Süt üreticisi çiftçilerimizin uğradığı haksızlığı ve yaşadığı çaresizliği yazmak için bilgisayarın başına oturduğumda herkese ve her kesime sağduyulu ve vicdanlı olması, kısa vadeli kazançlar için geleceğimizi karartacak kararlardan bir an önce geri dönülmesi için çağrı yapmayı düşünüyordum.
Çiğ sütte yaşanan kriz öyle bir kördüğüm halini aldı ki, piyasanın düzenini sağlamak için destek, regülasyon, denetim, vergi ve ceza gibi yaptırım araçlarına sahip olan hükümet yetkilileri bile dikkate alınmıyor.
Tarım Bakanını dikkate almayanların benim çağrıma ancak daha önce yaptıkları gibi, “Harcadığın kağıda yazık!” diyerek tepki göstereceklerini bildiğimden çağrı yapmaktan vazgeçtim. Tarım Bakanı bile süt fiyatlarını düşürenlere “Yaptığınız ahlaki değil” demekten öteye gidemiyorsa benim yapacağım uyarıların ne hükmü olur?
KDV indirimi çiftçiye yansımadı
Tarım Bakanı Faruk Çelik, göreve başladığında ilk iş olarak çiğ süt primine yüzde 50 zam yaparak çiftçinin eline geçen parayı arttırmak istedi. Ancak sanayiciler aldıkları çiğ sütün fiyatını hemen aynı oranda düşürdüler. Daha sonra süt çiftçisinin maliyetlerinin yüzde 70’ini oluşturan yemdeki KDV önce yüzde 1’e indirildi, ardından da sıfırlandı.
Çoğu aynı zamanda yem sanayicisi olan süt endüstrisinin aktörleri vakit kaybetmeden KDV indirimi kadar yeme zam yapıverdiler. Tarım Bakanı şaşkındı, üreticiyi desteklemek için yaptığı hamleler anında boşa çıkarılıyordu.Süt sanayicileriyle toplantı yaparak fiyatları düşürmemeleri için ne istediklerini sorduğunda ise süt tozu desteklerinin artırılmasını istediler.
Sanayiciye verilen süt tozu desteğini hiç vakit kaybetmeden 3 bin liradan 4 bin 500 liraya çıkardı.Çiğ süt destekleme primini, yemdeki KDV’yi ve süt tozu desteğini cebine koyan sanayiciler yine de üretici fiyatlarını düşürdüler. Bununla da yetinmeyip çiftçiye ödenen kalite (soğuk zincir, yağ-protein) primlerini yarı yarıya azalttılar.
“Bu da mı gol değil!”
Tarım Bakanının her hamlesinin boşa çıkarıldığını gördükçe Sadri Alışık’ın hepimizin hafızasında yer eden filmindeki Ofsayt Osman karakteri gözümün önüne geldi. Filmin o acıklı mahkeme sahnesinde Ofsayt Osman hakime, “Bu da mı gol değil” diye soruyor ya… İşte o sahne bugünlerde aynen yaşanıyor, ofsayta düşürülen ise bu ülkenin Tarım Bakanı.
Bakan çiğ süt destekleme primini ve süt tozu desteğini arttırıyor, yemde KDV’yi sıfırlıyor. Fakat ne yapsa üretici için gole dönüşmüyor. Tabiri caizse elindeki kılıcı neye sallasa bir türlü istediği gibi kesmiyor. Öyle ki, Bakanın elindeki kılıç sanayiciye yontan nalıncı keseri olmuş. Bu durumun kendisi dahil kimse farkında değil.
Tarım Bakanının süt piyasasında yaşanan krizi dindirmek için kullanmadığı son bir silah kaldı. O da, Et ve Süt Kurumu aracılığıyla arz fazlası olduğu ileri sürülen sütü piyasadan çekip toza dönüştürmek. Ancak et piyasasına müdahale ederken kendi mezbahalarından ve dağıtım ağından yararlanan kurumun süte müdahale etmek için böyle bir altyapısı bulunmuyor.
Süte müdahale edildiği takdirde, Bakanın tüm hamlelerini boşa çıkaran sanayicilerin tesislerinden yararlanılması gerekiyor. Müdahale sistemi, kaynakları sanayiye aktarılacak şekilde kurulduğu için devletin piyasaya girerek müdahale etmesi de sorunu çözeceğe benzemiyor.Hayatımızda öyle anlar olur ki, durumu anlatmak için bir türlü uygun kelime bulamayız.
İşte böylesi durumlarda bir şarkının nağmesi veya bir şiirin mısrası yetişir imdadımıza. Süt sektöründe yaşanmakta olan kaosu anlatmak için de, “Kan ter içinde uykularından uyanıyorsan eğer her gece” diye başlayan şarkısıyla Sezen Aksu imdadımıza yetişiyor:
Eller günahkar,
Diller günahkar,
Dünya günahkar,
Masum değiliz hiç birimiz.
Kaostan çıkışın nasıl mümkün olacağının ipucunu da aynı şarkının şu sözleri bize gösteriyor:
Kendini kimsesiz ve erken unutulmuş hissediyorsan,
İçindeki çocuğa sarıl, sana insanı anlatır.