11-14 Nisan tarihleri arasında Bodrum’da III. Uluslararası Peynir Festivali düzenlendi. Bu festival kapsamında 12 Nisan günü “Yerel mi, endüstriyel mi?” başlıklı bir panelde ülkemizde peynirin geleceği tartışıldı. Panelin konuşmacılarından birisi olmam istendiğinde konuyu hangi noktasından ele alıp irdelemem gerektiğini uzun bir süre düşündüm. Ardından panelin başlığındaki sorunun içerisinde yanıtının da yer aldığını gördüm.
Yerel ürünlerimizin endüstriyel bir kimliğe bürünmesi durumunda sihrinin bozulacağına dair bir ön yargının olduğunu gördüm. Endüstriyel sözcüğünün yalnızca büyük ölçekli işletmelerin tekelinde olduğunun düşünüldüğünü fark ettim. Konuyu kırsal kalkınma ve peynir ilişkisi üzerinden değerlendirmeye karar verdim.
Bir ülke düşünün ki dış satımının ilk 10 kalemi içerisinde peynir önemli bir yer tutsun. Aynı ülkede peynir ulusal bir gıda olarak algılansın. Yine aynı ülkede üniversiteler (örneğin Cork University) ve araştırma enstitüleri (Teagass Research Center) on yıllardır çalışmalarını bir peynirin geliştirilmesine adasın (Cheddar). Ve yine bir ülke düşünün ki büyüklü küçüklü birçok işletme o ulusal öneme sahip peyniri üretsin.
Bu ülke ürettiği peynirin yüzde 40’ını İngiltere’ye, geri kalanını da ABD ve Avrupa’ya satan İrlanda’dır. Yine küçük bir Fransız kasabası olan Roquefort (Rokfor) üretmekte olduğu Rokfor peyniri ile marka değeri yaratmayı becerebilmiştir. Benzer bir örnek Edam kasabası (Hollanda) için de verilebilir. Küçücük bir kasaba olan Edam da peynir temelli gelişmeyi başarabilmiş bir kasabadır. Bu örnekler şüphesiz artırılabilir.
Peki, ülkemizde neden benzer modeller oluşturulamasın? Örneğin; Zavotları ile ünlü Kars, Divle peyniri üretiminde uzmanlaşmış ailelerin ve işletmelerin yer aldığı Ayrancı kasabası (Karaman), Ezine peyniri ile ünlü Ezine-Ayvacık-Bayramiç üçlüsü neden bu özelliklerini bir marka değerine dönüştürme becerisine sahip olmasın?
Bu noktada peynir üretim bölgelerinin markalaşmasına ve dolayısıyla bu bölgelerin kalkınmasına katkı sağlayabilecek modellerin (ki birkaç örneği yukarıda sayıldı) hayata geçirilmesinin doğru bir seçenek olduğu düşüncesindeyim.
Turistlerin peynir yapım yerlerini görmek amacıyla Amsterdam’dan kalkıp Edam kasabasına gitmeleri, burada peynir satın almanın yanı sıra bu peynirin yapılışına tanıklık etmeleri ve peynir ile özdeşleşmiş hediyelik eşyaları satın almaları bizim için de bir örnek teşkil etmelidir. Bu ve benzeri modeller ile yerel peynir çeşitlerimizin gen kaynaklarının korunması ve zaten bilinen peynirciliğin bölgesel/yerel kalkınma için etkili bir araç haline dönüşmesi mümkün görülmektedir.
Bu tip bir modelin başarıya ulaşmasında öncelikle güçlü bir örgütlü yapının ortaya çıkması önemlidir. ABD’de Wisconsin eyaleti sütçülüğün ana ekonomik faaliyetler arasında yer aldığı bir bölgedir ve araba plakalarında “America’s Dairyland” (Amerika’nın sütçülük alanı) ifadesi yer almaktadır. Bu örnek geleneksel bir faaliyetin bölgesel ölçekte nasıl sahiplenilebileceğinin güzel bir örneğidir.