Et fiyatlarındaki artış ve ithalat haberleri hayvancılıkta krizin habercisi mi?
Hükümet çevrelerine göre, hayvancılıkta işler yolunda, resmi üretim rakamları da bunu doğruluyor. TÜİK verilerine göre, kırmızı et üretimi bu yılın ilk altı ayında yüzde 19 artarak 421 milyon tona ulaşmış, yıl sonu öngörülen rakam ise 1 milyar ton. Hayvan sayısı, süt üretimi gibi rakamlar da aynı doğrultuda. Ayrıca hayvancılık için milyarlarca liralık teşvikler, destekler, hibeler ve faizsiz krediler veriliyor. Hükümet döneminde hayvancılık destekleri miktar ve çeşitlilik bakımından arttı.
Ancak destekler üretime, kaliteye, rekabet ortamına ve çiftçi refahına olumlu yansımıyor. Üretici, piyasa ortamında güçsüz, sahipsiz ve korumasız bırakıldığı için ürettiği ürünü yok pahasına elinden çıkarmak zorunda kalıyor.
Desteklere rağmen üreticinin (çiftçinin) ne gelirlerinde bir artış oluyor, ne de refah düzeyinde bir iyileşme. Çoğu et-süt üreticisi borçlarını ödeyebilmek için hayvanlarını ya da arazisini elden çıkarıyor. Kredilerini erteletebilmek için banka kapılarında yüzsuyu dökenlerin sayısı da bir hayli fazla. Sıfır faizli kredilerini faiz+komisyon karşılığında öteletmek için Ziraat Bankası’nın kapılarını aşındıranlar büyük umutlarla girdikleri sektörde ayakta kalmaya çalışıyorlar.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, 40 ayda et fiyatlarında artış olmadığını, enflasyon farkı dikkate alındığında ise 40 ayda yüzde 20’nin üzerinde fiyatların düştüğünü söylüyor. Süt fiyatları da nerdeyse bir yılda hiç artmamıştı. Başta yem olmak üzere hayvancılık işletmelerinde girdi maliyetleri sürekli artarken et ve süt fiyatlarının artmaması bir başarı mı? Yoksa üreticinin baskı altında tutulduğu bir sömürü düzeni mi?
İthalat haberleri ise, üretici fiyatlarının artmaması için bir baskı aracına dönüşüyor. Her şeyin, tüm girdilerin maliyetleri artarken kırmızı ette üretici fiyatının 40 ayda artmaması, hatta bunun bir başarı olarak Sayın Bakan tarafından ifade edilmesi çok düşündürücü. İthalat lobisinin kırmızı et piyasasında oynadığı oyun süt sektörünü de doğrudan ilgilendiriyor.
Ağustos’ta süt fiyatları 1 lira oldu. Kimse 1 liradan süt almazken, süt bu fiyattan alınıyormuş gibi ürün fiyatlarına hemen yansıtıldı. Örneğin, 1 kilosu 3,5 liraya satılan aynı marka yoğurt Ağustos’ta 4,5 liraya satılmaya başlandı. Yem sanayicileri ise, 10 kuruşluk zam daha üreticinin cebine girmeden anında fiyatlara dolar ayarı yaptılar.
Hayvansal üretimde piyasa döngüsünün sağlıklı işlemesi gerekiyor.
Sacayağını üretici, sanayici ve perakendecinin oluşturduğu piyasada devlet hakem rolünde… Süt sanayisi büyüyerek karlılığını artırırken, perakendeciler kazançlarını katlarken üretici kesim fakirleşiyor. Piyasada hakem rolünü adaletle yerine getiremeyen devlet ise üretimde sürdürülebilirlik için aktörler arasında denge sağlayamadığından piyasa üreticinin aleyhine işliyor. Bu işle görevlendirilen Et ve Süt Kurumu ise, mevzuat ve yapılanma çalışmaları tamamlanamadığı gerekçesiyle harekete geçemiyor. Artan maliyetlere rağmen Nisan ayından bu yana çiğ süt fiyatının belirlenememesinde ne Bakanlık, ne de ESK sorumluluk aldı. Adalet mülkün (devletin) temeliyse, geciken adaletin yol açtığı mağduriyetler kimin sorumluluğunda?
AB’de hayvan refahı konuşulurken, biz daha çiftçi refahını sağlamak için gerekli piyasa düzenlemelerini yapmıyoruz. Hayvancılık sektörünün kazananları süt, et ve yem sanayicileri ile gıda perakendecileri olurken, kaybedeni ise sadece üretici oluyor.
Devlet üretici, sanayici ve perakendeciden oluşan sektörün sacayağını üreticinin de kazanacağı şekilde yeniden tesis etmeli. Belirli kesimlerin çıkarları uğruna ülke kaynaklarının ve çiftçi alınterinin heba edilmesine göz yumulmamalı.