Süt üretmek sorumluluk ister

Keçi sütü ürünleriyle dikkatleri üzerine toplayan yeni bir marka var. tüketiciye sağlıklı bir alternatif sunan baltalı çiftliği’nden bahsediyoruz. baltalı çiftliğinin kurucusu funda özer baltalı ile özel bir söyleşi gerçekleştirdik.

Son zamanlarda keçi sütü ürünleriyle dikkatleri üzerine toplayan yeni bir marka var. Türkiye’nin en ücra köşelerine kadar keçi sütü ürünlerini ulaştıran bu marka süt endüstrisine de yeni bir soluk getirdi. Kimden mi bahsediyoruz, sizin de tahmin edeceğiniz üzere Baltalı Çiftliği’nden.

Baltalı Çiftliğinin kurucusu Funda Özer, Baltalı yakın çevresi tarafından Avrupa’nın en büyük ve en modern keçi çiftliğinin hanım ağası olarak niteleniyor. Kendisi çok iyi eğitimli, çalışkan ve mütevazi kişiliğiyle dikkat çekiyor. Keçilerini görmek için her gün İstanbul’dan İzmir’e gidip gelmeyi göze alacak kadar da tutkun bu işe. Robert Koleji’nden mezun olmuş, hukuk okumuş, deri kadın çantası işine girmiş, dünyanın en ünlü markalarına üretim yaparak kısa sürede Ege’de ikinci büyük deri ihracatçısı olmuş.
Deri çanta işini devrederek 2009’da 6 milyon dolarlık yatırımla Seferihisar’da 100 dönüm arazi üzerinde keçi yetiştiriciliğine başlamış. “Kendimi bildim bileli hayvancılıkla ilgili bir iş yapmak istiyordum” diyor. 5 yıl önce Hollanda’ya gidip bir keçi çiftliğinde 6 ay çalışmış. İşi öğrendikten sonra İzmir’de 200 keçi ile işe başlamış. Ancak 200 keçinin 150’si bir yıl içinde telef olmuş. O günler anlatırken, “Az kalsın keçileri kaçırıyordum!” diyor.
Çiftliğinde hem hayvanların hem de çalışanların refah koşullarına son derece önem veriyor. Hayvanların strese girmemesi için her türlü önlemi almış, çiftlikte suluklardan yemlemeye tüm detaylar keçilerin rahat edeceği şekilde tasarlanmış. Seferihisar’daki çiftlikte 1.200 sağmal keçisi var, sözleşmeli çiftliklerle birlikte keçi sayısı 5 bine yaklaşıyor. İzmir’den sonra Tekirdağ, Kırklareli ya da Muğla’da ikinci çiftliği kurmayı düşünüyor. Her sene bir veya iki çiftlik kurarak yatırımlarını sürdürmeyi planlıyor.
Çiftliğinde ürettiği sütü işlemek için 2010’da yılında kurduğu mandırada pastörize keçi sütü ve keçi sütü peynirleri üretiyor. Burada üretilen ürünlerin hepsi yüzde 100 keçi sütünden yapılıyor. Şu anda günde 8-10 ton süt işlenen tesiste kapasiteyi yılsonunda 14 tona çıkarmayı hedefl iyor. Ürettiği ürünlere ABD’den Azerbaycan’a birçok ülkeden talep var. Fakat pazardaki talebi ancak karşılayabildiğini söylüyor. İhracat yapabilmek için sözleşmeli çiftlikler kurdurarak üretim kapasitesini artırmaya çalışıyor.
Başarılarıyla göz dolduran Funda Baltalı, “10 kadına 10 keçi projesinde” başarılı olamadığını. Bölge seçiminde yanlışlık yapıldığı Ege bölgesinde köy evi yapıları kalmadığı için başarısız olduğunu düşünüyor. Ancak yılmamış, bu projenin Muğla bölgesinde başarılı olacağına inanıyor, “Çünkü çevre köylerde evlerin bahçeleri var” diyerek projeyi Muğla’da uygulamak için şimdiden kollarını sıvamış durumda.
Keçilerin kadınlar adına kayıtlı olması halinde sütlerine birliğin açıkladığı fiyattan 10 kuruş daha fazla ödeyeceğini söylüyor. Kadın çiftçilere yönelik pozitif ayrımcılık yaptığı için kendisini feminist olmakla itham edenlere, bu ayrımcılığı kadınları gelir sahibi yapmak ve sosyal bir yaraya merhem olmak için yaptığını söyleyerek, “Belki biraz feministçe yaklaştık” diye gülümsüyor.
Beş yılda bu işe 24 milyon liralık yatırım yapmış, hem de hiçbir devlet desteği almadan. Baltalı Çiftliği ‘keçi sütü ürünleri’ denince akla ilk gelen marka. Funda Özer Baltalı’yla beş yılda bu başarıyı nasıl yakaladığını konuştuk. Samimi bir sohbet havasında gerçekleştirdiğimiz bu söyleşiyi keyifl e okuyacağınızı umuyoruz.

Süt keçiciliğine yatırım yapma düşüncesi sizde nasıl oluştu, bu işe neden girdiniz?

Kendimi bildim bileli tarım ve hayvancılıkla ilgili bir iş yapmak istiyordum. Bu tip işlere de yatkındım. Büyükbaşta büyük sermayelerle ciddi mesafeler kat edilmişti, ancak keçicilikte öyle bir yatırım ortamı henüz oluşmamıştı. Bir de insanın yaşı ilerledikçe topluma katkı sunabileceği bir iş yapmak istiyor. Şu anda bunu başarmanın hazzını yaşıyorum. Yeni bir alanda bilgi sahibi olarak bu birikimi aktarmanın mutluluğunu da yaşıyorum. Türkiye’nin dört bir yanında bu işi yapmak isteyenler fikrimi soruyorlar. Bu benim için çok değerli, herkesin bir ideali var, benimki de böyle bir şeydi, çok şükür oldu.

Yatırımın ilk aşamasında genelde bütün girişimciler ciddi hayvan kaybı yaşayarak zarar ediyorlar. Siz bu süreci nasıl aştınız?

İlk başladığımızda topladığımız hayvanların çoğunun sağlıklı olmadığı ortaya çıktı. Hastalıklı olanları eledik, her gün onlarca hayvanı kesime yolladık, diğer insanlar gibi satmadık. Ben o süreci deneyerek para harcayarak geçirdim. Mesele sadece paranızın gitmesi değil, orada gördüğünüz bağlandığınız hayvanı kaybediyorsunuz, bu çok üzücü bir süreçti. Eğer hayvanlar hastalıktan arî bir çiftlikten alınmazsa hastalıklı olmaları normal. Bizimle sözleşmeli çalışan çiftlik sahipleri işin başında yaşadığımız olumsuzlukları yaşamıyorlar. Çünkü damızlık verdiğimiz çiftlikler bizim üç senede ulaştığımız süt verimini birinci günde yakalıyor.

İşin başlangıcında danışmanlık desteği aldınız mı?

Fransa’ya gittik, birçok çiftliği gezdik ancak Hollanda’daki yaklaşımı kendimize daha uygun bulduk. Başlangıçta Hollandalı uzmanlarla çalıştık. Hollanda’da çalıştığım çiftliğin sahibini de belli aralıklarla Türkiye’ye getirdik. Hollanda’daki suni tohumlama merkezinden veteriner hekimler getirttik. Ayrıca üniversite ile birlikte çalışıyoruz. Fransa’dan da yem uzmanları getirdik, onlarla da uzun süre çalıştık. Ama kimden danışmanlık alırsanız alın kendi tecrübeniz hepsinden değerlidir. Şimdi bu tecrübemizi ve birikimimizi başkalarına aktarıyoruz.

Hollanda’da altı ay bir keçi çiftliğinde bizzat çalıştınız, oradaki deneyiminizle ilgili neler söylemek istersiniz?

Hollanda küçücük bir ülke ama süt sektöründe çok büyük bir yeri var. Çiftliklerine baktığımızda verimlilik esasına göre çalışıyorlar. Hollanda ile ülkemizi kıyasladığımızda en büyük eksiğimiz bu. Bizde verimlilik pek düşünülmüyor.

Hollanda’da çalıştığım çiftlikte 1200 sağmal keçi vardı ve burada bir kişi çalışıyor. Sadece doğumlarda komşu çiftliklerden yardımlaşma şeklinde destek alıyorlar. Benim çalıştığım çiftlikte 20’li yaşlarda bir genç çalışıyordu, bir büroda sekreter olarak çalışan nişanlısı da işten çıkınca çiftliğe gelerek akşam sağımında ona yardım ediyordu. 1200 sağmalı olan bir çiftliği bu genç tek başına çekip çeviriyordu. Bu mantıkla yapıldığında başarı zaten ardından geliyor.

Devlet destelerinden yararlandınız mı?

Bizim yatırım yaptığımız bölge IPARD kapsamında değil. Büyük ölçekte olduğumuz gerekçesiyle “Kadın Girişimci Desteği” de alamadık. Zaten sıfır faizli krediler biz çiftliği kurduktan sonra çıktı. Ziraat Bankası’ndan sıfır faizli kredi kullanamadığımız için hala faiz ödemeye devam ediyoruz. Anlayacağınız hiçbir destekten yararlanamadık. Aslında insan ne yapacaksa kendi kaynaklarıyla yapmalı, çünkü elden gelen öğün olmaz o da vaktinde bulunmaz.

Ama şimdi bakıyorum aldığım sürü yönetim otomasyonunu bugün almaya kalksanız fiyatı 4,5 kat artmış. Ekipmana destekler var ama fiyatlar böyle şişince bir anlamı da kalmıyor. Ekipman satan şirketler -özellikle yapancı şirketler- Türkiye’de bu işten çok büyük kazanç elde
ettiler. Bir de sıfır faizle deyince insanlar bedava zannediyorlar. Hâlbuki o parayı borç olarak alıyorsun geri vereceksin.

Çiftliğinizdeki keçilere her gün müzik dinletiyorsunuz. Sağladığınız refah koşullarından bahseder misiniz?

Keçiler ıslanmayı sevmiyorlar, yağmur yağdığında kapalı alanlarının olması lazım. Kişiliklerine saygı gösterilmesini istiyorlar ve kaba saba davranılmasından hoşlanmıyorlar. Dağda sessizliğe ve kuş seslerine alışmışlar. Çiftliğe geldiklerinde insan sesleri ve gürültü onları rahatsız ediyor. Müzik dinlettiğinizde, insan seslerinden ve gürültüden daha az etkileniyorlar, bu verimlerine yansıyor. Bu hayvan doğada ot yiyor, biz de yonca vererek onların doğal beslenmesini sağlıyoruz. Sıkıştırılmış (pelet) yem de ise bir yem fabrikasıyla birlikte çalışıyoruz. Devamlı temiz suya ulaşabilecekleri suluklarımız var, yalama taşlarımız var.

Bunların dışında rahat etmeleri için padokları biraz daha geniş yaptırdık, dışarıda da gezinme bahçeleri var. Sosyal hayvanlar olduklarından uyumlu ve sosyalleşmiş grupları bir arada tutuyoruz, meme bakımlarına çok dikkat ediyoruz. Sürekli gözümüz üzerlerinde, yem arabası geçerken yeme gelmeyen hayvan var mı diye gözlemliyoruz. Yeme gelmeyenlerin ateşi mi var, morali mi bozuk, yoksa başka bir sıkıntısı mı var diye hemen kontrol ediyoruz. İnsanın çocuğuna baktığı gibi özen gösteriyoruz, ne kadar sevgi ve ilgi verirseniz size verim olarak geri dönüyor.

10 kadına 10 keçi projeniz çok konuşuldu. Keçileri sadece kadınlara veriyor olmanızdan ötürü sizi feminist bulanlar da oldu. Bu projeden bahseder misiniz?

Köy evlerinin küçük bahçeleri olur, başlangıç noktamız bu oldu. Köyde yaşayan hiçbir maddi geliri olmayan, çocuklarına bakmak ve yemek yapmak zorunda olan bu kadınlara yönelik sosyal boyutu da olan bir projeydi. Bulundukları yerde bu kadınlara 10 tane sağmal keçi verirsek günde 25-30 litre süt elde edip satabilirler. Aylık bin liranın üzerinde gelire sahip olabilirler ki, bu aile ekonomisine büyük bir katkı. Bunun feminizmle kesinlikle ilgisi yok, tamamıyla ev kadınlarının köy şartlarında ailelerini ihmal etmeden yapabilecekleri bir işti.

Bu projede son durum nedir, sayı olarak nereye ulaştınız?

Köylere gittik, ancak Ege bölgesinde köy evi yapıları kalmamış. Bu nedenle projede başarılı olamadık. Bölge seçiminde yanlışlık yapıldığı için başarısız olduğunu düşünüyorum, projeyle alakalı değil. Muğla bölgesinde bu projenin daha başarılı olacağını düşünüyorum. Kadınlarla ilgili olan bu projeyi şöyle revize ettik. Belki biraz feministçe yaklaştığımız söylenebilir. Eğer keçiler birliklere kadınlar adına kayıtlı olurlarsa sütlerine birliğin açıkladığı fiyattan 10 kuruş daha fazla ödeyeceğimizi açıkladık.

Bu alandaki birikim ve deneyiminizi aktarmak için eğitim ve danışmanlık gibi hizmetler veriyor musunuz?

Bana ulaşan herkese yardımcı oluyorum, yöneltilen tüm soruları doğrudan cevaplıyorum. Bana bağlı kurulan sözleşmeli çiftliklerin hepsine danışmanlık ücreti almadan destek veriyorum. Bu desteği birliğin açıkladığı fiyattan sütünü beş sene boyunca bize satmayı taahhüt edenlere veriyoruz. Çiftliğimizde eğitimler veriyoruz, damızlık hayvan satıyoruz ve personelini eğitiyoruz. Bu şekilde Manisa Demirci’de bir çiftlik kurduk, personelini eğitmekle kalmadık, yemle, rasyonla, aşı programıyla ilgili hala tam destek veriyoruz. Biliyorsunuz ürettiğimiz pastörize keçi sütü ve peynirler için bizim de kendi çiftliğimizin dışında süt kaynaklarına ihtiyacımız var. Bunu da sözleşmeli çiftliklerden sağlıyoruz.

Keçicilik yatırımları oldukça gözde, özellikle saanenlere çok büyük ilgi var. Bu işe yatırım yapmak isteyenlere neler söylemek istersiniz?

Bir kere işe doğru yerden başlamak lazım. Para kazanmanın yolu verimli çalışmaktan ve işi iyi anlamaktan geçiyor. Sözleşmeli çiftliklerden süt alıyorum bana sürekli sızlanıyorlar maliyetler çok yüksek diye. Oysa benim çiftliğimde 1 litre sütün maliyeti 69 kuruş, diğerlerinde hadi 10 kuruş daha fazla olsun. ‘Bu işte para var bir çiftlik kurayım bin keçi koyayım. Bir tane kâhya koyayım, 3-5 de adam olsun’ hayvancılık böyle bir iş değil. Bu işi yapacak olanlar 7 gün 24 saat bu işle haşır neşir olmalılar, yoksa çok zor. Saanen konusuna da açıklık getirmek istiyorum. Türkiye’de beyaz keçiler var ancak her beyaz keçi saanen değil. Biz de saanen olsun diye yola çıkmadık. Türkiye’de olan kıl keçisi, karakeçi, maltız neyse biz bunların içerisinden doğal eleminasyonla sağlıklı olanları toplayarak kendimize göre bir ırk yetiştirdik. Benim için damızlık demek yüksek süt verimli, hastalığı olmayan iyi genden gelen hayvan demek. Halk arasındaki saanen furyasına gelince, insanlar şehir hayatından sıkılıyorlar, çiftlik hayatı istiyorlar, bu akım biraz da bundan kaynaklanıyor.

Hayvancılık pek tercih edilen bir meslek değil, insanlarımız köy yaşamından ve hayvancılıktan kaçıyor. Asgari ücretle şehirlerde çalışmaya razılarken, ancak bunun iki katı bir ücrete hayvancılıkla ilgili bir iş yapmak istemiyorlar. Bu konudaki olumsuz yaklaşım sizce nasıl aşılabilir?

Çok doğru bir tespit, asgari ücretle yarını belli olmayan bir işte çalışmayı tercih eden bir nüfus şehre gelerek köyde ödeyeceği maliyetlerin üç katına daha kötü şartlarda yaşamayı kabul ediyor. Giderek köylerden uzaklaşma var, bu nedenle köylerdeki üretim artması gerekirken gittikçe azalıyor. Buradaki sıkıntı mandıracı ve üretici arasında senelerce devam eden sevgi-nefret ilişkisinden kaynaklanıyor. Süte karşılık biraz avans alıyor, para yerine yem alıyor, üreticinin ne alıp verdiği belli değil. Mandıracı üreticinin şartlarını iyileştirmek için bir şey yapmamış, antibiyotikli süt almış, eğitim vermemiş. Eğitim vermek en zor iş, çok emek ve para gerekiyor.

Bunlar yapılmamış, sonra diyoruz ki köyde kimse kalmadı. Tabi kalmaz, çünkü üretici hep borç sarmalı içerisinde yaşamak zorunda bırakılmış, buradan bakınca bu işi sürdürmesi çok mantıklı değil.
Sorumluluklarımızı yerine getirmiyoruz, iki tarafın kabahatleri var. Burada bir iş ortaklığı söz konusu, kazancı paylaşacağız, iki taraf birbirini sömürerek bu iş bir yere varmaz. Ben bu işleyişte bir şeylerin değişmesini istiyorsam, davranışlarımla ve yaptıklarımla bunu göstermek isterim. Ayrıca modern çağın getirdiği birtakım gereksinimler de var. Hayvancılık işletmelerinde mümkün olduğu kadar bunları sağlamaya çalışmalıyız. Büyük çiftlik sahibiyseniz çalışanlara da insani, doğal ve güzel yaşam şartları sağlamanız lazım, bu bizim sorumluluğumuz. Çiftliklerde çalışanların iş ve yaşam koşulları iyileştirilmeli, özendirilmeli.
Hayvancılığın büyük çiftliklerle çok ileri gitmeyeceğini düşünüyorum. Köylerdeki yaşamın sürdürülmesi lazım, sosyal yapıyı bozmamalıyız. Bunun için de bizlerin oralarda üretilen sütleri gidip değerinde almamız gerekiyor.

Keçi sütü ürünleri pazarı yeni oluşuyor. Baltalı Çiftliği adıyla keçi sütü ürünleriyle market raflarında yer alan öncü bir markasınız. Bu pazarla ilgili neler söylemek istersiniz?

Tüm dünyada üretilen sütlerin yüzde 2,5’u keçi sütü, bu oran Türkiye’de daha da aşağılarda. Bu pazar büyüyecek, çünkü keçi sütü anne sütüne en yakın süt. Ayrıca laktoz intoleransı ve kolestrol gibi birçok nedenden ötürü inek sütünün kullanıldığı birçok alanda tercih olarak keçi sütü öne çıkıyor. Ancak, keçi sütü iyi satıyor, etiketinde keçi sütü yazayım içinde Allah ne verdiyse olsun, ya da bir peynirin arkasında ‘bulunabildiğinde, mevsiminde, yasal boyutların içinde’ dediğimizde pazarı küstürürüz. Etle ilgili gelişmeleri takdirle izliyorum, ne kadar güzel kararlar alınıyor, aynı şeyin keçi sütünde de yapılması lazım.

Bir röportajda içme sütünde para kazanmayı hedefl emediğinizi söylemişsiniz… “Sütte amacımız kar değil, peynirde marka olmayı hedefl iyoruz” diyorsunuz, bunu biraz açar mısınız?

İçme sütünden kısa dönemde para kazanamayacağımızı söyledik. Sütte de peynirde de marka olacağız, ticari bir işletme devamlılığı için tabii ki kâr amacı güder. Tüketicilerimizin çoğunluğu çocuklar veya sağlığına özen gösteren insanlar. Niye başta para kazanmayı hedefl emediğimize gelince… Türkiye’nin her yerine soğuk zincirde dağıtım yaptığımız için lojistik maliyetlerimiz çok yüksek. Antibiyotik içermeyen sağlıklı keçi sütünü pastörize edip günlük olarak tüm Türkiye’ye ulaştırmak büyük bir maliyet sosyal sorumluluk projesidir. Sadece ticari kârlılığa baksak ürünlerimizi sadece İstanbul’a satardık, çünkü İstanbul bu pazarın yüzde 60’ına sahip. Oysa biz her gün Türkiye’nin en ücra köşesine kadar ürünlerimizi ulaştırıyoruz.

Keçi sütü ürünlerine ciddi bir talep var, ihracat bakımından da önemli fırsatlar var. Bu pazarda siz neyi amaçlıyorsunuz?

Yaptığımız şeyin sağlıklı, lezzetli ve doğal olması amacıyla yola çıktık. Pazardan gelen talepler doğrultusunda çocukların ve gençlerin severek tükettiği krem peynirler yapıyoruz. Diğer taraftan da geleneksel Türk peynirlerine çok büyük ilgi var. Karaburun’un sepet peyniriyle ilgili de bir çalışmamız var. Labne eskiden sadece keçi sütünden yapılıyormuş, bugün inek sütünden üretiliyor. Biz bunları canlandırmak ve insanlara sevdirmek için uğraşıyoruz. Keçi sütü ve peyniri kokar düşüncesini ortadan kaldırarak bu ürünleri insanlara sevdirmek gibi bir misyonumuz var. Geçenlerde bir tüketicimiz bana, “Hayatta keçi sütü içmezdim, bu konuda algımı değiştirdiniz” diye yazmış. Keçi sütü kokmaz ki, hijyenik olmadığında içindeki pislikler koku yapar.

Keçi sütünden yapılan peynirlerde dünya pazarında Fransa’nın hakimiyeti söz konusu, özellikle sert peynirlerde. Dünya pazarlarına açılacak mısınız, ihracat çalışmalarınız var mı?

İthalatla çok miktarda ülkemize getirildiği için Fransız tipi bir peynir olan büş (buche de chevre) ürettik. Hem daha iyisini yaptık, hem de milli kaynaklarımızın ülkede kalmasına katkıda bulunduk. Fransa, Katar, Azerbaycan ve ABD başta olmak üzere birçok ülkeden talep var. New York’ta gurme ürünler satan bir şarküteri zinciri bizden ürün istedi. Bu sene satışa başlayacaktık ancak iç piyasadaki talebi ancak karşıladığımızdan henüz yurt dışına satışa başlamadık. Bunun için de kapasitemizi büyütmeye çalışıyoruz.

Ürünleriniz üzerine ne fiyat koysanız satabileceğiniz türden ve piyasada az bulunuyor. Fiyatlandırmayı neye göre yapıyorsunuz?

Keçi sütü ürünlerinde şimdilik pazarda tek başınayım. İstediğim fiyata satabilirim ama bizim için önemli olan herkesin yemesi, sevmesi ve benimsemesi. Bu nedenle sadece geliri yüksek ailelerin çocuklarına hitap etmiyoruz. Keçi sütü içmek ve iyi peynir yemek her çocuğun hakkıdır. Fiyatlarımızı maliyete göre belirliyoruz, keçi sütü ürünlerinin maliyeti inek sütüne göre bire ikidir. Fiyatlarımız inek sütü ürünleriyle kıyaslandığında yaklaşık iki katıdır.

Keçi sütü adıyla hileli ürün satanlar var. UHT keçi sütü olarak piyasada satılan bir ürünün keçi sütü olmadığı ortaya çıktı, üretici firma bakanlık tarafından da teşhir edildi. Sizce bunun gibi olumsuz durumlar keçi sütü ürünleri pazarına zarar veriyor mu?

Pazara zarar vermek çok önemli değil, bu tür olaylar benim vicdanımı yaralıyor. Bir tüketicimiz diyor ki, “Funda Hanım bir anne olarak size güveniyorum. Keçi sütünüzün %100 olduğunu biliyorum. Çocuğumda çok nadir rastlanan bir rahatsızlık var, inek sütü ürünleri karaciğer deformasyonuna yol açıyor”. Hileli ürünle bu çocuğa vereceğiniz zararı ölçebilir misiniz? Benim için insani boyutu önemli. Keçi sütü diye satılan ürünün keçi sütü olmaması tüketicinin güvenini sarsıyor ve insanları üründen uzaklaştırıyor. Bu olay bizi ve markamızı etkilemedi. Ancak bu işlerin özenle ve dikkatle yapılması gerektiğine inanıyorum. Çünkü çocuklar için süt üretmenin sorumluluğunu taşımalısınız.

Keçicilik yatırımlarıyla ilgili sektöre bir mesajınız var mı?

Büyük küçük ölçekli fark etmez herkesi bu alanda yatırım yapmaya çağırıyorum. Ama dediğim gibi hayal kırıklığının yaşanmaması için fi zibilitesi ve altyapısı düzgün bir şekilde yapılmalı. Sıfır faizli bile olsa herhangi bir banka kredisi, devlet teşviği gibi şeylere güvenmemelerini, kendi kaynaklarıyla bu işe girmelerini öneriyorum. Bu işin hayvancılık boyutu…

Keçi sütü ürünleri pazarına zarar verecek, tüketicilerimizi küstürecek olumsuz şeylere dikkat edilmeli. Bu topluma karşı sorumlu olduğumuzu unutmamalıyız.

>> Süt Dünyası

2006 yılından beri yayınını sürdüren tarafsız ve bağımsız medya kuruluşudur. Süt Dünyası Dergisi kurulduğu günden bu yana ilkelerinden taviz vermeden yayıncılık faaliyetine devam ediyor. Süt Dünyası Dergisi Haber Merkezi tarafından hazırlanan her türlü içerik "Süt Dünyası" imzası ile yayınlanmaktadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.