Sakin geçen Ramazan ayı ve bayramın ardından herkes tatil telaşında. Öğrenciler yaz tatilinde, çalışanlar yıllık izinlerini kullanıyor. Tatil beldeleri, yazlıklar, plajlar, yaylalar tatilcilerle dolup taşıyor. Tatil yapamayanlar ise ya çalışıyor ya da yaşadığı yerde aileleriyle serbest zaman geçiriyorlar.
Ancak hayvancılık yaparak bizim için süt üretenler hiçbir zaman tatil yapamıyorlar. Bırakın tatili cenazeye ve düğüne bile gidemiyorlar. Bunu en iyi bebeği olan anneler anlar. Bebeğin annesinin ilgi ve bakımına nasıl her an ihtiyacı varsa, hayvanlar da yetiştiricisinin her an ilgi ve bakımına muhtaçtır.
Hayvancılık dünyanın en ağır işlerinden biridir. En ağır iş olarak bilinen madencilikte maaş, mesai, izin, tatil ve sosyal haklar var. Hayvancılık yapan süt çiftçisi ise aldığı süt parasıyla çocuğuna ayakkabı bile almadan hayvanının yemini almak zorunda. Tüm aile gece gündüz hayvanların bakımıyla meşgul olurken kendilerine vakit ayıramıyorlar. Süt çiftçisi için herşeyden önce hayvanı gelmektedir. Kendi hastalansa da doktora gidemezken hayvanı hastalanınca hemen veterinere gösterir.
Süt çiftçisi, hayvanlarını ailenin fertlerinden ayrı tutmaz. Kışın üşüyen buzağıyı evde sobanın yanında yatırır. Hastalanan veya doğum yapan inekler için günlerce uykusuz kalır. İneğini satmak zorunda kalınca alıcıya, “Kızıma iyi davran” diye sıkı sıkı tembihler ve ineği o şartla satar. Hatta satılan ineğine iyi bakılıyor mu diye ziyaretine giderken ineğe hediye götürecek inceliğe ve nezakete sahiptir. Hatta iyi bakılmıyorsa bir an bile düşünmeden ineği geri alır.
Babam inek sattığı zaman annemin günlerce konuşmadığını, yemeden içmeden kesildiğini, satılan ineği uzaktan nasıl sevip nazlattığını çok iyi hatırlıyorum. Babam ise ineği satmak zorunda olmanın verdiği suçluluk duygusunu uzun süre üzerinden atamazdı.
Çocukluğumun bu güzel ve hüzünlü anıları aklıma gelince, bu dünyanın en fedakar, cefakar, vefakar ve şefkatli insanları olan süt çiftçilerine karşı kendimi daha da sorumlu hissediyorum. Tatili, düğün ve cenaze için izni, bayram kutlamak için vakti olmayan süt çiftçimiz için ne yapsak azdır.
Süt Dünyası gücünü ve ruhunu bu duygu ve düşüncelerden almaktadır. 10 yıldır sütün ve ineğin paradan öte bir değer olduğunu, at pazarlığını andıran fiyat kavgalarıyla üreticinin gönül dünyasında derin yaralar açıldığını anlatmaya çalışıyoruz. Süte ve süt çiftçisine hak ettiği değerin verilmesi için yaptığımız çağrıların nasıl havada kaldığını bir Nasrettin Hoca fıkrası ile anlatalım…
Hoca ikindi ezanını okumaya başlamış. O sırada bazı komşuları evlerinin önlerinde birbirleriyle konuşuyorlar, ezan sesini duymuyor gibi davranıyorlarmış. Aslında komşuları camiye de pek sık gelmiyorlarmış. Hoca sesini biraz daha yükseltmiş, ama bakmış fark eden bir şey yok. O tarafa doğru koşmaya ve koşarken de ezanı okumaya devam etmiş. Komşulardan birkaç kişi Hoca’ya bir şey olduğunu düşünerek yanına koşuşup, “Ne oldu Hoca, niçin koşarak ezan okuyorsun?” diye sormuşlar. Hoca da, “Sesimin nerelere kadar gittiğini merak ettim de, arkasından koşuyorum” demiş.
Süt çiftçimizin sessiz çığlığı, duyması gerekenlere ulaşıyor mu acaba?
Gelecek sayıda görüşmek dileğiyle…