Türkiye’de sütün kalitesi ve üretimi hızla artıyor.
Kalitedeki artış sütümüze AB kapılarını açarken, üretimdeki artış ise ters teperek çiftçimizin kendisine doğrulttuğu “arz fazlası” silahına dönüşüyor.
Hükümetin hayvancılık desteklerini artırmasına rağmen üreticiler mutsuz, umutsuz ve çaresiz. Tükettiğimiz süt ürünleriyle birlikte onların kederini ve gözyaşını da sindiriyoruz. Çiğ süt referans fiyatını belirlemek için Ulusal Süt Konseyi’ndeki toplantılarda yaşananlar vicdan sahibi herkesin içini acıtacak cinsten.
Konsey’in tespit ettiği çiğ süt birim maliyeti 117 kuruş. Bu rakam süt çiftçisinin girdilerini karşılayabileceği rakam, üretimini sürdürebilmesi için ise ürününü belirlenen bu rakamın üzerinde bir fiyata satması lazım. Ancak üretici o kadar çaresiz, o kadar umutsuz ve o kadar güçsüz ki maliyetine satmayı kar sayacak kadar. Üreticilerin en büyük örgütü Süt Üreticileri Merkez Birliği’nin Genel Başkanı Ali Koyuncu, maliyet fiyatı olan 117 kuruşa razı olduklarını söylüyor.
Sanayici temsilcileri 117 kuruşu kabul etmeyince Ali Koyuncu, Konseye süt-yem paritesinin 1,3 olması teklifi ni götürdüklerini söylüyor. Koyuncu, AB ve ABD’deki gibi “Olması gereken 1,5’tur ama biz pariteyi 1,3 olarak belirledik, sattığımız bir litre sütle 1,3 kilo yem bari alabilelim” diyor. Pazarlıkta paritede de indirim önerilmesine rağmen süt sanayicilerinin Konsey’deki temsilcisi ve Konsey Başkanı olan Harun Çallı, “Biz buraya fiyat konuşmaya gelmedik” diyor.
Sanayicilerin de kabul ettiği 117 kuruş maliyet rakamına rağmen üreticiye teklif edilen son fiyat ise 88-90 kuruş oluyor. Konsey geçtiğimiz dönemde de çiğ süt maliyetini 1,30 lira olarak tespit etmiş ancak fiyatı 90 kuruş olarak açıklamıştı. Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı ve Akil Adam Şemsi Bayraktar bütün bu yaşananlara, “Maliyetinizi biliyoruz ama biz kazanacağımız paraya bakarızın itirafıdır” sözleriyle tepki gösterdi.
Süt üretiminde küresel bir daralma yaşanıyor, kuraklıklar ve talebin artması nedeniyle süt fiyatları hızla yükseliyor. Dünyada süt üretimi azalırken Türkiye’de artıyor. Dünyada süt fiyatları artarken bizde geriliyor. Dünyada üretimin azalmasıyla ortaya çıkan yeni fırsatlara odaklanmamız gerekirken biz hala üreticiyi sömürmek üzerine yaratıcı yöntemler peşindeyiz. Şemsi Bayraktar’ın dediği gibi ‘büyük hedefl ere, küçük hesaplarla’ ulaşılamaz. Sanayicilerin şapkalarını önlerine koyarak anlık değil, uzun vadeli düşünmeleri gerekiyor.
Girmeye çalıştığımız AB’de hayvanlar için refah koşulları sağlamayanlara çok ağır yaptırımlar uygulanıyor. Bizdeki piyasa düzeni bırakın hayvanları, üretici refahı kavramına bile bir milyon ışık yılı uzaklıkta. Sürekli borç sarmalı içerisinde yaşamak zorunda bırakılan süt üreticisi bu işi daha ne kadar sürdürebilir. Bir tarafın sürekli sömürüldüğü şekilde bu iş nereye varabilir. Hâlbuki kazancın paylaşıldığı bir iş ortaklığı şeklinde piyasa düzeni oluşturulmalı.
2008 yılında yaşanan krizin yaraları henüz kapanmamışken, benzer bir kriz vatandaşın vergilerinden hayvancılığa aktarılan milyarlarca liranın boşa gitmesine neden olabilir, açacağı sosyal yaralar da cabası. Bu gelişmeler üzerine gözler Tarım Bakanı Mehdi Eker’i ararken Eker, bir haftalık Çin gezisine çıktı.
Çocuklarımızın içtiği süte çiftçimizin kederi ve gözyaşı karışmış durumda. Çok geç olmadan vicdan sahibi ve duyarlı herkesin bu drama dur demesi gerekiyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Tarım Bakanı Mehdi Eker başta olmak üzere tüm yetkililer, ilgililer ve tüketiciler bu soruna daha fazla seyirci kalmamalı. Güneydoğu sorununda olduğu gibi kangrenleşen bu konuda akil adamlar görevlendirilerek sütte barış ve adalet bir an önce sağlanmalı.