Sütte kazanan kim?

Süt sektöründe üreticisinden tüketicisine değin uzanan zincirde çok sayıda aktör vardır. Ancak zincirin halkaları içinde en mağdurları, süt üreticisi ile tüketicisidir. Süt üreticisinin dramı konusunda da yetkililer sürekli gözyaşı dökerler, ancak bir türlü çıkış yolu bulunmaz. Konu çözümsüzlüğe mahkûm edilmiş gibidir.

Bir anımsatma yapalım ve bir yetkilinin 7 Temmuz 2015 tarihli bir gazete haberindeki açıklamasına bakalım:

“Üretici mağdur. Kazananlar yine fabrikalarına fabrika katan ‘sanayiciler’ ile marketler zincirine yeni bir halka daha katmayı düşünen ‘marketler’; kaybeden ise üreticidir. Burada yem fabrikalarını da unutmamak lazım…

Döviz kurundaki en ufak bir değişim, üretici süt fiyatlarına yapılan en ufak bir zam, verilen en ufak bir destek, en kısa zamanda ‘yemde zam’ olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ne yazık ki şu an, girdisini kontrol edemezken, sabitleyemezken, sattığı ürününün fiyatı bir yıldır sabitlenmiş ve bunu daha da ileri götürmek isteyen birkaç sanayici grubunun karşısında mağdur olmuş yüzbinlerce süt üreticisi vardır.

Devlet, ‘serbest piyasa ekonomisi’ denilerek bu yaşananlara tarafsız ve sessiz kalmamalıdır. Çünkü piyasa; fabrikalarına fabrika katan, zincirlerine yeni halkalar eklemek isteyen üç-beş tüccarın elinde oyuncak olmuştur. Özellikle de sanayiciler, marketler ve yem sanayicileri karlarından başka bir şey düşünmezken, yüzbinlerce üreticinin sessiz kalmasını beklemek abesle iştigaldir.”..

Ve eklemiş:

“Devletten beklentimiz, 3-5 sanayicinin insafına terkedilmiş milyonlarca üretici ve ailesinin korunması, piyasaya müdahale edilmesidir. Böylece; milletin vergileriyle bizlere verilen desteklerle yaptığımız yatırımlar korunacak, özetle süt hayvancılığının geleceği koruma altına alınacaktır….

Her şeyden önemlisi üreticinin güçlü bir ekonomik örgütü yoktur, satmadığında ürününü alacak, üreticiyi sanayicinin insafına terk etmeyecek bir müdahale mekanizması yoktur. Dolayısıyla üreticilerin şu an itibariyle ‘Ürünümü satmıyorum’ deme lüksü yoktur.

Sanayiciler aynı zamanda şu an yaşanan hükümet belirsizliğinden faydalanmaya çalışmakta, bu belirsizlikte ‘Fiyatı böyle ne kadar götürebilirsek götürelim, diyorlar” demiş. Aynı yetkili,17 Eylül 2017 tarihli gazete haberlerinde de, “Markette 3 liranın altına düşmeyen sütün üreticiden 1 lira 14 kuruşa satın alındığına” değinmiş. Yine 17 Eylül 2017 tarihli bir başka habere göre bir başka yetkili de: “Süt fiyatlarında yapılan sözde zammın kabul edilebilir bir seviyeye getirilmesi için Ulusal Süt Konseyi’nin acil toplantısını istedik. Fakat bazı sanayicilerin bu toplantı çağrısı için ‘görmedim, duymadım, bilmiyorum’ dediklerini” söylemiş.

Meraklısı için açıklayalım. 7 Temmuz 2015 ve 17 Eylül 2017 tarihli açıklamaları yapan üreticiden yana bir bilimci ya da kişiler değil. Birinci açıklama, Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar’a ait. İkinci açıklamayı da Türkiye Süt Üreticileri Merkez Birliği Genel Başkanı Tevfik Keskin yapmış.

Ulusal Süt Konseyi de, 1 Ağustos 2017 tarihinden itibaren 1.21 TL olan çiğ süt referans fiyatını 1.30 lira olarak belirlenmiş. Ancak Konsey aynı zamanda sütün yağ oranında çıtayı yükseltmiş. Yüzde 3.5 yağ oranının arandığı sütte, yeni fiyatlandırmadan sonra bu oran yüzde 3.6’ya çıkartılınca,1.30 lira üreticinin cebine girememiş ve yine ayazda kalmış. Öyle bir ayazda kalmış ki,üreticinin eline geçen para ortalama 1 lira 14 kuruşu geçememiş. Bunu ben söylemiyorum, Şemsi Bayraktar söylüyor.

Süt üreticisi için çıkış yolları ne?

Şimdi yıllardır sızlanır dururuz. Sonuçları söyleriz. Neden-sonuç ilişkisi kurmayı bilmeyiz ya da kurmak istemeyiz ve de timsah gözyaşları dökeriz. Bu konuda açık olmalı ve taraf seçilmeli. Tartışmaya ya da anlatmaya hazırım.

Benim önerilerim şunlar:

  1. Yapılması gereken ilk iş, piyasa fiyatıyla üreticinin maliyetleri arasındaki fark kadar süt primleri verilmesidir. Ancak salt prime bağlamak çözüm değil.Destek ne kadar artarsa sanayici de o oranda fiyat düşürüyor. Fiyat belirlenirken bu destekler düşüldüğü için üreticiye pek yansımıyor.
  2. Et ve Süt Kurumu, mevzuat ve organizasyonla ilgili çalışmalarını hızlı tamamlayarak piyasadan süt çekmelidir.
  3. Temelde çözüm,üreticilerin kooperatifleşerek sanayileşmesidir. Bu bağlamda Kooperatif yasaları,tek bir yasaya indirgenmelidir.
  4. Tarımsal amaçlı kooperatiflere gelir için Çiftçi Kayıt Belgesi verme hakkı verilmeli, pazarladığı ürünlerde KDV yüzde 1’e düşürülmeli ve en az 10 yıl süreyle Üst birlikleri olan birim kooperatiflere kurumlar vergisi muafiyeti sağlanmalıdır.
  5. Tarımsal Kooperatif örgütlenme ile ilgili tek bir bakanlık sorumlu olmalıdır ve tek bir ürüne dayalı tarımsal kooperatifleşme olmamalıdır.
  6. Kooperatiflere finans sağlayacak bir Kooperatifçilik Bankası Kurulmalıdır
  7. Tarımsal amaçlı kooperatifler ilçe ya da büyük belde/köy temelinde örgütlenmelidir.

Yineleyelim. Temelde çözüm,üreticilerin kooperatifleşerek sanayileşmesidir. Üretici aynı zamanda sanayici olmalı ve de kendi ürettiği ve katma değer kazandırdığı süt ürünlerini kendi pazarlamalı. Şimdi bu öneri, kimilerine garip ya da imkansız hatta saçma gelebilir.

Derler ki; ”Üretici üretsin, sanayiciye satsın, o da marketlere pazarlasın. Sistem böyle kurulmuş, böyle devam edecek. Eski köye yeni adet istemeyiz.”

Ancak “Eski köye yeni âdet çıkarmak zamanı” artık gelmiştir.

>> Mustafa Kaymakçı

Prof. Dr., Ege Üniversitesi Ziraat Fak. E. Öğretim Üyesi, Mahmut Türkmenoğlu Kooperatifçilik Vakfı Başkanı. Uzun süre İzmir İli Çiftçi Örgütleri Güçbirliği Platformu Sözcülüğü yaptı. Koyun ve keçi yetiştiriciliği ile üreme konularında çok sayıda araştırması ve makalesi var. Suni Tohumlama, Koyunlarda Döl Verimi, Zootekni Uygulamaları, Üreme Biyolojisi, Koyun / Keçi / Süt Keçisi Yetiştiriciliği konularında yayınlanmış kitapları bulunuyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.