Doç. Dr. Ramazan Gökçe yazdı…
Büyük ozan Veysel Şatıroğlu hepimizin bildiği türküsünde;
“Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece
Bilmiyorum ne haldeyim
Gidiyorum gündüz gece.”
diyerek dışımızdaki hayatın sonsuzluğunu dile getirmeye çalışmıştır. Gerçekten de bütün plan ve programlarımıza rağmen yarın nasıl bir dünya ile karşılaşacağımızı hiç birimiz bilemeyiz. Her şeyden önce yarın yaşıyor olup olamayacağımız bile meçhuldür. Buna rağmen hep bu dünyada olacakmışız gibi plan yapar ve ona göre yaşarız. Doğrusu da budur zaten.
Süt endüstrisinin paydaşları da aynı duygularla yaşar gündelik hayatı. Hep var olmanın; daha iyiye, daha güzele ulaşmanın telaşı içerisindedirler. Her yeni günü yeni bir kazançla, yeni bir kazanımla tamamlamanın endişesini yaşarlar. Çünkü bilirler ki bisiklet üzerinde durabilmek için bisikleti hareket ettirmek gereklidir. Eğer bisiklet duracak olursa düşmemek için mutlaka bir ayakla yere basmak gerekir. Bu da rakiplerden geri kalmak, yenilmek demektir.
Gerçekten de süt endüstrisi yetiştiricisi, nakliyecisi, işleyicisi, pazarlayıcısı, tüketicisi, medyası ile çok dinamik, çok canlı bir yapıya sahiptir. Her şeyden önce süt veren ineklerin hafta sonu, bayram veya yıllık tatilleri yoktur. Yeni bir yavru doğurmayacak iseler 365 gün süt verirler ve öncelikle inek sağlığı için bu sütün sağılması gereklidir. İneklerin sebep olduğu bu üretim basıncı sütün hassas yapısını da beraberine alarak süt işletmelerinde yılda sadece 5 gün (2 gün Ramazan bayramında, 3 gün Kurban Bayramında) tatil yapılabilen, bunun haricinde adeta zamanla yarışılan dinamik bir üretim ortamı oluşturur. Bu dinamik üretim ortamı gitmekle bitmeyen, yürümekle tükenmeyen uzun ince bir yol demektir.
Bu uzun ince yolda; yetiştiricilikte, sağım, soğutma, taşımada, işlemede, pazarlamada ve tüketimde çeşitli sorunlar yaşanmaktadır. Bunların en önemlisi yetiştiricilikte yaşananlardır. Çünkü ne yazık ki ülkemiz birçok konuda olduğu gibi bu alanda da söylemlerle uygulamanın farklı olduğu bir süreci yaşamaktadır. Örneğin 2014 Ocak ayından bu yana “çiğ süt litre fiyatı 115 kuruş olarak” denilmesine rağmen 2016 Aralık ayında bile bu fiyata süt satılmamaktadır.
Üretici hep üretim fazlası baskısı ile karşı karşıya bırakılmakta, ölmektense sıtmaya razı edilmektedir. Oysa ürettiğimiz 19 milyon ton sütü 79 milyon insanımıza bir şekilde yedirmeye-içirmeye gayret etsek bu bize bile yetmeyecek bir süttür. Süt ineklerinin bakımbesleme durumlarına, ahırların, sağım ekipmanlarının hijyenik şartlarına ve en önemlisi de yetiştiricilerin yetiştiricilik bilgilerine bakıldığında sorunun daha da büyük olduğu görülecektir.
Avrupa standartlarındaki az sayıdaki işletmeler haricindeki ahırlarda inekler neredeyse açlığa mahkûm edilerek yavru ve süt vermeye zorlanmaktadır. Olumsuz bakım şartlarında kızgınlık belirtileri zayıflayan ineklerin kızgınlığını bilemeyen, elinden antibiyotiği düşürmeyen, samanı en temel hayvan yemi olarak gören nice yetiştiricilerimizin olduğu ne yazık ki bir gerçektir. Aynı şekilde dizine kadar fışkı içinde yüzdüğü için yatacak yer yokluğunda akşama kadar ayakta nöbet tutan veya yorgunluktan o çamur deryasına yatıveren inekler de bizim ineklerimizdir.
Sağım ekipmanlarının hijyenine gereken önem verilmediği için olağan bir sağımın bile mastitise sebep olduğu sağım sistemleri de bizdedir. Zamanında ve yeterince soğutulmadığı için fabrikaya bile ulaşamayan, antibiyotik kalıntısı içerdiği için fabrika kapılarından geri dönen sütler de bizimdir. İşletmeye gelen sütü sanki başka şekillerde işlemek mümkün değilmiş gibi sadece UHT veya pastörize içmelik süt, yoğurt, ayran ve birkaç çeşit peynirden başka ürün üretmeyen süt endüstrisi de bizimdir.
Kısacası yemi, yetiştiricisi, nakliyecisi, üreticisi ve tüketicisi ile süt endüstrisi uzun ince bir yolda karınca-kararınca yol almaya çalışmaktadır.
Sütün daha fazla üretildiği Nisan, Mayıs ve Haziran ayları olmasa bu döngü devam edip gidecek aslında. Ancak bu aylardaki yol kazaları yolun tıkanmasına yol açtığından özellikle yetiştiriciler yolun darlığından, üreticiler de yolda oluşan aşırı trafikten şikâyet etmektedir. Oysa aynı yolun diğer 9 ayda akıcı bir şekilde işlediğine inanılmakta, bir sorun yokmuş gibi davranılmaktadır.
Yukarıda da belirtildiği gibi aslında sektörün sorunları yıl boyunca devam etmekte, sütün biraz daha fazla üretildiği aylarda daha net olarak ortaya çıkmaktadır. Şimdilik bu üç aylık uyarı, hatalarımızda ısrar ettiğimiz müddetçe önümüzdeki yıllarda daha büyük sorunlar olarak karşımıza çıkacaktır. İşte o zaman sorunlarla karşılaşmamak için bu aşamaya gelişinde devletin çok ciddi katkılar sağladığı süt endüstrinin politika belirleyicileri bir araya gelerek daha gerçekçi çözümler üretmelidir.
Böylece hayvan yetiştiricileri başta olmak üzere, sanayi çalışanları, değerli ve vazgeçilmez bir gıdayı uygun fiyata her zaman bulabilen tüketiciler yani hepimiz kazançlı çıkacağız. Ayrıca et endüstrisi de bu sayede daha kolay üretim yapabilecektir. Şimdi bir kez daha Veysel’e kulak verelim:
Düşünülürse derince
Irak görünür görünce,
Yol bir dakka miktarınca
Gidiyorum gündüz gece.