İnsan, doğası gereği alışageldiği süreçleri devam ettirmeyi öncelikli hedef olarak görmektedir. Farklı kültürlere ait yemekleri tatma, farklı tarzlarda tatil yapma, dünyanın değişik coğrafyalarına ait müzikleri dinleme gibi konular çoğu insan için radikal bir değişim gerektirmektedir.
Alışılan yaşam tarzını devam ettirmek kolay ve güvenli bir seçenek olarak ortada dururken farklı arayışlara yönelmek için bir itici güce gereksinim duyulmaktadır. Ekonomik faaliyetler de bu şekilde cereyan etmektedir. Garantili ve bilinen yollar izlenerek uzun vadede büyüme mantıklı bir seçenek olarak durmaktadır.
Farklı olmayı seçerek alanında ilk ve tek olmayı hedefleyip kısa vadede büyüme hedeflerine ulaşmak da bir diğer seçenektir. İkinci yol hem cesaret gerektirmekte hem de uygun pazar koşullarının varlığına bağımlılık göstermektedir. Kriz dönemleri işletmeler için hem zorluklar hem de fırsatlar sunmaktadır.
Yaklaşık 8 aydır yaşamakta olduğumuz pandemi dönemi süt işletmelerimiz için bir sınav niteliği taşımaktadır. Aniden yakalanılan kriz koşullarında değişen tüketici davranışları ve pazar dinamikleri süt işletmelerimizin ani kararlar vermelerini zorunlu kılmıştır.
Bu süreçte süt işletmelerimiz stoklarını önemli ölçüde eritmiş ve Temmuz ayının başına kadar ev içi tüketim ürünlerine (ambalaj boyutu, ürün çeşitliliği vb.) yönelik üretimler devam ederken Temmuz 2020 sonrasında sınırlı da olsa ev dışı tüketime yönelik üretimlere de devam edilmiştir. Sonuçta, süt ürünleri üretimi fazla bir daralma göstermeden yoluna devam etmiştir.
Pandemi sürecinde, ABD ve AB’de birçok süt işletmesinin ve süt çiftliğinin kapandığı bilinmektedir. ABD’de bazı eyaletlerde pandemi sürecinin başlarında günde ortalama iki süt çiftliğinin kapandığı bildirilmiştir. Ülkemizde ise süt tedarik zincirinde belirgin bir kopma yaşanmamıştır. Bu noktadan bakıldığında ülkemiz süt işletmelerinin başarılı bir sınav verdiği söylenebilir.
Bu başarı, tedarik zincirinde yer alan tüm paydaşların ekonomik faaliyetlerinin devamlılığı açısından da sevindiricidir. Ancak, bu olumlu süreç ne kadar sürdürülebilir bilinmez. Pandemi sürecinde tüketicilerin tüketim davranışlarında ciddi değişimler meydana gelmiştir. Evde süt ürünleri üretimi eğilimi yoğurt yapımının ötesine geçmiş durumdadır.
Ayrıca, tüketicilerin, pandemi sürecinde sağlıklı kalmak için bağışıklık sisteminin ve vücut direncinin güçlendirilmesi gerektiğine olan inancı artmıştır. Bu inanç, farklı gıdaların (özellikle süt ve süt ürünleri bazlı) geliştirilmesi için çok uygun bir ortam oluşturmaktadır.
Artık tüketiciler, özellikle süt bazlı fonksiyonel ürünlere daha yoğun bir talep göstermektedir. Bu talep, görece yüksek gelir düzeyine sahip tüketici katmanlarından orta gelir sınıfına ait tüketicilere doğru bir kayma eğilimi içerisindedir. Yakın zamana kadar eski parlak dönemlerini geride bıraktığı düşünülen probiyotikler yeniden popüler olmaya başlamıştır.
Benzer şekilde, mineral ve vitamince zengin ürünler ile proteince zengin ürünler de Türk tüketicisinin kısmen aşina olduğu ürün grupları olarak karşımıza çıkmaktadır. Avrupa ve Kuzey Amerika’da tüketici taleplerinin daha yenilikçi (inovatif) ürünlere yöneldiği görülmektedir.
Yüksek basınç vb. ısısal olmayan üretim teknikleri ile üretilenve doğala yakın besin içeriğine sahip süt ürünleri, fonksiyonel bileşenlerce kaynağında zenginleştirilmiş içecekler (dışarıdan bileşen ilave edilmeden üretilen zenginleştirilmiş ürünler) ve kolostrum bazlı içecekler hızla popülaritesini artırmaktadır.
Ülkemiz süt endüstrisinin bu yenilikçi seçenekleri gündemine alması, Türk tüketicilerine farklı fonksiyonel süt bazlı gıdaları sunmaları süt işletmelerimizin ve dolayısıyla süt üretimi değer zincirinin devamlılığı açısından önem taşımaktadır. Artık, geleneksel düşünce ve üretim modellerini esnetme ve pandemi koşullarının dayattığı değişim taleplerini doğru algılama ve yönetme zorunluluğu gün gibi ortada durmaktadır.
Bu anlayış değişimini hızlı gerçekleştiren işletmelerin başarıyı yakalayacağı şüphesizdir.