Süt sektöründe istikrar ve sağlıklı büyüme için örgütlenmeden kaynaklanan sorunlar çözüme kavuşturulmalı. Süt sektörünün sanayici kesiminin iki örgütü var. Bunlardan biri 1976’da kurulan SETBİR, diğeri ise Ülker’in öncülüğünde iki yıl önce kurulan ve kısa sürede güçlü bir konum elde eden ASÜD. Bu iki örgütün temsil etmediği yüzlerce orta ve küçük ölçekli mandıra var.
Süt endüstrisi, sütü hammadde olarak işleyenler kendi aralarında ortak bir çatıda maalesef bir araya gelemiyorlar.
Her şeye rağmen süt sanayicileri SETBİR ve ASÜD ile piyasanın belirlenmesinde baskı grubu olarak etkili olabiliyorlar. Hükümet ve ilgili bakanlık üzerinde nüfuzasahipler. Buna karşın üretici örgütleri henüz böyle bir güce ulaşmış değiller.
Üreticilerin piyasada denge unsuru olabilmeleri için örgütlü bir güce dönüşmeleri gerekiyor. Üretici örgütlerinin güçlü olması piyasada istikrarı sağlamak için sanayicinin de lehine olacaktır. Gelişmiş pazarlardaki uygulamalar bu duruma iyi bir örnektir. Sadece yasal düzenlemelerle süt piyasasında fiyat istikrarı sağlanamaz. Herkes ürettiğinin karşılığını alırsa sektör ancak rekabete açık hale gelebilir.
Örgütlenmedeki sorunlar, süt sektörünün gelişmesini engelliyor. Sanayiciler üreticilere karşı nispeten daha örgütlü. Ancak ürününü pazarlarken perakende sektörüne ve market zincirlerine karşı zayıf kalıyorlar.
Marketler Yasası başta olmak üzere birçok konuda etkili lobi yapamıyorlar. Marketlerde ciddi raf bedelleri ödeyerek yer alabiliyorlar. Geçtiğimiz yıllarda Sütaş ile Migros arasında yaşananlar bunun en iyi örneğidir. Süt sanayicileri tek bir çatı altında güçlü bir yapıya kavuşmalı, perakende pazarında etkin olmalı, kazançlarının önemli kısmını zincir marketlere bırakmak zorunda kalmamalı.
Böylece üreticiler üzerindeki çiğ süt fiyatlarına yönelik baskı biraz azalabilir.
Üretici kesimdeki örgütlenme ise parçalı bir yapıya sahip. Sanayiye hammadde olarak çiğ süt sağlayan üreticiler Köy-Koop, Haykoop, Süt Üretici Birlikleri ve Damızlık Sığır Yetiştirici Birlikleri bünyesinde örgütlenmiş durumdalar.
Üreticilerin önemli bir çoğunluğu da birden fazla örgüte üye olmak zorunda kalmış. Hayvanlarının kaydı ve ıslahı için damızlık birliğine, süt kaydı ve destekleri için süt birliğine, sütünü satmak için kooperatiflere üye olmak zorunda bırakılmış. Her bir örgüte de üyelik aidatı ödüyor. Bir süt üreticisinin aynı zamanda besicilik yaptığını, tarla, bağ ve bahçesiyle bitkisel üretimde de bulunduğunu varsayarsak bir yılda tarımsal örgütlere ödediği aidatlar bin lirayı bulabiliyor.
Nüfusumuzun halen üçte biri kırsal alanda yaşıyor. Tarımın, GSYH içindeki payı yüzde 9’larda. Tarımla uğraşan nüfusun iktisaden faal toplam nüfus içindeki payı ise yüzde 23. Tarımsal örgütlere üye 11 milyonun üzerinde üretici var. Bunların içerisinde hayvancılıkla uğraşan ve süt üretenler önemli yer tutuyor.
Ancak süt üretici örgütleri siyaset, bürokrasi ve medya tarafından yeterince ciddiye alınmıyor.
Üretici örgütleri sen ben kavgasından başını kaldırıp asıl sorunlara eğilemiyorlar. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı örgütler arasında görev dağılımı yaparak mevcut örgütleri ihtisas örgütlerine dönüştürmeli. Mevcut örgütlerin de içinde yer aldığı güçlü bir çatı örgütü oluşturmalı. Süt Konseyi ve Kırmızı Et Konseyi gibi hayvansal ürün konseyleri de bu çatı altında toplanmalı. Bitkisel üretim de aynı şekilde yeniden yapılanmalı.
Geleceğimiz, üretimin sürdürülebilirliği, AB’ye uyumda sağlıklı yol alabilmek ve süt – et krizlerinin bir daha yaşanmaması için örgütlenmeden kaynaklanan sorunlar bir an önce çözüme kavuşturularak süt sektörünün ufku açılmalı. Ancak bu şekilde sektörün gündemi iyi tarım, üretici refahı, ihracat, inovasyon olabilir.