Birleşmiş Milletler’in öngörüsüne göre dünya nüfusu 2050 yılında 9.5 milyar kişiye ulaşacaktır. Bu sayısal artışın yanı sıra giderek artan kentsel nüfus, sosyo-demografik değişimleri de beraberinde getirmektedir. Bu artış ve değişimler gıda miktarında ve çeşitliliğinde artışı da zorunlu kılmaktadır. 2050 yılına kadar küresel ölçekte hayvansal proteine olan gereksinimin iki kat artacağı tahmin edilmektedir. Bu duruma bağlı olarak gıda sürdürülebilirliği ve gıda güvenliği sorunları karşımıza çıkmaktadır. Bununla birlikte, hayvansal kaynaklı gıdaların bitkisel gıdalara oranla daha fazla sera gazı salınımına neden olduğu ve dolayısıyla iklim değişikliği üzerinde daha fazla olumsuz etki yarattığı da gerçektir.
Hayvansal kaynaklı proteine olan talebi tetikleyen bir diğer temel etmen ise hayvansal protein tüketimi ile sağlıklı yaşlanma arasındaki olumlu ilişkidir. Günümüzde 7.3 milyar insanın toplam hayvansal kaynaklı protein gereksinimi 202 milyon ton dolayındadır. Nüfusun 2.3 milyar kişi daha artmasının yaratacağı üretim baskısının ciddi boyutlarda olacağı açıktır. Konu ile ilgili modellemelerde 2050 yılında toplam hayvansal protein talebinin 264 milyon ton ile 361 milyon ton arasında değişeceği görülmektedir.
Günümüzde süt ve ürünleri esaslı protein ürünleri toplam protein pazarını domine etmektedir. Başarılı seleksiyon programları ve hayvan besleme rejimleri aracılığı ile sütte protein miktarında belirgin bir artış kaydedilmiştir. Örneğin, 1996-2005 yılları arasında İrlanda’da süt protein oranı ortalama %3.2’den %3.5’e yükselmiştir. Son on yılda mevcut protein kaynaklarının daha etkin kullanımının yanı sıra alternatif protein kaynaklarının bulunması da araştırmaların odak noktasında yer almıştır. Her ne kadar, mevcut protein kaynakları olumsuz çevresel ve sağlık etkileri yaratsa da sosyal ve ekonomik faydaları göz önüne alındığında halen önemli düzeyde varlığını sürdürmektedir. Yeni protein kaynakları hayvansal protein kaynakları karşısında bir değer zinciri yaratma konusunda zorluk yaşamaktadır. Bu zorluğun temel unsurları üretim maliyetleri, gıda güvenliği, büyük ölçekli üretim ve tüketici kabulüdür.
Hayvansal protein kaynaklarına alternatif olarak ilk akla gelen bitkisel protein kaynaklarıdır. Bitkisel protein kaynakları konusunda uzun yıllardır çalışmalar yürütülmektedir. Günümüzde topraksız tarım ve kapalı alan tarımı gibi yenilikçi tarımsal üretim çözümleri ile bitkisel protein kaynaklarında artış sağlanırken olumsuz çevresel etkiler minimize edilmektedir.
Alternatif protein kaynakları yaratma konusundaki en dikkat çekici gelişme böceklerin protein kaynağı olarak giderek daha fazla günlük yaşamımızda yer almasıdır. Pupa, larva, yumurta ya da olgun böcek tüketimi (entomofaji) binlerce yıldır bilinen bir pratiktir. Günümüzde 2000’den fazla böcek çeşidi yaklaşık 2 milyar insan tarafından düzenli tüketilmektedir. Cırcır böceği, kınkanatlılar, tırtıl, çekirge, yaban arısı ve karınca en sık tüketilen böcek türleri arasında yer almaktadır. Cırcır böceği ve un kurdunun AB içerisinde gıdalarda katkı olarak kullanımına izin verilirken, bazı böcekler hayvan yemi katkısı olarak kabul görmektedir.
Son yıllarda bazı böcekler özellikle toz formda tüketicilerin beğenisine sunulmuş durumdadır. Bu ürünlere en bilinen örnek cırcır böceği tozudur. Cırcır böceği eşit ağırlıktaki sığır eti ile karşılaştırıldığında yaklaşık 2.5 kat daha fazla protein, 10 kat daha fazla kalsiyum ve 2.3 kat daha fazla demir içermektedir. Bununla birlikte, sığır eti üretimi için 38 kat daha fazla alan, 23 kat daha fazla su ve 12 kat daha fazla yem gerekirken sığır eti 1835 kat daha fazla sera gazı üretmektedir. Böceklerin vücut ağırlığının %80’i tüketilebilirken bu oran kanatlılarda %55, sığır etinde ise %40 düzeyindedir. Ayrıca, böceklerin zoonoz hastalıkların insana geçişine hayvanlara oranla daha sınırlı düzeyde aracılık ettiği ileri sürülmektedir.
Yaklaşık 3 yıl önce uluslararası bir araştırma grubu bir tür hamamböceğinin yavrularını beslemek üzere salgıladığı yeşil sıvıyı analiz ettiklerinde ürünü biraz da abartılı bir şekilde “dünyanın en besleyici maddesi-böcek sütü” olarak tanımlamışlardır. Böcekler ve böcek sütleri günümüzde sınırlı sayıda tüketici tarafından kabul görmekle birlikte gelecekte daha geniş bir kitle tarafından en azından bir kez denenecek ve günü geldiğinde protein yetersizliğine çözüm olarak karşımıza çıkacaktır.
Kanada’da cırcır böceği protein tozu ve Paleo-diyeti (Paleolitik çağ diyetini takip edenler) için tasarlanmış Exo protein barları halihazırda tüketicilerle buluşmuş durumdadır. Cırcır böceği tozu katkılı yoğurt üzerine araştırmalar da devam etmektedir. Henüz böcek tüketmeye hazır olmasak da çok uzak olmayan bir gelecek böcek çiftliklerinin kurulmaya başlandığı ve gıda katkı maddesi olarak kullanıldığına şahitlik edecek gibiyiz!