Büyükbaş hayvancılık sektörünün sorunlarına yönelik çözüm önerilerine devam etmek istiyorum.
9. Teşvik ve Desteklemelerin Uyumsuzluğu ve Tek Elden Yönetilememesi
Ülkemizde yeteri kadar hayvancılık işletmesi mevcuttur. Mevcut olanların bir kısmı bile aktif değilken, uygulanmakta olan yanlış politikalarla aktif olmayanlara her geçen gün yeni işletmeler eklenmektedir. Krizden dolayı kapanan hayvancılık işletmeleri müşteri bulamadıkları için damızlık hayvanlarını bile yok pahasına kesime sevk etmektedirler.
Bunların tekrar yerine konması ise ülkemiz adına ciddi maliyetlere neden olmaktadır. Üretimi her zaman gerektiğinde sübvansiyonlarla kârlı kılarak sürdürülebilirliği devlet olarak sağlamamız halinde, mevcut üreticiler önlerini görecekler ve yatırımlarını kendileri yaparak kapasitelerini arttıracaklardır. Böylece üretimi daha ucuza sürdürülebilir hale getireceklerdir.
Bu itibarla, hayvancılık konusunda, hiçbir tecrübe sahibi olmayan kişilere sağlanan bina, ekipman ve doğrudan hayvan alımının desteklenmesi yerine bizatihi üretimin desteklenmesinin çok daha uygun olacağı görüşündeyim.
Özellikle kriz dönemlerinde üreticinin zarar etmesini önleyecek sübvansiyon modellerinin geliştirilmesi ve mevcut işletmelerin koşullarının iyileştirilmesi şeklindeki desteklemeler, üretimi olumlu yönde etkileyecektir..
Ayrıca, tüm hayvancılık desteklemeleri tek elden (tek bir kurum tarafından) uygunluk kriterleri esas alınarak uygulama rehberleri kapsamında yapılmalıdır. Herkese açık şeffaf bir şekilde liyakatlı bürokratların ve uzmanların yönetiminde yapılmalıdır.
10. Yeteri Kadar Bilimsel Araştırma Yapılmaması
Ülkemizde bilimsel çalışmalara destek sağlayan kurumlar maalesef çok azdır. Tarım ve hayvancılıkla ilgili destek alınabilecek kurumlardan en önemlileri TAGEM, TÜBİTAK, KOSGEB’dir. Öncelikle kaba yem bitkisi üretimini artırmak amaçlı projelerin çoğaltılması gerekmektedir. Tarım Bakanlığına bağlı araştırma enstitüleri kesinlikle yeniden yapılandırılarak ülkemiz üretimine katkısı önemli ölçüde arttırılmalıdır.
Bilimsel çalışmalarda belirlenmiş olan ülke önceliklerinin esas alınarak Ar-Ge çalışmalarının buna göre planlanması ülkemizin kalkınması açısından son derece önemlidir. Bu konuda en büyük sorumluluk Tarım Bakanlığına bağlı araştırma kuruluşları ile üniversitelerimize düşmektedir. Dünyadaki gelişmeleri esas alarak tarım ve hayvancılıkta önemli Ar-Ge projelerini gerçekleştirmek zorundayız. Özellikle son yıllarda değişen meteoroloji şartları ile değişen beslenme ve gıda güvenliğinin ülkemizde sağlanmasına yönelik çalışmalar yapılmalıdır.
Sonuç ve Değerlendirme
Genel bir prensip olarak, cari açığı yüksek bir ülke olarak üretebileceğimiz hiçbir tarımsal ve hayvansal ürünü ithal etmemeliyiz. Ülkemizdeki üretim girdi maliyetlerinin yüksekliğinden yetiştiricilerimiz ve üreticilerimiz sorumlu değillerdir. Sanki suçlu onlarmış gibi ithalat sopasıyla yerli ve milli üretim yapan üreticilerimizin tarım ve hayvancılıktan el çektirilmesi ülkemize karşı düşmanlık besleyen tüm ülkelere büyük bir kozun verilmesi anlamına gelmektedir.
Üreticiye her koşulda kazandıran bir üretim sisteminin kurulması sadece hayvancılıkta değil tarımın diğer tüm alanlarında da sürdürülebilirliğin olmazsa olmazıdır. Bunun sağlanması için de Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde her alanda (büyükbaş hayvancılık, seracılık, su ürünleri vs.) konusunda uzman, saha tecrübesine sahip ve ülke çıkarlarını kendi çıkarlarının üstünde tutan milli bilinç sahibi kişilerden (üretici, sanayici, market sahibi, akademisyen, tüketici vb. ilgili tüm kişilerden) oluşan danışma kurullarının oluşturularak, hayvancılık ve diğer alanlardaki yapısal sorunlara yönelik çözüm önerilerini ortaya konmalıdır.
Ortak aklın ortaya koyduğu çözüm yollarının Milli Tarım Politikasını oluşturması durumunda, kökten çözümlerle ülkemizin mevcut piyasa koşullarını lehine çevirerek ithalatçı pozisyondan ihracatçı pozisyona hızla geçilmesi sağlanmış olacaktır.
Ancak belirlenecek bu politikalar ve planlar (projeler) en az 10 yıllık süreyi kapsayacak şekilde yapılmalıdır. Değişen bir bakan ya da bürokrat tarafından değiştirilemeyecek milli politikalar olarak uygulanmalıdır. Bunu başarmak için de öncelikle Tarım ve Orman Bakanlığı’nda ve STK’larda ciddi ve liyakata dayalı bir değişime hiç olmadığı kadar ihtiyaç duyulmaktadır.
Bu vesile ile en derin sevgi ve saygılarımı sunuyor, bereketli ve bol kazançlı günler diliyorum.