Gıda endüstrisi, kimya ve rafinasyon endüstrilerinden sonra su gereksinimi en yoğun olan endüstri dalıdır. Temiz su kaynaklarının giderek azalmaya başlaması nedeniyle yakın gelecekte gıda sektörünün gıda işlemede kullanılabilecek nitelikte suyun kıtlığı ile karşı karşıya kalacağı ve su işlemenin çok maliyetli bir işlem olacağı öngörülmektedir. Gıda sektörü içerisinde süt sektörü gerek sera gazı emisyonu artışına yaptığı katkı gerekse temiz su ve enerji kaynaklarına yüksek bağımlılığı nedeniyle ayrıcalıklı bir konuma sahiptir. Dolayısıyla, süt ürünlerinin gerek su gerekse karbon ayakizlerinin takibi ve süt ve süt ürünleri üretiminin her bir aşamasının çevresel etkilerini hesaplanması ve olumsuz etkilerin minimize edilmesi için önlemler alınması önemlidir.
FAO (2010)’a göre 2007 yılında 1 kilo yoğurt üretimi için harcanan su miktarının 0,8-25 litre arasında değiştiği hesaplanmıştır. Ancak, İyi Uygulama Teknikleri (Best Application Techniques) bu değerin 0,1 l/1 kg yoğurt düzeyine indirilmesinin mümkün olabileceği belirtilmektedir.
Herhangi bir süt ürünün Su Ayakizini belirlemek amacıyla geliştirilmiş temel iki teknik bulunmaktadır. Bunlar, Su Ayakizi Ağı’nın (Water Footprint Netwok) geliştirdiği volümetrik yöntem ve Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi (Life Cycle Assessment)’dir. İlk yöntem su kullanımının çevresel etkilerini dikkate almadığı için sıklıkla eleştirilmektedir. Günümüzde Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi yaklaşımı yaygın kullanılan bir yaklaşımdır.
Su Ayakizi gibi önemli bir diğer ekolojik indikatör de karbon ayakizi (Carbon Footprint)’dir. Karbon ayakizi bir ürünün yaşam süresi boyunca toplam sera gazı emisyonuna yaptığı katkıdır. Gıda endüstrisi insan kaynaklı aktivitelere bağlı toplam sera gazı emisyonunun yaklaşık %30’unu karşılamaktadır. Sütçülüğün sera gazı emisyonuna katkısı yine FAO (2010) verilerine göre 2007 yılında %4 dolayında gerçekleşmiştir.
Bir süt ürününün inekten tüketiciye ulaştığı ana kadar geçen yaşam süresi boyunca yaptığı sera gazı emisyonu katkısının %80-90’ı çiftlik ve süt hayvanından kaynaklanmaktadır. Süt ineği tarafından salınan metan gazı (CH4), ineğin sera gazı katkısının %40-60’ını karşılarken bunu %20-35 ile nitro oksid (N2O) ve %15-30 ile karbondioksit (CO2)izlemektedir. Dolayısıyla sütün karbon ayakizini minimize etme çabaları toplam tarımsal faaliyetler içerisinde çok ciddi bir yer işgal etmektedir. Bu amaçla; işletme bazında alınabilecek önlemler olduğu gibi üretim sürecinde de bazı tedbirler devreye sokulabilmektedir. ARLA Foods (Danimarka) firması tarafından önerilen bazı tedbirler aşağıda kısaca vurgulanmaktadır:
Süt sağım çiftliklerinde (Potansiyel olarak karbon emisyonu %6-7 azaltılabilir);
– Enerjinin daha etkin kullanılması için yöntemlerin geliştirilmesi,
– Alternatif enerji kaynaklarına yoğunlaşılması (biyogaz, biyokütle, su enerjisi, rüzgar enerjisi vb.),
– Yenilikçi üretim teknolojilerine odaklanılması.
Taşıma (Potansiyel olarak karbon emisyonu %1-3 azaltılabilir);
– Şoförlerin daha verimli araç kullanma konusunda eğitilmesi,
– Mezbaha atıkları kökenli biyo yakıtlar ile atık gıda kaynaklı biyometan kökenli yakıtların kullanımı,
– Nakliye araçlarının tonajlarının artırılarak seyahat sayısının azaltılması ve nakliye rotalarının olabildiğince kısaltılması,
Paketleme (Potansiyel olarak karbon emisyonu %1-3,5 azaltılabilir);
– Ambalaj materyalinin kullanımının azaltılması,
– Geri dönüşümlü ambalaj materyali kullanımı,
– Çevreyle dost ambalaj materyalinin kullanımı.
Süt üretimini bütünsel ele alırsak, sadece inekten başlayan süreci değil tüm ilişkili tarımsal faaliyetleri gözönüne almalıyız. Dolayısıyla, hayvan yeminin yetiştirilme sürecinden itibaren tüm Karbon Ayakizinin izlenmesi ve emisyonun düşürülmesi için her adımda önlemler alınması gerekiyor. Bu amaçla, yem bitkisi üretiminde rasyonel rotasyonların uygulanması, yemde protein ve enerji dengesinin optimize edilmesi için rasyon seçimine dikkat edilmesi, düşük karbon ayakizine sahip ticari gübrelerin kullanılması gibi önlemler ilk anda akla gelenlerdir.
Gelişmiş ülkeler bu amaçla önlemler almaya başlamış durumdadır. Örneğin Danimarka, 2020’ye kadar sera gazı emisyonunda %20’lik bir azalma hedeflemiş ve 1990 yılında 13 milyon ton olan sera gazı emisyonunu 2008’de 9,9 milyon tona indirmeyi başarmıştır (%24 azalma). İsveç de almış olduğu önlemler ile 1990-2005 yılları arasında %17’lik bir azalmayı başarmış ve 2005’den bu yana da her yıl sera gazı emisyonunun %1 azaltmaya devam etmektedir. İngiltere ise 2020’ye kadar toplam sera gazı emisyonunu %20-30 azaltmayı hedeflerken, sürdürülebilir enerji kaynaklarının toplam enerji kaynakları içerisindeki payını da %40’lara çekmeyi planlamaktadır. Ülkemizin de bu alanda hızlı ve etkin bir planlama ve eyleme geçme gereksinimi bulunmaktadır.