Ülkemizdeki çiğ sütün mevzuatını oluşturan Çiğ Süt ve Isıl İşlem Görmüş Sütler Tebliğini ne zaman uygulayabileceğimizi, ne zaman tebliğe uygun kimyasal ve mikrobiyolojik değerleri tam olan çiğ sütü alıp işleyebileceğimizi düşünürüm.
Kimyasal ve mikrobiyolojik değerler açısından ilgili yasal mevzuata uygun olmayan çiğ süt için; işletmelerimizin her ay verdiği mera fonundan ve döner sermaye payından ne zaman kurtulacağını düşünürüm. 90 kuruş taban fiyat açıklanmasına rağmen nasıl bazı işletmecilerimizce sütün 65 kuruştan satın alınabildiğini düşünürüm.
Kimyasal ve mikrobiyolojik değerler açısından ilgili yasal mevzuata uygun olmayan çiğ sütü soğutan işletmeci olduğu halde, destek primini başkalarının nasıl almakta olduğunu düşünürüm.
Bir yıl boyunca ha bu ay açıklanacak, ha bu ay açıklanacak diyerek Kasım ayının sonuna geldiğimiz halde, hala daha açıklanmamış olan Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı’nın (KKYDP) ne zaman açıklanacağını düşünürüm.
Avrupa Birliği’nin doğrudan yatırım destek aracı olan ve 20+22=42 ilde uygulanan IPARD programının kaçıncı çağrıya çıktığını düşünürüm.
Bölgeler arasındaki kalkınmışlık seviyelerini azaltmak için faaliyet gösteren Kalkınma Ajanslarının vereceği hibe için önce projeleri kırptığını sonrada uygulanmasını istediğini, uygulandıktan sonra da hibe desteğini çözmek için analarımızdan emdiğimiz sütleri burunlarımızdan getirdiği için, ülkemizdeki burun sütü miktarının ne kadar olduğunu düşünürüm.
Akıl küpü okul sütü, ya da okul sütü akıl küpü projesinde 200 ml’lik bir kutuda nasıl fırtınalar çıkartılabildiğini ve çıkartılan bütün olumsuzluklara rağmen sütlerimizin nasıl ekşimediğini (asitlik değerinin artması-sütün kesilmesi) her şeye rağmen programın nasıl başarı ile uygulandığını düşünürüm.
Bir litre süt üzerinden emeği olan emeği olmayan her kesimin ve herkesin nasıl menfaat sağlayabildiğini düşünürüm.
Köy kahvelerinde oturarak bir bardak çayın bir litre sütten daha pahalı olduğunu söyleyen, gel hakkını arayalım bunun için asfalta çıkıp yolu traktörlerimizle kapatalım dendiğinden kahveden sıvışıp kaçan süt üreticilerimizin ne zaman haklarını arama cesareti gösterebileceğini düşünürüm.
Ahırda büyük ya da küçükbaş hayvanı olan köylülerimizin yem bitkisi yerine neden hala buğday ve ay çiçeği ektiğini, kendi ürettiği yem yerine hayvanlarına fabrika yemi verdiğini düşünürüm.
Trakya Bölgesi sütlerinin yüksek fiyatına rağmen neden nitelikli olmadığını düşünürüm
Her türlü yasağa rağmen özgürce büyük kentlerimizin sokaklarında satılabilen, kendisi beyaz olan içeriği beyaz olmayan sütlerimizin satışlarının nasıl ve ne zaman engelleneceğini düşünürüm.
Hastalıktan arî işletme statüsünde olan çiftliklerimizden elde edilen Çiğ Süt Tebliği kurallarına uygun olan çiğ sütlerimizin neden ambalajlanarak satılamadığını düşünürüm.
Her mikrofon uzatılan kişinin sektör uzmanıymış gibi ahkâm kesmesinin ne zaman sona ereceğini düşünürüm.
Gıda konusunda, özellikle süt ve süt ürünleri konusundaki bilgi kirliliğinin nasıl sona erdirileceğini, hangi otoriterinin bu konuda ombudsmanlık yapacağını düşünürüm.
Verdikleri taahhütlere rağmen neden hala işletmecilerimizin onay kodu almak için son ay olan Aralık ayını beklediklerini düşünürüm.
Et ve Balık Kurumu, Süt ve Et Kurumu oldu. Oldu da ne oldu? Şimdiye kadar elde var sıfır hem de kocaman sıfır. Sevindim önce şahsım adına sonra da sektör adına, artık süt sektörünün bir sahibi var diye. Ulusal Süt Konseyi’nin başaramadığını bu kurum başarır diye. Güzel ülkemin yedi coğrafi bölgesinde yedi ayrı süt fiyatı artık sona erer diye düşündüm.
Hâlâ da düşünüyorum…
Baktım düşünerek, şu anki düşünce gücümüz ile sorunlarımıza çözüm üretemiyoruz. Bu sorunları çıkartan zihniyet (hepimiz) değişmeli. Ön yargılarımızdan uzak yuvarlak bir masada (her kesimin eşit olduğu kimsenin bir köşe başını tutmadığı) buluşmalı sektörel sorunlarımızı çözmeliyiz. Biz çözemezsek dışarıdan birilerinin önerdiği çözümleri kabul etmek durumunda kalırız.
Yeni bir yıl geliyor, yeni yılda yeni başlangıçlar sektörümüzle olsun. Sütümüz ak kalsın.