OECD, hazırlıklarına 1997 yılında başlanan PISA ile öğrencilerin, “Matematik”, “Okuma-Anlama” ve “Fen” temel alanlarındaki bilgilerini ve bu bilgileri kullanma konusundaki becerilerini ölçmeye-değerlendirmeye çalışmaktadır. Yalnız elde edilen puanlar ve yapılan sıralamalar bir yarışmanın sonucu olarak görülmemekte; ama bu bilgilerin katılımcı ülkelerin eğitim sistemlerinin; etkinliği, denkliği ve kalitesi hakkında bilgi sağladığı kabul edilmektedir.
Böylece hem katılımcı ülkelerin nitelikli insan işgücü potansiyeli için bir ölçü elde edilmeye hem de bu yaş grubundakilerin başarısını etkileyen unsurları belirleme çabalarına güvenilir bir altyapı oluşturulmaya çalışılmaktadır.
Prof. Dr. Numan Akman (Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü)
GİRİŞ
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD1), 2000 yılından günümüze her üç yılda bir, Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA2) adı altında bir tarama (survey) çalışması yürütmekte ve elde edilen sonuçları yayınlamaktadır. Programın temel amacı; “15 yaş grubundaki çocukların kazandıkları bilgi ve becerileri ölçerek, farklı ülkelerin/ekonomilerin eğitim sistemleri hakkında bir değerlendirme yapmak” olarak özetlenebilir. Burada ülke/ekonomi ifadesi bazı ülkelerin kimi bölgelerinin de ayrı bir grup olarak değerlendirilmesi halini karşılamak için kullanılmıştır.
Hepsi her dönemde yer almasalar da, bugüne kadar gerçekleştirilen toplam beş programın herhangi birine katılan farklı ülkelerin/ekonomilerin sayısı 70’ten fazladır. Örneğin; 2012 yılında gerçekleştirilen 5. programa dünya ekonomisinin %80’den fazlasını temsil eden 65 ülke/ekonomi katılmıştır. Değerlendirmeye dahil olan toplam öğrenci sayısı ise, katılımcıların 15 yaş nüfusu olan 28 milyon kişiyi temsil ettiği varsayılan yaklaşık 510 bin kişidir (Çizelge 1). Programın 2015 yılında gerçekleştirilecek olan altıncısına katılmak için başvuru yapan ülke/ekonomi sayısı 70’i geçmiştir3. Türkiye; 2003, 2006, 2009 ve 2012 yıllarında olduğu gibi, 2015 yılı programına da katılma kararı almıştır4.
OECD, hazırlıklarına 1997 yılında başlanan PISA ile öğrencilerin, “matematik”, “okuma-anlama” ve “fen” temel alanlarındaki bilgilerini ve bu bilgileri kullanma konusundaki becerilerini ölçmeye-değerlendirmeye çalışmaktadır. Yalnız elde edilen puanlar ve yapılan sıralamalar bir yarışmanın sonucu olarak görülmemekte; ama bu bilgilerin katılımcı ülkelerin eğitim sistemlerinin; etkinliği, denkliği ve kalitesi hakkında bilgi sağladığı kabul edilmektedir.
Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı’na katılanların aldıkları puanların ortalaması ülke puanı olarak ifade edilmektedir. Buna ek olarak; hem OECD hem de bu programa dahil olan ülkeler, öğrencilerinin elde ettiği puanları kullanarak daha farklı alanlarda bilgi üretmeye de çalışmaktadırlar. Örneğin; Türkiye dahil bir çok ülke, erkek ve kız öğrencilerin başarıları arasında fark olup olmadığı, ülkelerin ulusal gelirleriyle elde edilen puanın ilişkilendirilip ilişkilendirilemeyeceği, okul tiplerinin başarıyı etkileyip etkilemediği, sosyo-ekonomik durumu farklı olan çocukların puanları arasında fark olup olmadığı gibi hususları aydınlatmayı hedefleyen değerlendirmeler yapmışlardır. Özetle, PISA’ya katılan öğrencilerin her biri ayrı ayrı ele alınmasa bile, hem ülkeleri hem de kendilerinin sahip oldukları koşulların, alınan puanlarla ilişkisi irdelenmektedir. Böylece hem katılımcı ülkelerin nitelikli insan işgücü potansiyeli için bir ölçü elde edilmeye hem de bu yaş grubundakilerin başarısını etkileyen unsurları belirleme çabalarına güvenilir bir altyapı oluşturulmaya çalışılmaktadır.
PISA’YA KATILIM
PISA’ya katılan öğrenciler, 15 yaş grubunun devam ettiği her okul tipinden rastgele seçilmekte, bu öğrencilerin okulları, kendileri ve aileleriyle ilgili bilgiler de toplanmaktadır. Program kapsamında yürütülen uluslararası işler OECD bünyesinde yer alan PISA yönetim kurulu, ulusal düzeydeki işler (soruların çevirisi, uyarlama vb.) ise her ülkede bu amaçla oluşturulan “ulusal merkez” tarafından planlanmakta ve gerçekleştirilmektedir.
Daha önce de ifade edildiği gibi, ilki 2000 yılında gerçekleştirilen PISA’ya Türkiye 2003 yılında dahil olmuş ve bu yıldan sonraki her programda yer almıştır. Dolayısıyla sonuçları tamamlanıp yayınlanan 2012 yılı programı, Türkiye için dördüncü dönemdir. Milli Eğitim Bakanlığı Ölçme Değerlendirme ve Sınav Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün hazırlıklarını sürdürdüğü 2015 yılı katılımı ise beşinci dönem olacaktır5. Türkiye’nin ilk kez katıldığı 2003 yılı ve daha sonraki programlarda yer alan ülkelerin/ekonomilerin sayısı ile Türkiye’den katılan okul ve öğrenci sayıları Çizelge 1’de özetlenmiştir.
Çizelge 1’de görüleceği üzere Türkiye nüfusunu temsilen PISA’ya katılan öğrenci sayısı dört dönemin her birinde yaklaşık 5000 kişi olmuştur. Gerek okul tipi gerekse nüfus bakımından ülkeleri/ekonomileri temsil edecek şekilde seçilen öğrencilerin PISA programına katıldıkları tarihteki yaşları, en az altı yıl resmi eğitim almış olmak koşuluyla, 15 yıl 3 ay ile 16 yıl 2 ay arasında değişmektedir.
PISA SONUÇLARI VE TÜRKİYE
Türkiye’de PISA çalışmalarını yürütmekle görevli olan Milli Eğitim Bakanlığı’nca dört katılımın her biri için sonuçların değerlendirildiği çalışmalar yapılmış ve yayınlanmıştır. Bu katılımlardan ilk ikisi (2003 ve 2006) için hazırlanan ”Nihai Rapor“lar ile son ikisi için hazırlanan “Ön Rapor”’lara Bakanlık internet sitesinden6 ulaşmak mümkündür.
OECD tarafından yayınlanan sonuçlar ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan raporlar ve birçok tartışmayı da beraberinde getirmektedir. Özellikle 2012 yılı sonuçları yayınlandığında bazı kesimler Türkiye’nin önemli ilerlemeler sağladığını ifade ederken, bazıları da ciddi bir ilerleme olmadığını, olsa olsa durumun korunduğunu belirtmişlerdir. Bu tartışmalar göz ardı edilerek, son 4 dönemdeki ülke sayıları ve ana dallarda sağlanan ortalama puanlar ile iyiden kötüye doğru bir sıralamada, hem bütün ülkeler hem de sadece PISA 2003’te yar alan ülkeler arasında Türkiye’nin yeri Çizelge 2’de verilmiştir.
Çizelge 2’de görüleceği üzere Türkiye’nin 2003 yılı PISA çalışmasına dahil olan ülkeler arasındaki yeri daha sonraki yıllarda pek değişmemiştir. Örneğin; matematik alanında yapılan değerlendirmede 2003 yılında 34 ülke arasında 28. sırada olan Türkiye, 2006, 2009 ve 2012 yıllarında da sırasıyla 29., 27. ve 28. olmuştur. “Okuma” alanı söz konusu olduğunda durum biraz farklılaşmış, 2003 yılında 29. sırada olan Türkiye, ülke sayısının bir azaldığı izleyen iki dönemde (2006 ve 2009) 27., 2012 yılında ise 35 ülke arasında 28. olmuştur. Fen alanında 2003 yılında 35 ülke arasında 30. olan Türkiye sonraki dönemlerde sırasıyla 30., 28. ve 29. sıralarda yer almıştır.
PISA’ya katılan ülkelerin durumlarını değerlendirmede, yukarıda yapıldığı gibi, sıralamadaki yerleri bir ölçü olarak kullanılabilir. Ama daha sonraki programlara katılan ülke sayısının değişmesi ve/veya her ülkenin bütün dönemlerde yer almaması bu ölçüye dayalı değerlendirmelere güveni sarsar. Örneğin; Türkiye Matematik alanında 2003 yılında 28., 2012 yılında da 34. sıradadır. Sadece bu değer esas alınırsa bir gerilemeden söz edilebilir.
Oysa, Türkiye 2003 yılında 34 ülke arasında 28., 2012 yılında ise 53 ülke arasında 34. olmuştur. Böyle durumlarda daha gerçekçi bir değerlendirme yapabilmek için farklı yollar düşünülebilir. Bunlardan biri, Çizelge 2’nin sondan ikinci sütununda olduğu gibi, her dönemde yer alan ülkeleri esas alarak bir sıralama yapmaktır. Örneğin sadece PISA 2003’te yer alan ülkeler esas alındığında, 2003 yılında fen alanında 35 ülke içerisinde 30. olan Türkiye’nin, 2012 yılında bir sıra yükselerek 29. olduğu görülecektir.
Değerlendirmeye güveni artırmak için izlenebilecek ikinci yol, birbirini izleyen dönemlerde yer alabilen ülkeler içerisinde bir sıralama yapmak ve değişiklikleri incelemek olabilir. Türkiye için, en azından bu çalışma kapsamında böyle bir değerlendirmeye ihtiyaç duyulmamıştır. Ayrıca gerek sadece başlangıçtaki, gerekse birbirini izleyen yıllardaki ülkeleri dikkate almanın programa sonradan dahil olan veya programdan çıkan ülkelerle sağlanabilecek bilgiyi göz ardı etmek anlamına geleceği de unutulmamalıdır. Bu eksikliği gidermek, yani PISA’ya daha sonra dahil olan ya da ayrılan ülkeleri de dikkate alabilmek için, Türkiye’nin “sıralama değeri7” hesaplanmış ve elde edilen sonuçlar Çizelge 2’nin son sütununda verilmiştir. Böyle bir değerlendirmeye kaç ülke dahil edilirse edilsin, bir ülke için bu değerin 100 olması o ülkenin ilk, sıfır olması da son sırada yer aldığını gösterir.
Matematik alanında Türkiye’nin sıralama değeri 2003 yılında 18.2 iken sonraki dönemlerde sırasıyla 24.4, 27.3 ve 36.5 olmuştur. Aynı değerler okuma alanı için sırasıyla 17.6, 31.8, 29.5 ve 38.5, fen alanı için de 14.7, 20.0, 27.3 ve 36.5 olarak hesaplanmıştır. Bu rakamlar dikkate alınınca Türkiye’nin sıralamasının iyileştiği söylenebilir. Fakat sadece 2003 yılı programına katılan ülkeler arasındaki sıralama değeri esas alındığında durumun pek değişmediği ya da bir iyileşme varsa bunun ancak diğer ülkeler kadar olduğu kabul edilmelidir. Bu durum programa sonradan dahil olan ülkelerle ilgili bir değerlendirme yapıldığında daha anlaşılır hale gelmektedir. Örneğin; “okuma” alanı esas alındığında 2003 yılında yer almayan ama PISA 2012’ye katılan 18 ülkeden ancak 5‘inin sıralama değeri Türkiye’den daha iyidir. Geri kalan 13 ülke Türkiye’nin ardında yer almış ve Türkiye’nin sıralama değerini yükseltmiştir. Özetle Türkiye’nin sıralama değeri 2003 yılına göre iyileşmiştir. Buna karşın, PISA 2003’e katılan ülkeler göz önüne alındığında, Türkiye için çok önemli veya önemli bir iyileşmeden söz edilemeyeceği de bilinmelidir.
PISA SONUÇLARI VE HAYVANSAL PROTEİN
Bu makalenin amacı eğitim bütçesi, eğitim politikaları, siyasi iktidarlar vb. unsurların eğitimin başarısına etkisi ya da etkilerini incelemek değildir. Benzer şekilde ülkelerin hangisinin neden daha başarılı veya başarısız olduğu da tartışılmayacaktır. Burada yapılmaya çalışılan, daha önce de belirtildiği gibi değişik ülkelerden bu programa katılan çocukların elde ettikleri puanların ortalaması ile o ülkelerin kişi başına hayvansal protein üretimi arasında bir ilişki olup olmadığını incelemektir. Kaldı ki, ülkelerin beslenme düzeyi ile o ülke çocuklarının PISA’da elde ettikleri sonuçlar arasındaki bir ilişkiyi irdeleyen ilk çalışma bu da değildir. PISA 2009 sonuçları alındığında Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV), vakıf araştırıcılarından Selin Arslanhan’ın hazırladığı “Gıda Tüketim Yapısı PISA Sonuçlarını Nasıl Etkiliyor?8” isimli değerlendirme notunu yayınlamıştır. Bu çalışmada PISA başarı puanları ile ülkelerin kişi başına et tüketimi arasında önemli ve pozitif, tahıl üretimi arasında da negatif değerli bir ilişkinin varlığına işaret edilmiştir. Milli Eğitim Bakanlığı ve OECD ise ülkelerin kişi başına ulusal gelirleri ile ülke başarı puanları arasında ilişki aramışlardır. Bu yönlü değerlendirmelerde de sözü edilen değişkenlerin başarı puanını etkilediği sonucuna varılmıştır.
Bu çalışmada ise, ülkelerin PISA puanı ile kişi başına günlük hayvansal protein üretimi arasındaki ilişki üzerinde durulmuştur. Bu yolun tercih edilmesinin nedeni hayvansal protein üretimine katkı sağlayan kaynaklar bakımından ülkeler arası farklılığın etkisini mümkün olduğunca azaltmaktır. Bir anlamda, hayvansal protein üretimlerinin önemli bir kısmını süt, et veya balık gibi farklı besinlerden sağlayan ülkeler arasında ortaya çıkabilecek kaynağa bağlı farklılıklar giderilmeye çalışılmıştır. Örneğin; kişi başına günlük hayvansal protein üretimi 49 g kadar olan Japonya ve Romanya’da sütten sağlanan protein miktarı sırasıyla 7.1 ve 23.8 g, balıktan sağlanan ise 18.6 ve 1.7 gramdır. Böyle hallerde herhangi bir ürününün tüketimini, örneğin süt ya da balığı, dikkate almak önemli yanılgılara yol açabilir. Ama kişi başına günlük hayvansal protein esas alındığında bu tip sorunlar büyük ölçüde ortadan kalkmış olur. Bu çalışmanın izleyen bölümlerinde “kişi başına günlük hayvansal protein üretimi” yerine sıklıkla “hayvansal protein üretimi” ifadesi kullanılmıştır. Ülkelerin hayvansal protein üretimi onların nüfusundan bağımsız olarak ele alınmamıştır.
ANALİZ VE ANALİZ SONUÇLARI
FAO veri tabanında 1961-2011 yılları arasındaki her yıl için ülkelerin hem kişi başına günlük toplam protein üretimleri hem de çeşitli kaynaklardan sağlanan protein miktarları yer almaktadır. OECD’nin PISA ile ilgili internet sitesinde de, bu programa katılan ülkelerin matematik, okuma ve fen alanlarındaki ortalama puanlarını bulmak mümkündür.
Bu bölümde ülkelerin kişi başına günlük hayvansal protein üretimi ile katılımcıların sağladığı PISA puanları ortalaması arasında bir ilişki olup olmadığı incelenmeye çalışılmıştır. Bunun için de PISA yıllarının herhangi birinde elde edilen puanların, bunun bir yıl öncesinden başlayarak geriye doğru 16 yıl içerisindeki kişi başına günlük hayvansal protein üretimleri ile ilişkisi üzerinde durulmuştur. Örneğin; 2003 yılı ülke puanları, o ülkelerin 1987-2002 yılları arasındaki her yılın kişi başına günlük hayvansal protein üretimi ile ilişkilendirilmeye çalışılmıştır. Yalnız ülkelerin kişi başına hayvansal protein üretimlerinin, 16 yıl gibi uzun sayılabilecek bir zaman aralığında bile, ciddi biçimde değişmediği, dolayısıyla farklı yıllardaki değerlerin birbirlerine benzediği görülmüştür. Örneğin; PISA 2012 için yapılacak analizlerde ülkelerin puanlarını etkileyeceği varsayılan dönemin (1996-2011) kişi başına günlük hayvansal protein miktarlarının birbirlerine benzeme derecesi, yani dönem içi korelasyon katsayısı 0.94 ± 0.011 olarak hesaplanmıştır. Dönem içi korelasyon katsayısının bu denli büyük olması, dönem içindeki bir veya birkaç yılın protein üretiminin diğer yılları da büyük oranda temsil edebileceği şeklinde değerlendirilerek, önce sözü edilen 16 yılın ortalama protein üretimi ile elde edilen PISA puanları arasındaki korelasyon katsayıları hesaplanmıştır.
Bundan sonraki aşamada 16 yılı içeren bu dönem ikiye ayrılarak (1-8.yıl ve 9-16.yıl), her bir yarının ortalaması olarak hesaplanan protein üretiminin PISA değerlendirme puanı ile ilişkisi üzerinde durulmuştur. Gerek her bir yarının gerekse tüm dönemin kişi başına günlük hayvansal protein üretimleri ile PISA puanları arasındaki korelasyon katsayıları Çizelge 3’te verilmiştir.
Değişik dönemlerin kişi başına günlük ortalama hayvansal protein üretiminin PISA puanını ne yönde ve ne miktarda etkilediği üzerinde de durulmuştur. Bir başka ifadeyle protein üretimindeki bir gramlık değişimin çeşitli alanlarda elde edilen puanda ne ölçüde değişiklik yarattığını da hesaplanmaya çalışılmıştır. Bunun için de, her alan ve her PISA yılı ayrı ayrı ele alınarak, üzerinde durulan PISA yılı puanlarının bununla ilişkili dönemlerin protein üretimi ortalamasına regresyon katsayıları tahmin edilmiştir.
Her PISA yılı (2003, 2006, 2009 ve 2012) ve bunların her birindeki üç alanda (Matematik, Okuma ve Fen) elde edilen puanların, yukarıda tanımlanan dönemlerin (1-8.yıl, 9-16.yıl ve 1-16 yıl) ortalama protein üretimlerine regresyonu ayrı ayrı ele alınmıştır. Bunun sonucu elde edilen toplam 36 regresyon katsayısı ile aynı sayılarda korelasyon ve belirleme katsayıları, Çizelge 3’te verilmiştir.
Çizelge 3’te görüldüğü üzere, her üç alanda da, kişi başına hayvansal protein miktarı ile başarı puanları arasındaki korelasyon katsayıları, dolayısıyla belirleme katsayıları oldukça yüksektir (p<0.001). Örneğin; 2003 yılı PISA programından elde edilen matematik, okuma ve fen puanı ile yukarıda tanımlanan ilk 8 yılın (1-8.yıl) ortalama protein üretimi arasındaki korelasyon katsayıları (r) sırasıyla 0.73, 0.75 ve 0.69 olmuştur. Daha sonraki yıllar (2006, 2009 ve 2012) PISA sonuçları söz konusu olduğunda korelasyon katsayılarının bir miktar düştüğü görülmektedir. Örneğin; 2006, 2009 ve 2012 yılı PISA programından elde edilen matematik puanı ile ilk 8 yılın ortalama protein üretimleri arasındaki korelasyon katsayıları sırasıyla 0.65, 0.63 ve 0.62 olarak hesaplanmıştır (Çizelge 3).
Çizelge 3’ten de anlaşılacağı üzere ülkelerin kişi başına hayvansal protein üretimi ülke çocuklarının PISA başarısını önemli ölçüde etkilemektedir. Örneğin; 2003 PISA sonuçları esas alındığında ülkelerin kişi başına hayvansal protein üretimi bakımından 1987-1994 dönemi ortalaması bir gram arttığında matematik, okuma ve fen alanlarındaki ülke puanlarının sırasıyla 2.26, 1.83 ve 1.70 arttığı hesaplanmıştır. Bu katsayılar istatistik olarak önemlidir (P<0.001) ve tahmin denklemlerinin belirleme katsayıları yüksektir (Çizelge 3). Belirleme katsayılarının en küçüğü %28.9 en büyüğü de %55.8 olarak tahmin edilmiştir. Dönem ortalamaları dikkate alındığında genellikle çocukların ilk yaşlarına (1-8 yıl) denk gelen birinci dönemin hayvansal protein üretiminin hem belirleme hem de regresyon katsayıları değer olarak yüksek görünmektedir (Grafik 1).
Özetle ülkelerin kişi başına günlük hayvansal protein üretimi ile o ülkelerin çocuklarının matematik, okuma ve fen alanlarındaki bilgi ve becerileri arasında pozitif ve önemli ilişkiler vardır. Beslenme ile ilgili genel bilgiler yanında bu bilgiye de dayanarak Türkiye’nin daha başarılı kuşaklar yetiştirmesine yeterli beslenmenin, özellikle de yeterli düzeyde hayvansal protein tüketiminin, katkısının çok önemli olduğunu kabul etmek ve buna uygun politikalar oluşturmak yararlı olacaktır.
Kişi başına günlük hayvansal protein üretiminin 1 gram artması PISA ülke başarı puanında alanlara göre değişmek üzere, yaklaşık 1.43-2.26 puanlık artışa denk gelmektedir. Bu durumda “kişi başına hayvansal kökenli protein üretiminin 10 gram artırılması, örneğin bu değerin 30 gramdan 40 grama çıkarılması, ülke ortalamasının yaklaşık 15-23 puan artmasına yol açabilir. Bu seviyedeki değişiklik de muhtemelen Türkiye’yi daha üst sıralara taşır. Bundan, yani üst sıralarda olmaktan daha önemlisi, başarılı ve kendine güvenen insanların yetişmesine imkan ve katkı sağlamaktır. Elbette bunun birçok yolu ve unsuru vardır. Ama doğru ve yeterli beslenmenin bu sonucu olumlu yönde etkilediği de unutulmamalıdır.
TÜRKİYE’NİN HAYVANSAL PROTEİN ÜRETİMİ
FAO veri tabanında yer alan değerler kullanılarak, 1987 yılından 2011 yılına, çeşitli hayvansal ürünlerin Türkiye’nin kişi başına günlük hayvansal protein üretimine katkı miktarları, beşer yıllık dönemlerin ortalaması olarak, Grafik 2’de gösterilmiştir. Grafikten de anlaşılacağı üzere, Türkiye’nin kişi başına hayvansal protein üretimi uzun yıllar hemen hiç değişmemiştir. Ama 1997-2006 yılları arasında, küçük de olsa bir azalma ve 2007-2011 döneminde de artış dikkat çekmektedir.
Hayvan sayıları, hayvan başına verimler ve üretimin hesaplanması yöntemlerindeki değişik-likler göz önüne alındığında, burada yapılmayacak olsa da, bu değişimlerin irdelenmesine ihtiyaç olduğu ortadadır. Örneğin; sığır eti üretiminden sağlanan kişi başına günlük protein miktarının, 2009 yılından 2010 ve 2011 yıllarına sırasıyla 2.2 gram ve 2.7 gram arttığı hesaplanabilmektedir. Eski yıllar, örneğin 2010 yılı öncesi, sığır eti üretiminin genellikle eksik hesaplandığı bilinse de, son dönem değişikliklerini doğrudan üretim artışına bağlamak, yani hem sığır sayısı hem de üretim hesaplama yönteminin değiştirilmesini göz ardı etmek, gerçekçi olmaz.
Grafik 2’de görüldüğü üzere hayvansal proteinin önemli bir bölümü sütten sağlanmaktadır. Ama 1987-1991 dönemi ile 2007-2011 dönemi dikkate alındığında, iki dönem arasında miktar olarak pek fark görülmese de, hayvansal protein üretimine sütün katkısının azaldığı anlaşılmaktadır. Bu durum iki dönem üretiminde değişik besinlerin paylarının verildiği Grafik 2’de daha kolay izlenebilir. Grafikte de görüldüğü üzere, Türkiye’de hayvansal protein üretimine katkı sağlayan ürünler süt, kanatlı eti ve kırmızı et ile yumurta ve su ürünleri olarak sıralanabilir. Bunlar içerisinde süt hayvansal kökenli protein üretiminin yaklaşık %50’sini sağlar. Geri kalan kısımda et, özellikle tavuk eti önemli bir yer tutar. Süt ve eti yumurta ve su ürünleri izler. Hemen tamamını tavuk etinin oluşturduğu kanatlı etinin 1987-1991 döneminde kişi başına günlük hayvansal protein üretiminde %9.2 olan payı son dönemde (2007-2011) yaklaşık %20.2’ye çıkmış, buna karşılık süt ve kırmızı etin katkıları düşmüştür.
SONUÇ VE ÖNERİ
Türkiye’de kişi başına günlük hayvansal protein üretiminin en yüksek olduğu yıl 2011 yılıdır. Ancak bu yılda bile Türkiye, değerlendirmeye alınabilen 53 ülke arasında ancak 48. sıradadır. Türkiye’nin gerisinde kalan beş ülke ise Ürdün, Tunus, Tayland, Peru ve Endonezya’dır. Son 15 yıllık dönem (1996-2011) incelendiğinde de hayvansal protein açısından Türkiye’nin durumunun pek değişmediği görülmektedir. Yalnız bu 53 ülke arasında Türkiye, kişi başına günlük bitkisel ve toplam protein üretimi bakımından 2011 yılında 2. ve 17., son 16 yılın ortalaması esas alındığında da ilk ve 19. sıradadır.
Yukarıda yazılanlardan anlaşılacağı üzere Türkiye, kişi başına bitkisel protein üretimi bakımından dünyanın en önde gelen ülkelerindendir. Ama bu durum hayvansal protein üretimi için geçerli değildir. Örneğin; 2000 yılında 174 ülke arasında çoktan aza doğru bir sıralamada 91. olan Türkiye, 2008 yılında 103., 2011 yılında da 92 sırada yer almıştır. Özetle, dünya ülkeleri söz konusu olduğunda, hayvansal protein bakımından Türkiye’nin sıralama değeri genellikle 45’in altında kalmaktadır.
Türkiye’nin hayvansal protein üretimini artırmak için yapılabilecekler pek çok makaleye konu edilmiştir. Önemli olan bu önerilerden gerçekten etkili olabileceklerin belirlenip bir an önce uygulamaya aktarılmasıdır. Yalnız hayvansal protein üretimini artırmanın orta ya da uzun vadeli bir iş olduğu, ama Türkiye’nin bekleyecek zamanı olmadığı, özellikle 16 yaş altı çocukların yeterli seviyede hayvansal protein tüketmelerini sağlayacak iş ve uygulamaların hızla gündeme alınması gerektiği bilinmelidir. Kaldı ki Türkiye’de sorun sadece kişi başına hayvansal protein üretiminin yetersiz olması da değildir. Gelir dağılımındaki bozukluğa bağlı olarak pek çok insan bu değerlerin çok altında bir tüketim gerçekleştirmektedir. Nitekim TÜİK tarafından yayınlanan yaşam koşulları göstergeleri istatistiklerinde “iki günde bir et, tavuk ya da balık içeren yemek masrafının karşılanabilme durumu” sorusuna “karşılanamıyor” cevabı verenlerin sayısı 2012 yılında 41.3 milyon, 2013 yılında da 34.3 milyon kişiye denk gelmektedir9.
Bu noktada yapılacak iş ve işlerin özeti; “hedef yaş grubunda, yani 16 yaşın altında, çocuğa sahip ailelerden yeterince hayvansal kökenli besin tüketemeyecek durumda olanlara” doğrudan hayvansal kökenli yiyecek yardımı yapmaktır. Yardım kapsamına alınacak besinlerden ilk akla gelenler; süt ve süt ürünleri ile yumurtadır. Yalnız mevcut “okul sütü programı”nın hem bu kapsamda olmadığı hem de bu haliyle etkisiz kaldığı ve kalacağı kabul edilmelidir. Kaldı ki beslenme yetersizliği hem okul öncesi çocuklar için geçerli hem de bu dönemdeki yetersizliğin olumsuz etkisi daha fazladır. Bu yüzden önerilen besin maddelerinin okullara dağıtılmak yerine doğrudan ailelere verilmesi uygun olur. Yalnız bu dağıtımda kaliteden kesinlikle ödün verilmemeli ve maliyeti artıracak uygulamalardan şiddetle kaçınılmalıdır.
Çocuk başına günde ortalama 250 gram süt veya eşdeğeri süt ürünü ile bir yumurtanın sağlayabileceği protein miktarı yaklaşık 14 gramdır. Bu miktar söz konusu yaş grubunda yer alan çocukların hayvansal protein ihtiyacının önemli bir bölümünü karşılar.
Türkiye’nin 2-15 yaş arasındaki nüfusu, önümüzdeki yıllar için yaklaşık 18 milyon kişi olarak tahmin edilmektedir. Bunların %50’sine besin desteği verilmesi planlandığında destekten yaklaşık 9 milyon kişi yararlanır. Bunlara iki günde bir yumurta ve her gün 250 gram süt verilmesi öngörüldüğünde; bir yılda yaklaşık 1.6 milyar yumurta ile 800 bin ton süte ihtiyaç olacaktır. Bu miktarlar Türkiye’nin 2013 yılı yumurta üretiminin %10’u ve inek sütü üretiminin de yaklaşık %5’i kadardır. İhtiyaç duyulacak ürünlere ödenecek bedel, güncel fiyatlarla (yumurta=0.22 TL/adet, süt=1.15 TL/kg) yaklaşık 1.275 milyar TL kadardır. Türkiye, eğitim, beslenme, gençlere daha iyi bir hayat sağlama vb. ne ad altında olursa olsun bu kaynağı ayırmalıdır. Benimsenecek politikaların uygulanmasına karar verilirse, işin en etkin ve doğru biçimde nasıl yürütüleceği kararlaştırılabilir. Türkiye’nin bu alanlarda birçok tecrübesi vardır. Yalnız bu uygulama süt sanayicisi ile büyük yumurta üreticisine destek şekline dönüşürse hem kaynaklar hem de çocukların, dolayısıyla ülkenin geleceği israf edilmiş olur. Çocukları yetersiz beslemenin veya çocukların besinini eksiltmenin ülkenin geleceğini karartmak olduğu hep akılda tutulmalıdır.
Kaynakça / Dipnotlar
- OECD: The Organisation for Economic Co-operation and Development
- PISA: Programme for International Student Assessment
- http://www.oecd.org/pisa/aboutpisa/
- http://pisa.meb.gov.tr/?page_id=23&lang=tr
- http://pisa.meb.gov.tr/
- http://pisa.meb.gov.tr/?page_id=22
- Türkiye’nin sıralama değeri, SD=100*(Toplam ülke sayısı-Türkiye’nin sırası)/(Toplam ülke sayısı-1) eşitliği ile hesaplanmıştır.
- http://www.tepav.org.tr/upload/files/1314339802-3.Gida_Tuketim_ Yapisi_PISA_Sonuclarini_Nasil_Etkiliyor.pdf
- http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1011
Çizelge ve grafikleri incelemek için Süt Dünyası Sayı 55’e bakınız.
- Çizelge 1. PISA 2003-PISA 2012 çalışmasına katılan toplam ülke/ekonomi ve öğrenci sayısı ile Türkiye’den katılan okul ve öğrenci sayısı
- Çizelge 2. PISA 2003-PISA 2012 sonuçları ve Türkiye’nin durumu
- Çizelge 3. PISA 2003-PISA 2012 puanları ile değişik dönemlerin ortalama kişi başına günlük hayvansal protein üretimleri (g/kişi/gün) arasındaki korelasyon (r), regresyon (bYX ) ve belirleme (R2) katsayıları
- Grafik 1. Farklı PISA yıllarında 1-8 ve 9-16 yıl dönemlerine ait ortalama hayvansal protein üretiminin matematik puanını belirleme katsayıları
- Grafik 2. Türkiye’de çeşitli kaynaklardan sağlanan hayvansal protein miktarı, g/kişi
- Grafik 3. Türkiye’nin kişi başına günlük hayvansal protein üretiminde çeşitli besin kaynaklarının payı, %.