Dünya süt ürünleri ihracatının yüzde 30’unu gerçekleştiren Yeni Zelanda’nın bu başarısının arkasında 30 yıl önce tarım ve hayvancılıkta tüm teşvikleri kaldırması yatıyor. Yeni Zelanda’nın tarımsal dış ticaretten sorumlu yetkilileriyle Yeni Zelanda süt sektörünü ve türkiye ile işbirliği olanaklarını konuştuk.
Süt ürünleri ihracatı ve küçükbaş hayvancılıkta dünyanın önde gelen ülkelerinden Yeni Zelanda’nın Tarımsal Ticaret Özel Temsilcisi Mike Peterson ile Ticaret ve Kalkınma Ajansı Tarım ve Hayvancılık Sektörü Uzmanı Paul Vaughan bir dizi temaslarda bulunmak üzere Türkiye’ye geldi.
Yeni Zelanda’nın tarımsal dış ticaretten sorumlu üst düzey yetkilileri Peterson ve Vaughan Türkiye ile ilişkilerin geliştirilmesi amacıyla Tarım ve Ekonomi Bakanlıkları ile sektörel örgütleri ve çiftlikleri ziyaret ettiler. İkili temaslarda süt, kırmızı et ve yün gibi tarımsal üretim alanlarında işbirliği olanakları ve tarımsal kalkınma yaklaşımları ele alındı.
Özellikle süt ve et sektörlerine yönelik işbirliğine odaklanan Peterson ve Vaughan 13 Mart Pazar günü Wyndham Grand Levent Otel’de Genel Yayın Yönetmenimiz İbrahim Gümüş ile bir araya gelerek Türkiye temasları hakkında Süt Dünyası’na özel açıklamalarda bulundular.
Görüşmede Yeni Zelanda’nın Türkiye Büyükelçisi Jonathan Curr ile Ticaret ve Kalkınma Ajansı Türkiye Müdürü Gökşin Duman da hazır bulundu.
Türkiye ziyaretinizin amacı hakkında bilgi verir misiniz?
Mike Peterson: Bu benim Türkiye’ye ilk ziyaretim, öncelikli amacımız hayvancılık sektörüyle ilişkilerimizi geliştirmek. Yeni Zelanda olarak Asya Pasifik’teki (Çin ve Uzak Doğu ülkeleri) büyüme nedeni ile o bölgeyi en önemli pazar olarak gördük ve oraya fokuslandık. Tarihi bağlarımıza rağmen Türkiye ile şu ana kadar yeterince ilgilenemedik. Türkiye ile ticari ve ekonomik ilişkilerimizi geliştirmek için buradayız.
Paul Vaughan: Amacımız teknolojimizi ve tecrübemizi Türkiye ile nasıl paylaşabileceğimizi görmek. Buraya İngiltere ve İrlanda’dan yeni geldim. Oralarda ülkemizdekine benzeyen hayvan genetiği ve hayvanların serbestçe gezdiği elektrikli teller ve çitlerle çevrili mera sistemi var. Türkiye’de buna uygun meraların olmadığını biliyorum. Ancak Türkiye’de hayvan tartıları, süt sağma makineleri ve dijital süt ölçerler gibi teknolojik ürünlerimiz kullanılarak süt verimi ve kalitesi artırılabilir. Örneğin dünyada ilk dijital süt ölçerler Yeni Zelanda’da üretilmiştir. Bu çerçevede hangi ürün ve hizmetlerimizi Türkiye’de yaygınlaştırabileceğimizi anlamak istiyoruz.
Dünyada süt fiyatlarından ciddi bir düşüş yaşanıyor. Ziyaretinizin zamanlamasının bu sıcak gündem ile bir bağlantısı var mı?
Mike Peterson: Bütün dünyada özellikle süt ürünlerinde fiyatlar inanılmaz ölçüde düşüyor. Dolayısıyla Türkiye’de bu durumdan etkileniyor. Bizim ziyaretimizin bu gündem ile herhangi bir alakası yok. Biz Yeni Zelanda olarak dünya süt ürünleri üretiminin sadece yüzde 3’ünü gerçekleştiriyoruz. Ancak dünyada ticareti yapılan süt ürünlerinin yüzde 30’unu ihraç ediyoruz. İhracatımızın en büyük kalemlerinden biri de süt ve süt ürünleri olduğundan dünyadaki gelişmeler bizi yakından ilgilendiriyor.
Dış ticaretinizde odak noktanız canlı hayvan mı, yoksa hayvansal ürünler mi?
Mike Peterson: Canlı hayvan ihraç etmek üzere hayvan üretimine fokuslanmış bir ülke değiliz. Mümkün olduğunca yüksek kalitede süt üretimine yönelik hayvan besliyoruz. Dolayısıyla canlı hayvan şu andaki önemli gündem maddelerimizden biri değil. Odak noktamız canlı hayvan değil hayvansal ürünler ticaretidir.
Türkiye hayvancılık ve süt sektörü Yeni Zelanda’dan nasıl gözüküyor?
Mike Peterson: Öncelikle ziyaret hedeflerimizden biri zaten Türkiye’de tarım ve hayvancılık ve süt ürünleri sektöründe neler olup bittiğini yakından görüp gözlemlemek. Türkiye’deki gelişmeleri çok yakından takip ediyoruz. Bu sektörlere giren kurumsal yatırımcı sayısının giderek arttığının farkındayız. Yeni Zelanda ile Türkiye arasında serbest ticaret anlaşması imzalanmasına ilişkin bazı görüşler iki yıl önce gündeme geldi. Ancak bu konuda herhangi bir gelişme olmadı. Türkiye’de kurulan yeni hükümetin bu konuda bir isteğinin olup olmadığını görmek istiyoruz.
Yakında Yeni Zelanda ile Avrupa Birliği arasında serbest ticaret anlaşması müzakereleri başlayacak. Biz bu aşamada o müzakereleri yürütürken Türkiye ile mevcut durumumuzun nereye gideceğini görmek istiyoruz. Yani doğrudan Türkiye ile serbest ticaret anlaşmaları müzakerelerine başlayalım demiyoruz. Türkiye ile AB arasında gümrük birliği anlaşması var. AB ile serbest ticaret anlaşması müzakerelerine başlamadan Türkiye ile ortak neler yapabileceğimizi görmek istiyoruz.
Ben Yeni Zelanda hükümetinin Özel Tarım ve Hayvancılık Ticaret Temsilcisiyim. Diğer ülkere giderken, siz şunu şöyle yapmalısınız bunu böyle yapmalısınız demek üzere bulunmuyorum. Ancak biz Yeni Zelanda olarak geçtiğimiz 30 yıl içinde süt ve et sektörlerinde diğer ülkelerin de faydalanabileceği şeyler öğrendik. Sanayimiz o ölçüde gelişti, dolayısıyla biz bu tecrübemizi Türkiye ile paylaşabileceğimizi düşünüyoruz. Asla Türkiye’ye ders vermek gibi bir yaklaşımımız olamaz.
Yeni Zelanda’nın dış ticaretinde hayvansal ürünlerin (et, süt, yün vb) payı nedir?
Mike Peterson: Gayrisafi milli hasılamızın yüzde 12’si tarımdan geliyor, rakamsal olarak Türkiye’ye benziyor. Ama Yeni Zelanda Türkiye’ye göre daha küçük bir ülke. Toplam 20 milyar euroluk ihracat yapıyoruz, bu ihracatın yarısı, yani yüzde 50’si tarımsal ürünlerden kaynaklanıyor. Süt ve tarımsal ürün ihracatında en büyük ticaret partnerlerimiz Avusturalya ve Çin. Bazen Avusturalya bazen Çin birinci oluyor. Şu anda süt ürünlerinde Çin en büyük ticaret partnerimiz, kırmızı ette ise bir numaralı ticaret partnerimiz Amerika.
Yeni Zelanda koyunculukta çok iyi bir noktada. Türkiye’yi küçükbaş hayvancılıkta nasıl görüyorsunuz?
Mike Peterson: Altı saatir Türkiye’deyim. Türkiye ile ilgili fazla birşey söyleyecek durumda değilim. Ama ihracatçılarımız bu konuda önemli fırsatlar görüyorlar. Koyun eti ürünlerimizin çoğunu Avrupa pazarına satıyoruz. Türkiye’ye hayvansal ürünler satmak amacıyla da gelmedik aslında. Bizim amacımız süt ve et sektörlerinde firmalarımız nasıl işbirliği yapabilir sorusunun cevabını bulmak. İşbirliği olanakları arasında bilgi ve teknoloji transferi, üçüncü ülkelere Türkiye üzerinden ihracat yapmak, Türk et ve süt ürünleri sektörünün verim ve kalitesini artırmaya yönelik işbirliği ve yeni teknolojilerinin geliştirilmesi bulunuyor. Çünkü Yeni Zelanda’da ilk kez üretilmiş bir çok teknolojik ürün var. Dünya et ve süt sektörlerinde kullanılan bu teknolojiler Türkiye’nin gelişmesine katkıda bulunabilir.
Gördüğüm kadarıyla Türkiye ile Yeni Zelanda arasındaki ekonomik ve teknolojik alandaki işbirliği yeterli düzeyde değil. İki ülke arasındaki işbirliğinde eksik parça nedir sizce?
Jonathan Curr: Evet haklısınız, Türkiye ile Yeni Zelanda arasındaki toplam ticaret kapasitesi potansiyelinin çok altında. Türkiye Yeni Zelanda için 39’uncu sırada. 2015’te iki ülke arasında sadece 290 milyon Yeni Zelanda Doları kadar bir ticaret gerçekleşti. Türkiye’ye ihracatımız 120 milyon dolar, Türkiye’den ithalatımız ise 170 milyon dolar. İhracatımızın bir kısmını tereyağı, süt proteinleri ve deri gibi çeşitli hayvansal ürünler oluşturuyor. Yeni Zelanda’nın dış ticarette güçlü olduğu et ve süt ürünlerine Türkiye’nin yüksek gümrük vergileri uygulaması nedeniyle daha yaratıcı çözümler geliştirmemiz gerekiyor.
Tarım ve hayvancılıkta İki ülke arasındaki ilişkileri geliştirmemiz için ortak yatırımların yapılması gibi düşüncelerimiz var. Tarım ve hayvancılık ürünleri başta olmak üzere iki ülke arasındaki dış ticaretin arttırılmasına yönelik bir takım çalışmalarımız var.
Özellikle son yıllarda bütün ülkelerin gündeminde en üst sıralarda yer alan gıda güvenliği konusunda Yeni Zelanda iyi bir noktada. Bu konudaki birikim ve tecrübemizi Türkiye ile paylaşmak istiyoruz. Bu alanda büyük bir potansiyel olduğunu düşünüyoruz.
Mike Peterson: Büyükelçimiz haklı, tarım ve hayvancılık ürünlerinde dış ticaretin artmasının önündeki engellerden biri yüksek gümrük vergileridir. Eskiden bir ülkeden bir ülkeye mal ihraç etmek veya ithal etmek ülkeyle ekonomik ilişkilerin en önemli kalemiydi. Ancak artık böyle bir dünyada değiliz. Dünyada çok daha farklı katma değer zincirleri oluştu, dış ticaret ikili ilişkilerin çok küçük bir bölümünü oluşturuyor. Örneğin Avrupalı süt üreticileri bize bazı süt ürünlerini gönderiyorlar, biz bunları Yeni Zelanda’da işleyerek Asya ülkelerine satıyoruz. Sadece Yeni Zelanda geleneksel ürünlerini ihraç etmiyoruz. Hem diğer ülkeler bize süt ürünleri gönderebiliyorlar hem de bizden alıp kendi ülkelerinde işleyip üçüncü bir pazara satabiliyorlar. Dolayısıyla artık pazarda çok fazla değişken var ve firmalar değer katabilecekleri alanları bulup bir araya getirerek üçüncü ülkelerde neler yapabileceklerinin yollarını arıyorlar.
Yeni Zelanda ile serbest ticaret anlaşmasının imzalanması için Avrupa Birliği içinde lehimize en fazla lobicilik yapan kurumların başında Avrupa’daki süt işleme fabrikaları geliyor. Çünkü gümrük vergileri ne kadar düşerse onların yapabilecekleri ortak projeler artacak. Türkiye’nin de bunun dışında olduğunu sanmıyorum.
Türkiye geleneksel yöntemlerden modern yöntemlere geçişini son dönemde hızlandırdı. Yeni Zelanda ile işbirliğinde bu durum bir handikap oluşturuyor mu?
Mike Peterson: Türkiye’nin önündeki en büyük sorun süt kalitesinin arttırılması ve üretimde gıda güvenliğinin sağlanması. Türkiye’nin hayvanların sağlığı ve beslemesi konularında nasıl bir yöntem izleyeceği konusunda tecrübemizi Türk üreticileri ile paylaşabiliriz.
Hayvancılıkta Türkiye’ye nasıl bir katkıda bulunabilirsiniz?
Mike Peterson: Çalışabileceğimiz bir kaç konu var. Bunlardan biri sektörün daha verimli çalışması için gerekli olan ekipmanların temini. Ama en önemlisi uzun yıllardır geliştirdiğimiz uzmanlık. Bu konuda bazı örnekler vermek istiyorum. Reformlara başladığımız 1985’ten bu yana özellikle koyun yetiştiriciliği konusunda verimlilikte kayda değer artışlar elde ettik.
1985’te Yeni Zelanda’da tarımsal ve hayvancılık üretimlerine yönelik bütün teşvikler kaldırıldı. Şu anda hiçbir teşvik yok. 1985’te 70 milyon koyunumuz vardı, şimdi 29 milyon koyunumuz var. Hayvan kalitesini o kadar iyileştirdik ki, şu anda 29 milyon koyundan 70 milyon koyundan aldığımız verimi alabiliyoruz. Yani o kadar hayvan beslememiz gerekmiyormuş.
En önemli şey insanlardaki görüşlerin değişmesi ve karşılıklı işbirliğinin artması. Biz makine ve ekipman gönderebiliriz ancak önemli olan tecrübenin ve bilginin buraya aktarılabilmesidir.
Tarımsal kalkınma için çiftçilikte bir anlamda kültür devrimi gerekiyor. Siz bunu nasıl başardınız?
Mike Peterson: Bunun en önemli ayağı 1985’te tüm teşviklerin kaldırılması. Her şeyin dünya piyasa koşullarına göre belirlenmek zorunda kalınmasıydı. Yani bugün dünyadaki süt fiyatlarının düşme trendi Yeni Zelandalı çiftçiler için de birtakım zorlukar getiriyor. Fiyatlar bu şekilde aşağıya doğru gitmeye devam ederse Yeni Zelanda’da da çiftçiler ve firmaların bir kısmı iflas ederek sektörden çekilmek zorunda kalabilirler. Çünkü pazardan elde ettikleri gelir dışında hiç bir şekilde desteklenmiyorlar. Ama herhangi bir teşvik alamayacaklarını bildikleri için yapmak zorunda oldukları tek şey verimliliği arttırmak, kaliteyi yükseltmek ve dünya pazarında istenen ürünler doğrultusunda üretim yapmaktır. Bunun için de en yeni teknolojiler, inovasyon, inovasyonun üretime doğrudan uygulanması gibi yöntemlerle ayakta kalmaya çalışıyorlar. Şu ana kadar eski yöntemlerle üretim yaparak devletten teşvik almak, yani eski günlere dönmek isteyen bir tek çiftçi görmedim.
Ben dünyadaki hiç bir ülkeye Yeni Zelanda’nın yaptığını yapın, bir gecede teşvikleri kaldırın diyemem. Ancak teşvikleri kaldırdıktan sonra sanayide meydana gelen inovasyonu ve gelişmeleri -bu gelişmelerden yararlanabilsinler diye- pekala diğer ülke et ve süt sektörleriyle paylaşabiliriz.
Türkiye ile Yeni Zelanda arasındaki işbirliği istenen düzeyde değil. İkili ilişkileri geliştirmek için planlarınızı bizimle paylaşmak ister misiniz?
Jonathan Curr: Tamamen gelişmeye açık ikili ilişkilerimiz var. 100 yıl önce askerlerimizin paylaştığı ortak tecrübeden kaynaklanan olağanüstü dostane bir ilişkimiz var. Türkiye ile ekonomik ilişkilerimizin de aynı düzeye getirilmesi için hiç bir engel olmadığını düşünüyoruz.
Türkiye’deki potansiyeli yeterince değerlendirdiğinizi düşünüyor musunuz. Her iki ülkenin de bu alana yeterince odaklandığını söyleyebilir miyiz?
Jonathan Curr: Dünyada Türkiye’nin de doğrudan etkileneceği çeşitli süreçler işliyor. Bunlardan biri, Avrupa ile Amerika arasındaki serbest ticaret bölgesi çalışmaları. Bir diğeri, önümüzdeki iki yıl içerisinde AB ile Yeni Zelanda arasında serbest ticaret müzakerelerinin başlaması. Türkiye’yi doğrudan etkileyecek olan bu gelişmelerin Türkiye ve Yeni Zelanda arasındaki ekonomik ilişkileri geliştirmek için büyük bir fırsat sunduğunu düşünüyoruz.
Yeni Zelanda’nın deneyimlerini Türkiye ile paylaşmak için neler planlıyorsunuz?
Mike Peterson: Her yıl Haziran ayında düzenlediğimiz bir fuar (Fieldays Yeni Zelanda Uluslararası Tarım Fuarı 15-18 Haziran 2016) var. Gittiğimiz ülkelerden iş adamları grupları ya da heyetler oluşturarak bu fuara gelmelerini sağlamak ve süt sektöründeki teknolojik gelişmeleri göstermek istiyoruz. Böylece işbirliği imkanlarını birlikte oluşturulmasına zemin hazırlıyoruz. Türkiye’den süt sektöründeki önemli kişi ve kurumları bu fuara davet etmek istiyoruz. Bunun dışında Yeni Zelanda Türk İş Konseyinin Yeni Zelanda tarafı oluşturuldu. Nisan ayı sonunda Türkiye’ye gelecekler ve ortak bir toplantı düzenleyeceğiz. Yıl içinde bunu takip eden karşılıklı bir kaç ziyaretin gerçekleşmesini bekliyoruz.
Paul Vaughan: Bizim aslında bu ziyaretteki amacımız Türkiye et ve süt sektörünü yakından tanımak. Özellikle süt konusunda Ankara’da çeşitli görüşmelerimiz var. Yeni gelişmeleri daha yakından takip edip diğer firmalar için ihtimallerin ne olduğunu anlamak istiyoruz. Et ve süt ürünleri teknolojilerinin gelişimine nasıl katkıda bulunabileceğimizi öğrenmek istiyoruz.
Türkiye süt sektörüne ne mesaj vermek istersiniz?
Mike Peterson: Süt ürünlerine talebin artmasıyla beraber Türkiye’de süt sektörünün ve süt ürünleri teknolojisinin giderek geliştiğini görüyoruz. Gelişmekte olan Türkiye süt sektörüne Yeni Zelanda olarak nasıl katkıda bulunabileceğimizi (uzmanlık, teknoloji, inovasyon gibi alanlarda) görmek istiyoruz. 1985’ten beri reformlarla süt ürünleri sektöründe yakaladığımız verimliliğin ve başarının kayda değer bir süreç olduğunu düşünüyoruz. Verimlilik artışı ve kalite konusundaki tecrübelerimizden Türkiye yararlanabilir.
Son olarak şunu söylemek istiyorum. Çiftçiler diğer çiftçilerle konuşarak öğrenir, her iki ülke çiftçilerinin bir araya gelip konuşması çok önemlidir. Bu ziyaretin ikinci aşaması olarak Yeni Zelanda’daki bir firmayı sonbaharda Türkiye’ye getirmeyi planlıyoruz.
Paul Vaughan: Süt ve süt ürünleri teknolojisinin geliştirilmesi konusunda çalışan bir kaç Yeni Zelandalı firma tarafından Brezilya’da birkaç model çiftlik kuruldu. Brezilya örneği Türkiye’ye benziyor, çiftliklerin çoğu küçük ve orta ölçekli, bir de bu işin içine girmiş büyük gruplar var. Brezilya’da Yeni Zelandalı firmaların ürettiği teknolojik inovasyonlarla süt kalitesinin ve veriminin ciddi oranda arttığını gördük. Örneğin hayvan memelerine sıkılan bir sprey ile süt kontaminansyonunun önlenmesine yönelik ciddi ilerlemeler kaydedildi. Spreyleme yöntemi ile her bir hayvanı çok daha kısa bir sürede daha verimli bir şekilde sağabiliyorsunuz. Bu yöntem bile tek başına inanılmaz bir şekilde işçilik giderlerini azaltıyor ve verimliliği artırıyor. Bunun gibi birçok teknolojik inovasyonumuz ile Türk çiftçilerine ve süt endüstrisine katkıda bulunabiliriz.