatifler köy temelinde değil, ilçe ya da büyük belde temelinde örgütlenmelidirler.
• Kooperatifler, ilçe ve kent düzeyinde kendi ürünlerini pazarlayacak satış birimlerini kurmalıdırlar. Pazarlama,tüketici örgütleriyle işbirliği içinde de olabilir.
• Süt üreticilerinin örgütlenmesinde, örgüt kirliliğine son verilmelidir. Türkiye tarımında, bu bağlamda hayvancılık sektöründe de çok sayıda örgüt göze çarpmaktadır. Başlıcaları; yukarıda da belirtildiği üzere Ulusal Süt Konseyi(USK), tarımsal amaçlı kooperatifler(KÖY-KOOP), üyelerinin çoğunluğunu süt sığırcılığı yapan çitçilerin oluşturduğu hayvancılık kooperatifleri (HAY-KOOP), Damızlık Sığır Yetiştirici Birlikleri (DSYB), Damızlık Koyun ve Keçi Yetiştiricileri Birlikleri (DKKB) ve Süt Üreticileri Birlikleridir. Birlikler, dernek statüsünde olmakla birlikte kendilerine yüklenen işlevleri gereği, kooperatif gibi de hareket ettikleri görülmektedir. Görüldüğü üzere hayvancılık alanında var olan birden çok örgütün amaçları, faaliyet alanları ile görev ve yetkileri birbirleri ile çatışır duruma gelmiş ya da getirilmiştir. Art niyet yoksa yetki ve sorumluluk karmaşası ivedilikle çözümlenmelidir.
İşletme büyüklüğü 
Süt üreticiliğinin büyük işletmelerle mi, yoksa küçük ve orta ölçekli işletmelerle yapılması gerektiği konusundaki görüşler tekrar gözden geçirilmelidir.
Türkiye’de kurulan büyük süt işletmeleri de zor durumda kalmıştır. Çiftlikleri kuranlar bir süre sonra hayal kırıklığına uğramışlardır. Çünkü, yem dahil girdi fiyatlarında olağanüstü yükseliş olmuş, buna karşılık süt fiyatları süt tekelleri tarafından belirlendiğinden aynı şekilde artmamıştır. Buna krediye özenen, ancak sektörden bihaber girişimcilerin deneyimsizlikleri de eklenince, çok sayıda işletme kapanma noktasına gelmiştir. Dövünmeleri çare değildir. Sektörden çekilmeleri durumunda ise ya hayvanlarını kasaba gönderecekler ya da işletmelerini yabancılar ucuza kapatacaklar. Uluslararası sömürü, ulusal sermayenin de gözyaşına bakmaz.
Türkiye’de kimilerinin tutkuyla girmeyi amaçladığı AB’de 100 baş ve üzeri büyük sığırcılık işletmelerin payı yüzde 2 bile değildir. İdeal model 40-50 başlık işletmelerdir. Nedeni şudur; süt sığırcılığı 24 saat yaşanılan bir üretim etkinliğidir. Aile işgücüne yoğun bir gereksinme duyulur, işgücü satın alınarak bu iş yürümez. Buna karşılık köylü işletmelerinin hayvan sayıları azalmakla birlikte varlıklarını devam ettirdiği gözlemlenmektedir.
Sütçülük İşletmelerinin, işletmecilik ve işletme büyüklüğü açısından doğru modelin ne olduğunu ifade edelim.
Gelişmekte olan ülkelerde emek daha bol, dolayısıyla fırsat maliyeti daha düşük olmasına ek olarak toprak ve sermayede daha düşük maliyetlidir. Bu nedenle küçük ve orta ölçekli işletmeler daha yüksek bir toplam verimliliğe sahip olmaktadırlar.
Küçük ve orta ölçekli işletmeler, tarımsal işletmelerin hala büyük bir çoğunluğunu oluşturuyorlar. Tarımsal nüfusu istihdam ettikleri için toplumsal yanı olan bu işletmeler, değinildiği üzere tarımsal kooperatiflerde örgütlenmek zorundadırlar.
Bu işletmelerin ölçek büyüklüğünden kaynaklanan sorunları ise, kamu yatırım ve hizmetlerinin sağlanması ve kooperatifleşme ile aşılabilir. Örneğin kamu sulama hizmetleri, tarımsal desteklemeler, kooperatif makine parkları, süt toplama hizmetleri, girdilerin ucuza temin edilmesi ve çıktıların değerlendirilmesi gibi.
Özetle,Türkiye sütçülüğünün ulusal politikalara gereksinimi vardır. Ulusal politikaların oluşturulmasında, Türkiye’de egemen olan küçük ve orta ölçekli tarım işletmelerinin ağırlığı temel belirleyici olmalıdır. Temel belirleyicilik örgütlülük ile sağlanabilir. Anılan örgütlerin tarım ekonomisi politikalarındaki ağırlıkları, siyasal iktidarları etkileme gücüyle bağlantılıdır. Türkiye, sütçülüğün sorunlarına yönelik çözüm yollarını ancak iç dinamikleri harekete geçirerek bulabiliriz. Gündemdeki konulara ait çözümleri iç dinamikler belirleyebilir ve yönlendirebilir. Bunun için bütün ilgi gruplarını bir araya getirecek eşgüdüme gereksinme vardır. Eşgüdüm, bölgesel ve ulusal düzeyde kurulabilir.

>> Mustafa Kaymakçı

Prof. Dr., Ege Üniversitesi Ziraat Fak. E. Öğretim Üyesi, Mahmut Türkmenoğlu Kooperatifçilik Vakfı Başkanı. Uzun süre İzmir İli Çiftçi Örgütleri Güçbirliği Platformu Sözcülüğü yaptı. Koyun ve keçi yetiştiriciliği ile üreme konularında çok sayıda araştırması ve makalesi var. Suni Tohumlama, Koyunlarda Döl Verimi, Zootekni Uygulamaları, Üreme Biyolojisi, Koyun / Keçi / Süt Keçisi Yetiştiriciliği konularında yayınlanmış kitapları bulunuyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.