Sütümüze su mu karışıyor?

Genel bileşimi göz önünde bulundurulduğunda sütün yüzde 87,5’i sudan oluşur. Karbonhidrat (laktoz), protein, yağ, mineral maddeler ve vitamin içeriği ise ancak yüzde12,5’luk kısmını oluşturur. Besleyici unsurların içinde çözündüğü veya dağıldığı yapı olarak suyun oranının artmasına asla razı olmayız. Çünkü su ilave edilmesine müsaade etmek demek besleyici unsurlardan mahrum kalmak demektir.

“Süte su katmak” bu yüzden hem toplum nazarında hem de mevzuat açısından suç sayılmış ve ayıplanmıştır. Süte su katanları ayıplayarak veya çeşitli şekillerde cezalandırarak (Sütünü almayarak, süt fiyatında kalite kesintisi yaparak vb.) belli bir derecede önlemek mümkün olabilir. Ancak süte su karışması; üreticilerin süt üretiminde yaşanan sorunlar nedeniyle üretimi ciddiye almamaları sonucunda gerçekleşen kayıplardır ki bu sorunun çözümü çok daha zordur.

Bu durumda süt yine üretilmekte, ancak kalitesi ve miktarı düşmekte, ürüne dönüştürme aşamasında veya sonrasında ciddi sorunlar ortaya çıkmaktadır. Sorunların etkilediği tüketiciler süt ve ürünleri hakkında endişeye düşmekte, giderilemeyen hatta artan endişeler süt ve ürünleri tüketimini sınırlandırmaktadır. Oysa süt ve ürünleri sağlıklı beslenmede en temel gıdalardandır ve her yaştaki tüketici için vazgeçilmezdir.

Süte su karıştıran, tüketicileri endişeye sevk eden sorunlar oldukça fazla olmakla beraber günümüzde etkisi en fazla hissedilenleri şu şekilde sıralayabiliriz:

  1. Girdi maliyetlerinin yüksek, çiğ süt ve et fiyatlarının ise düşük kalması,
  2. Hayvancılık teşviklerinin ve faizsiz kredilerin kullandırılmasında gerçek üreticilerin göz ardı edilmesi,
  3. Kullandırılan kredilerde yapılandırma kolaycılığına kaçılarak borçların ödenebilir olmaktan çıkmış/çıkacak olması,
  4. Süt ve ürünleri hakkında uzman olmayan kişilerin TV, radyo ve internet ortamlarında yanıltıcı bilgiler vermeleri ve bu bilgilerin toplumda karşılık bulması,
  5. Et ve Süt Kurumu’nun piyasa düzenleyici işlevini yerine getiremiyor olması.

Şimdi sütümüze su karıştıran dolayısıyla da süt üreticilerinin ve süt endüstrimizin, hatta et endüstrimizin geleceğini tehdit eden bu faktörleri 5 başlık altında özetleyebiliriz.

1. Girdi maliyetlerinin yüksek, çiğ süt ve et fiyatlarının ise düşük kalması

Ülkemizin zayıflayan üretim gücü nedeniyle başta sanayi yemi, veterinerlik hizmetleri, suni tohumlama hizmetleri, sağım ekipmanları ciddi anlamda ya ithal edilmekte ya da ithal ürünler kullanılarak üretilmektedir. Bu ürünlerin ithalatı Türk Lirası değerindeki ciddi düşüşler nedeniyle sürekli artmakta buna rağmen üreticinin ürettiği ürünlerin fiyatı Türk Lirası ile belirlendiğinden sürekli düşmektedir. Ayrıca girdi fiyatları dövizdeki artışa paralel olarak hemen güncellenirken ürün fiyatları ilgili kurumlarca belli aralıklarda arttırılmaktadır. Örneğin yüzde 3,6 yağ ve yüzde 3,2 protein içeren inek sütünün 1 Mayıs – 31 Aralık 2019 tarihleri arasında fiyatı 2 lira olarak belirlenmiştir. Bu süre içerisinde süt fiyatları arttırılamayacak olmasına rağmen yem üretiminde kullanılan ithal soya ve mısır gibi bileşenler ile elektrik, gübre, akaryakıt gibi girdilerin fiyatları arttıkça yem fiyatları da arttırılmaktadır.

2. Hayvancılık teşviklerinin ve faizsiz kredilerin kullandırılmasında gerçek üreticilerin göz ardı edilmesi

Son yıllarda hayvancılık alanında milyarlarca liralık teşvik kullandırılmış olmasına rağmen bu teşvikler genelde üretim amaçlı değil seçim amaçlı olarak uygulanmıştır. Yerel veya genel seçimler öncesinde isteyen herkese yatırım teşviki verilmiş, bu kişilerin bu işi yapıp yapamayacakları sorgulanmamıştır. Verilen teşviklerin yatırıma dönüşüp dönüşmediği de genelde takip edilmemiştir. Bizzat üretim yapanlara verilen teşviklerde ise hep seçim önceleri beklenmiş, seçimsiz yıllarda adeta üretici unutulmuştur. Genellikle yılın ilk yarısında belirlenen ve ikinci yarısında ödeme planına alınan üretici destekleri 2019 yılı için henüz belirlenmemiştir. Bu uygulamalar teşviklerin üretim için değil, üreticilerin yönlendirilmesi için verildiği izlenimini doğurmaktadır.

3. Kullandırılan kredilerde yapılandırma kolaycılığına kaçılarak borçların ödenebilir olmaktan çıkmış ya da çıkacak olması

Tarım ve hayvancılıkta özellikle devlet bankaları aracılığıyla kullandırılan kredilerde gerek seçimler ve gerekse ekonominin kötü görünmemesi için borçlar sürekli olarak yeniden yapılandırılmaktadır. Yeniden yapılandırılarak sadece faizi ödenen borçlar bir müddet sonra ödenebilir olmaktan çıkmaktadır. Bu kısır döngü en sonunda alacaklı banka tarafından yapılan yatırıma el koyma ve üretim faaliyetinin sona erdirilmesi ile sonuçlanmaktadır. Son dönemde gazete ve internet ilan sayfalarındaki “icradan satılık çiftlik” ilanlarındaki artış bunun bir göstergesidir (Google‘a “icradan satılık çiftlik” yazıldığında 0,38 saniyede 173.000 sonuç gelmektedir).

4. Süt ve ürünleri hakkında uzman olmayan kişilerin yanıltıcı bilgileri

Konunun uzmanı olmadığı halde televizyon, gazete ve internet ortamında süt ve ürünlerinin tüketimi ile kanser vakalarını ilişkilendirenler, sütün ancak diğer gıdalarla beslenilemeyen dönemlerde tüketilmesi gerektiğini söyleyenler, süt yapısındaki kalsiyum ve fosforun kemik gelişimini değil kemiklerin zayıflamasına sebep olduğunu iddia edenler gibi konu hakkında bilgi sahibi olmadan konuşanlara hiçbir yaptırım uygulanamamaktadır. Televizyon, gazete ve internet ortamındaki bu yanlış bilgiler bazen akademik ünvana sahip kişiler tarafından da yazıldığı için halk nezdinde “doğru” olarak kabul edilmekte, kişiler süt ve ürünleri tüketiminden vazgeçmekte veya daha seçici davranmaktadır.

5. Et ve Süt Kurumu’nun piyasa düzenleyici işlevini yerine getiremiyor olması

Et ve Süt Kurumu kendine ayrılan bütçe ile et ve süt konusunda piyasa düzenleyici olma görevi verildiği halde bu görevi yerine getirememektedir. Çünkü Et ve Süt Kurumu’nun bir ton sütü bile işleyebilecek tesisi yoktur. Özellikle süt arzının çok olduğu bahar aylarında süt tozuna işleyerek icra etmeye çalıştığı düzenleyicilik görevi piyasada süt işletmecilerinin insafına kalmış bir uygulamadır. Onlar bu konuda iyi niyet gösterip Et ve Süt Kurumu’nun sütünü süt tozuna işlerse etkili olacak, işlemez ise elinden bir şey gelmeyecektir. Bu durumda üreticiler çeşitli bahanelerle alınmayan sütleri ile baş başa kalacaklardır.

Yukarıda bir kısmına değindiğimiz sütümüze su karıştıran ve onu değersizleştiren uygulamaları çoğaltmak mümkündür. Ancak çözüm üretmesi gereken Tarım ve Orman Bakanlığı bu konularda üç maymunu oynamakta, “Paramız var ki et ithal ediyoruz” övüntüsü ile işleri yürütmeye çalışmaktadır. Oysa Bakanlık özellikle Yetiştirici Birlikleri ile beraber bu sorunların çözümünde bir noktadan başlayarak hem gerekeni hem de kendine yakışanı yapmalıdır.

Aksi takdirde zamanla azalacak süt üretimimiz bizi süt ürünleri konusunda da dışa bağımlı hale getirebilir. Çiğ süt ithalatı yapılamayacağı için şu anda üretim yapan süt tesisleri de hammadde yetersizliği nedeniyle kapanmak zorunda kalabilir.

Evvelinde yedi iklim dört bucaktın memleketim,
Yurtsuz insanların sığındığı kucaktın memleketim,
Ne oldu sana böyle verimsizleştin,
Yoksa bizi aç-açıkta mı bırakacaksın memleketim?

>> Ramazan Gökçe

Prof. Dr., Pamukkale Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, Gıda Bilimleri Ana Bilim Dalı Başkanı. Lisans ve yüksek lisansı İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesinde, doktora eğitimini İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsünde aldı. Et ve Süt Teknolojileri, Sanitasyon ve Kalite Sistemleri alanlarında bilimsel çalışmaları bulunuyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.