TÜİK verilerine göre, 2012 yılı Ocak-Kasım döneminde 2 milyar 165 milyon liralık canlı hayvan, 861 milyon 868 bin liralık et ve et ürünleri olmak üzere toplam 3 milyar 27 milyon liralık ithalat yapıldı. Bu yetmedi, saman bile ithal edildi. Saman fiyatları yüzde 300, yonca fiyatları yüzde 100’ün üstünde bir artış gösterdi. Ortaya çıkan bu olumsuzluğun iç ve dış birçok nedeni var.
İthalatın sürekli duruma gelmesi nereden kaynaklanıyor?
Açıkça görmek ve söylemek gerekiyor. İthalatın sürekli duruma gelmesi, 1980’li yılardan beri uygulanan dışa bağımlı yeni-liberal politikalardan kaynaklanıyor. Yaşanmakta olan krizin son tetikleyicisi ise, 2008–2009 da yağsız süt tozlarının doğrudan ya da dolaylı buzağı maması olarak ithal edilmesi oldu. Sanayici bunlara yönelince çiğ süt fi yatları 35-40 kuruşa düştü ve 1 milyona yakın anaç inek kasaba gitti. Anaçların kasaba gitmesi 2 milyon ton süt kaybına ve 900 bin buzağı kaybına neden oldu. Bir başka deyişle kasaplık olacak yaklaşık 400-450 bin civarında erkek besi danası piyasaya giremedi.
Sığır ve piyasaya girmesi beklenen kasaplık dana sayısındaki ani düşüş, et açığını tetikledi. Bununla birlikte et açığının oluşmasında, koyun ve keçinin neredeyse yarı yarıya azalması da ana etmenlerden biri oldu. Özetle kırmızı et fiyatının artışının temel nedeni Türkiye’de koyun, keçi ve sığır sayısının hızla azalmasına bağlı üretim düşüklüğüdür. Hayvan varlığındaki erozyon durdurulmadıkça, sorun büyüyerek devam edecektir. Gerçekten de kırmızı et piyasasının daraldığı bir dönemde fiyat artışı olması ülkenin üretim gücünün iyice düştüğünü göstermektedir.
Türkiye’de toplumu ikna ederek ithalat ister duruma getirmek için, sıklıkla AB ülkelerinde 2-3 dolar ya da avro olan etin Türkiye’de 30-40 TL olduğu belirtilmektedir. Bu bilgiler doğru değildir. İngiltere’de but eti 12,5 pounda (29 TL), bonfile de 28 pounda (64 TL) satılmaktadır. Fransa’da antrkot 18,6 avro/kg (36,5 TL/kg), kıyma da 8,71 avro/kg (17,1 TL/kg)’dır. EBK’ da ise bonfile 34.90 TL, dana pirzola 26,90 TL, kıyma da 18 TL’ye tüketiciye ulaştırılmaktadır.
Üstelik tarım ürünlerinde ülkeler arasındaki fiyat karşılaştırılması, sadece ürünlerin pazar fi yatı açısından değil, bitkisel ve hayvansal üretimin temel girdileri ve ürünlerin değerlendirilmesi açısından da yapılmalıdır. Bunlar dikkate alınmaksızın yapılan karşılaştırmalar, sağlıklı olmayacaktır.
Türkiye hayvan yetiştiricisi, temelde para kazanamadığı için hayvan yetiştiriciliğinden uzaklaşmaktadır. Örneğin, Türkiye’de yem ve mazot fi yatları, AB/ABD’ye göre oldukça yüksektir. Diğer yandan yetiştiricilerin ürettiği ürünlerin katma değeri de örgütsüzlüğü nedeniyle aracı, sanayici ve son dönemlerde organize gıda sektöründe rol olan tekelci firmalara gitmektedir.
Türkiye’de canlı hayvan ve karkas et ithalatının yarattığı sorunlar, bilinmektedir. Geçmişte yapılan ithalat bir kenara bırakılsa bile, 1995 ve 1996 yıllarını arasında da yaklaşık 125 bin baş gebe düve, 470 bin baş kasaplık sığır ve 50 bin ton et ithal edilmiştir. Bu süreçte çok sayıda yetiştirici iflas etmiş ve hayvansal üretimden çekilmiştir. Benzer olumsuzluklar, daha şiddetli olarak, 2010 ve 2011 yıllarında da ortaya çıkmıştır. Yetiştiricinin iflas etmesi,2013 yılında da devam edecektir.
Canlı hayvan ve karkas et ithalatı niçin sakıncalı?
Birincisi; ithalatın, sığır daha doğrusu bütün hayvan yetiştiriciliğini olumsuz olarak etkiliyor olmasıdır. Başlangıçta, ithal ile iç piyasada hayvan ve hayvansal ürün fi yatları aşağıya çekilecek deniliyor. Ancak iç piyasada fi yatlar düşünce hayvan yetiştiricisi hayvanlarını satmak zorunda bırakılıyor. Hayvan azalınca fi yatlar biraz yükseliyor ve hayvan yetiştiriciliği, özellikle son olarak yapıldığı gibi kimileri sıfır faizli kredilerle özendiriliyor. Bu kez içerdeki hayvan sayısı yetmeyince ithalat kapıları açılıyor, daha doğrusu zorlanıyor. Böylelikle yaratılan istikrarsızlık, hayvan yetiştiricilerini zor durumda bırakıyor. Bir başka deyişle ‘Onlar Ortak, Biz Pazar’ oluyoruz.
İkincisi ise; ithal edilen ve edilecek hayvanlar ile karkas et ve dondurulmuş etlerin Deli İnek Hastalığı (BSE) ve diğer hastalıklar açısında bulaşık olma olasılığının çok yüksek olmasıdır. Özetle; ithalat kesinlikle çözüm değildir. Yapılmakta olan ithalat şimdiye değin olduğu gibi hayvancılığı olumsuz etkilemektedir. Çünkü yapılan her ithalatta yetiştiriciler fakirleşiyor, hayvan sayısı azalıyor ve hayvansal üretimimiz düşüyor. İthalat, ithalat lobisine ve AB/ABD’li tekelci firmalara yarıyor. Onlar zenginleşiyor, biz fakirleşiyoruz. Bir başka deyişle Fakir Türk Çiftçisi, Zengin Batı Çiftçisi’ne yardım ediyor. Üstelik ithalat, hayvan ve insan sağlığını da önemli ölçüde tehdit ediyor.