Piyasa ağırlığımızı hissedecek

Hayvansal ürünler piyasasını düzenleme yetkisi verilen Et ve Süt Kurumu (ESK) süt piyasasına müdahale için hazırlıklarını sürdürüyor. ESK Genel Müdürü İsmail Kemaloğlu’yla süt piyasasına nasıl müdahale edeceklerini konuştuk.

Süt Endüstrisi Kurumu’nun özelleştirilmesiyle süt piyasası serbest piyasa koşullarına göre belirlenmeye başladı. Üretici refahı ve üretimde sürdürülebilirliğin sağlanması için çeşitli uygulamalar geliştirilse de piyasa dengeleri üreticinin aleyhinde olacak şekilde oluştu. SEK’in özelleştirilmesinden sonra süt piyasasında müdahale sistemi ortadan kalkmış oldu. Önce Ulusal Süt Konseyi’nin bu beklentileri karşılaması umuldu ancak, bu konuda yasal dayanağı, bütçesi ve yaptırımı olmayan konseyden bunu beklemek biraz hayalcilikti. Sütte piyasa düzenlemesine ve müdahaleye yönelik toplumsal talep her geçen gün arttı.

2011 seçimlerinden sonra kurulan Ak Parti hükümetinin programında süt piyasasına müdahale edileceği yer aldı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 6 Temmuz 2001’de TBMM Genel Kurulu’nda açıkladığı 61. Hükümet Programında, “Et ve süt başta olmak üzere tarım ürünlerinde fiyat dalgalanmalarının olumsuz etkisinin ortadan kaldırılması ve ürün arzı ile çiftçi gelirlerinde istikrar sağlanmasına yönelik olarak piyasa düzenleme mekanizmaları oluşturacağız” diyerek süte müdahalenin olacağının ilk sinyalini verdi.

Hükümet programında yer aldığı üzere Hayvansal Ürünler Piyasası Düzenleme Kurumu’nun (HPDK) kurulması gündeme geldi. Müdahale sisteminde HPDK’nın yanısıra Et ve Balık Kurumu’nun (EBK) yeniden yapılandırılması ve LİDAŞ’ın (Lisanslı Depoculuk A.Ş.) kurulması için çalışmalar başlatıldı. Hatta yasa tasarısı taslağı hazırlanarak bu taslak sektörde tüm tarafların önerisine açıldı. Son anda hükümet bu çalışmayı rafa kaldırarak Et ve Balık Kurumu’nun hayvansal ürünler piyasasına müdahale kurumu olarak yapılandırılmasına karar verdi. Tahıl piyasasını düzenleme kurumu olan Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) model alınarak süreç başlatıldı.

Önce Ocak 2013’te Et ve Balık Kurumu’nun başına 6 yıl TMO Genel Müdürlüğü yapan İsmail Kemaloğlu getirildi. Nisan ayında yayınlanan Bakanlar Kurulu kararnamesiyle de Et ve Balık Kurumu’nun adı Et ve Süt Kurumu (ESK) olarak değiştirildi. Bu düzenlemeyle SEK’in özelleştirilmesinden 15 yıl sonra ESK süt piyasasına doğrudan müdahale etmeye hazırlanıyor. ESK Genel Müdürü İsmail Kemaloğlu ile süte müdahaleyi ve piyasa düzenleme çalışmalarını konuştuk. Kemaloğlu, üreticiden sanayiciye, tedarikçiden tüketiciye süt sektörünü yakından ilgilendiren çalışmalarıyla ilgili Süt Dünyası’na önemli açıklamalarda bulundu.

Et ve Süt Kurumu yeni rolüne nasıl hazırlanıyor. Model olarak daha önceki çalışmalardan yararlanıyor musunuz yoksa yeni bir model üzerinde mi çalışıyorsunuz?

Bakanlığımızın süt tozuna ilişkin bazı uygulamaları vardı, ancak süt piyasasını düzenleme mekanizması yoktu. Üretici örgütleri, sivil toplum kuruluşları, Ulusal Süt Konseyi ve devletin çeşitli organları var. Ancak piyasa tarafında “düzenleyen, duruma göre müdahale eden” bir mekanizma bulunmuyordu. Kurum olarak et ve balık piyasasında düzenleyici rolümüze sütle ilgili görevler de eklenmiş oldu. Et ve Balık Kurumu’nun Et ve Süt Kurumu’na dönüşmesindeki espri bu.

Özellikle üreten kitlenin pazar entegrasyonu sıkıntısı nedeniyle süte yönelik piyasa düzenleme ve müdahale ihtiyacı doğdu. İsmimiz değişti, ana statümüzle ve mevzuatla ilgili çalışmalarımız devam ediyor. Kurumun organizasyon yapısı ve teşvik süreçlerimiz değişiyor. Adım adım hayvansal ürünler (et, süt, balık) piyasasını düzenleme kurumuna dönüşüyoruz. Bu çerçevede et piyasasına yönelik mevcut işleyişimiz dahil piyasadaki rollerimizi yeniden tanımlıyoruz.

Süt piyasasını nasıl görüyorsunuz, sektörle ilgili bakış açınızı ve değerlendirmelerinizi bizimle paylaşır mısınız?

Buluşmaya çalışan iki tarafı olan bir piyasadan bahsediyoruz. Bir tarafta süt üreticileri, yüzde 80’i 10 başın altında olan 1 milyon 380 bin işletme, bunların sadece yüzde 20’si büyük işletme. Türkiye’de canlı hayvan ve et borsaları ile süt piyasasını düzenleme mekanizması olmadığından bu kitlenin pazara entegrasyonu sağlıklı değil. Diğer tarafta alıcılar (süt alıp işleyenler) var.

Bunlar 16,8 milyon ton sütün 7 milyon tonunu işliyorlar. Sanayiye giden sütün yüzde 50’sini 20 firma, yüzde 20’sini ise 5 firma satın alıyor. Böyle bir piyasada alıcı ve satıcıların makul ortamda karşılaşarak piyasayı oluşturmaları mümkün değil. Çünkü iki tarafın dengeleri ve piyasa mekanizmasının altyapısı oluşturulamamış. “Talimatla” veya “hatır-gönülle” piyasa oluşturulmaya çalışıldığından biz her yıl süt fiyatlarını tartışıyoruz. Oysa piyasa dediğiniz şey, bir suyun mecrası gibidir, altyapıyı kurduğunuzda kendi mecrasında akar.

Şu anda süt fiyatlarıyla ilgili belirsizlik var ve üretici sütünü Ulusal Süt Konseyi’nin de açıkladığı maliyetlerin altında satıyor. Müdahale kurumu olarak ne yapacaksınız, hemen piyasaya girip süt mü alacaksınız?

Müdahale ve piyasa düzenleme denen şey hemen piyasaya girip süt almak değil. Biz komple bir sistem kuruyoruz. Bir buzağının doğuşundan sütün sağılışına, sütün sanayiye ve nihai tüketiciye ulaşıncaya kadar tüm süreçlerini komple yöneteceğiz. İktisadi olarak arz ve talep dengesinin sağlanması için çalışacağız. Üretim ve tüketim koordineli olarak yönetilebilirse müdahaleye gerek bile kalmayabilir.

Piyasaya girip süt almaya, yani müdahaleye ne zaman ihtiyaç duyacaksınız?

Müdahaleden önce işin üretim-tüketim dengesini sağlamak gerekiyor. Üretim tüketim kendi dengesinde gitmiyorsa, yani üretim fazlalığı varsa müdahaleye başvuracağız. Özellikle üretici kitle küçük ölçekli ve gariban olduğundan pazara uyum sağlayamıyor. Rekabet güçler yok ve dirençleri zayıf, yani korunmaya muhtaç durumdalar. Her ne kadar üretici örgütleri/birlikleri olsa da işletme ölçekleri çok küçük ve organize değiller. Bu nedenle üreticinin korunmasına ve farklı politikalarla ölçeği büyütmeye odaklanacağız. AB’de piyasanın yüzde 70’i kooperatiflerin ve organize üretici örgütlerinin kontrolünde, Avrupalı üreticilerin hem ölçekleri daha büyük, hem de son derece organizeler.

Üretimde arz fazlası var mı, tüketim artırılabilir mi, süt kullanılması gereken her yerde kullanılıyor mu? Önce bu gibi durumları doğru bir şekilde analiz edeceğiz. Nihayetinde piyasaya müdahale etmemiz gerektiğinde bu işin şakası yok, süt de alacağız, canlı hayvan da alacağız.

Yıllarca hububat piyasası düzenleme kurumu olan Toprak Mahsulleri Ofisi’ni yönettiniz. Hayvansal ürünler piyasasında bu tecrübelerinizden nasıl yararlanacaksınız?

Altı yıl tahıl piyasası düzenleme ve müdahale kurumu olan Toprak Mahsulleri Ofisi’ni yönettim. Yaklaşık 50 ülkede tarımsal ürünler piyasalarının nasıl işlediğini gördüm ve yakından inceleme fırsatı buldum. Aslında iktisadi bakımdan uğraştığımız hammaddenin fazla önemi yok. TMO’da tahıl alıyorduk, burada et ve süt alacağız. Piyasa dediğiniz şeyin mantığı ve dengeleri bellidir. Alıcı ve satıcı tarafını doğru analiz ettiğinizde piyasa düzeninin oluşması için hangi yöntemlerin uygulanması gerektiğini rahatlıkla ortaya koyarsınız. Bu konuda kendimize güvenimiz tam, ama sütün kendine has dengelerini de göz ardı etmemek gerekiyor.

Dengeleri nasıl oluşturacaksınız, arz fazlası olduğunda müdahale alımı yaparak mı piyasayı düzenleyeceksiniz?

Aslında piyasa dediğiniz şey beklentileri, söylentileri ve dedikoduları yönetmektir. Üzerinde hassasiyetle duracağımız husus, sektördeki dengeler ve insanların gündemidir. Biraz ayrıntıya girmek gerekirse üreticinin gündemi bölgelere göre farklılık gösterebiliyor. Örneğin Trakya bölgesi sütü mandıraya veriyor, peynir olarak alıyor, bu işleyiş başka bölgelerde daha farklı olabiliyor. Yerel farklılıkları da ortaya koymak için Türkiye’nin ayrıntılı bir analizini yapıyoruz, altyapıları inceliyoruz. Mevzuatımız çıkana kadar (1-2 ay) tüm analizlerimizi tamamlayacağız.

Çünkü süt sektöründe 12 ay boyunca sürekli istikrarsızlık yok, dolayısıyla sürekli müdahaleyi gerektiren bir durum da yok. Belli dönemlerde (bahar aylarında) süt üretiminde artış oluyor, bunun piyasayı bozmaması için planlamamızı yapıyoruz. Duruma göre neyi, hangi politikayı uygulayabiliriz diye alternatif uygulama yöntemleri geliştiriyoruz. Ana statümüz yayınlanmadığından daha fazla ayrıntıya giremeyeceğim, resmiyet kazanınca daha detaylı bilgi veririm.

Süt piyasasını düzenleme konusunda bugüne kadar ortaya konan çözümlerin boşa çıkmasının yarattığı hayal kırıklıkları var. Ulusal Süt Konseyi’nin bu anlamda bir çözüm olacağı beklentisi oluşmuştu. Daha sonra Hayvansal Ürünler Piyasası Düzenleme Kurumu (HPDK) gündeme geldi. Şimdi de bu görev Et ve Süt Kurumu’na verildi. Bugüne kadar yaşanan olumsuzlukları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kimseyi hiçbir teşkilatı itham etmek anlamında konuşmuyorum. İşin özü, bugün ortada bir sorun varsa bunda herkesin kendi çapında sorumluluğu vardır. Meseleye böyle bakmak lazım, mesela bu memlekette kaç tane canlı hayvan ve et borsası var. Türkiye’nin ticaret borsalarıyla ilgili mevzuatı ve sivil toplum örgütleri bir araya gelip borsa kurabilirler. Tarımsal üretimde büyük organizasyonlar ve üretici örgütleri var ancak bir araya gelip et ve süt borsaları bile kurmamışlar.

Bizdeki üretici örgütleri devletin verdiği teşvikleri dağıtmak için kurulmuş bir mekanizma gibi işliyor. Avrupa’daki çiftçi örgütleri gibi çok köklü bir tarihten gelmedikleri için güçlü bir yapıları yok. Sanayici kesim ise ticari bir mantıkla örgütlenerek kendilerini her platformda temsil edebiliyor. Buradaki dengeyi nasıl sağlamayı düşünüyorsunuz?

Apartman yönetimi toplantılarına bile kimse katılmıyor, örgütlülük sadece sektörel değil toplumsal bir sorundur. Ben işin pazar tarafını önemsiyorum, bu nedenle mümkün olduğu kadar üreticilerin ölçeğini büyütmek gerekiyor. Et ve Süt Kurumu’nun görevi pazar entegrasyonu ve piyasada istikrarı sağlamak. Dolayısıyla üretici örgütleriyle ilgili sorunları uygulayacağımız politikalarla belli bir noktaya kadar aşabiliriz. Mesela işletme ölçeğini uygulayacağımız teşvik edici politikalarla büyütebiliriz. Siz piyasada bir kural koyarsınız, yerine göre fiyat belirlersiniz bu vurucu ve belirleyici olur. Bu fiyata alırım ama şu şartlarla alırım diyerek cazibemizi ortaya koyarak piyasayı yönlendirebiliriz. O yüzden müdahaleyi komple bir sistem olarak görmek gerekiyor. En başta söylediğim gibi sadece piyasaya girip et-süt almakla bu iş olmaz, bu bir sitem yönetimidir, bütüncül bakmak lazım.

Artık süt tozu desteklerini de Et ve Süt Kurumu yürütecek. Eti kendi kombinalarınızda üretiyorsunuz, süt tozu tesisi de kuracak mısınız?

Kırmızı ette müdahaleyi doğrudan yapıyoruz, piyasadan canlı hayvanı alıyor, kendi tesislerimizde kesiyor, işliyor ve depoluyoruz. Ancak sütü doğrudan alarak kendi tesislerimizde işlememiz gerekmiyor. Bunu hakim olduğumuz yerlerde yapabiliriz, ille de bir tesis almak zorunda değiliz. Ülkemizde süt işleme tesisleri konusunda iyi bir altyapı zaten var. Bu nedenle biz tesis ve fabrikalar yapmayacağız. AB’de de Ortak Piyasa Düzeninde piyasa düzenleme (müdahale) kurumlarının kendi depoları yok. Ama piyasaya girip istediği kadar ürünü alıyor, satıyor ve yönetiyor. Piyasadaki depoların hepsi bizimdir, yeniden devletleşmemize gerek yok. Biz de mevcut altyapıyı kullanacağız, önemli olan üretim potansiyelini kaldıracak altyapının olup olmadığıdır.

Süt tozu desteklerinin uygulamasıyla ilgili usulsüzlük iddiaları ve eleştiriler var. Bu eleştirilerin önüne geçmek için uygulamada bir değişikliğe gidecek misiniz?

Uygulamayı biraz daha şeffaflaştıracağız. Hayvancılık Genel Müdürlüğü genel destekleri yöneten bir mekanizma olduğundan doğrudan pazara girerek müdahale etme rolü yoktu. Bakanlık süt tozu politikasını piyasayı düzenlemek için uygulamıyordu. Et ve Süt Kurumu ise piyasada bir aktör, yerine göre tüccar, yerine göre sanayici. Ancak perakendeye girip süt, peynir satacak değiliz.

Üreticiye ürünün fiyatı belirlenirken düşüncesi bile sorulmuyor. Sütü bırakmasın diye sanayiciye, desteklerin baskısıyla da kamu otoritesine karşı sesini yükseltemiyor. Üreticiyi bu dengede nasıl koruyacaksınız?

Üretimin sürdürebilirliği için üreticilerin pazar anlamında korunması gerekiyor, burada temel rolümüz bu olacak. Ancak biz bir KİT’iz, EPDK ve BDDK gibi kanunla kurulmadık. Bakanlar Kurulu bize piyasanın kırılgan olduğu dönemlerde ana statüde yazılan politikalar doğrultusunda piyasayı düzenleme görevi verdi. KİT olan Et ve Süt Kurumu ekstra olarak müdahale üstlenmiş oldu. Piyasayı sürekli izleyerek dengeleri ve kırılganlıkları takip edeceğiz. Bu izleme sürecinde aktif olarak devreye girip girmemeye karar vereceğiz.

Piyasa düzenini sağlamak için hangi müdahale araçlarından yararlanacaksınız?

Ana statümüz henüz yayınlanmadığından ben size şimdilik etten örnek vereyim.
Kurum olarak bugün eti yönetiyoruz. Hayvanları alıyoruz, kesiyoruz ve soğuk zincirde depolayarak satmaya çalışıyoruz. Oysa et piyasası arz açığı olan bir piyasa, bu ay fazla varsa iki ay sonra açık var. O nedenle eti değil canlıyı yönetmeye çalışıyoruz. Yani bu ay kesime getirmeyerek bekletirlerse bakım ve yem masraflarını karşılıyoruz. Böylece eti depoda bekletmenin stok maliyetini üreticiye vermiş oluyoruz. Sütte de çiğ sütün piyasalarda fazla derinliği olmadığı için süt tozu ve ihracat araçlarını kullanacağız.

Dünya pazarlarına baktığımızda komşularımızdan Rusya, Mısır, Suudi Arabistan ve İran süt ürünlerinde en büyük ithalatçılar. Bu pazarlara yönelik özel stratejileriniz olacak mı, dış pazarlardaki fırsatlar konusunda neler söylemek istersiniz?

Ben genelde hayal kurarken dünya haritasını önüme koyarım. Hep Türkiye’nin muhteşem bir noktada olduğuna inanmışımdır. Karadeniz ve Akdeniz arasında ithalatçı ülkeler arasında köprü olduğundan müthiş bir potansiyeli var. S.Arabistan yılda 5-6 milyon küçükbaş hayvan ithal eden bir ülke. Dolayısıyla sorduğunuz soru çok önemli, bu memlekette bu işe gönül veren herkesin meseleye uluslararası boyutta bakma zorunluluğu var. İhracat için dünya fiyatlarıyla rekabet edebilmemiz gerekiyor.

İşletme ölçeği, örgütlenme ve pazar entegrasyonu gibi sorunlarımızı çözmeliyiz ki maliyeti yönetebilelim ve rekabet edebilelim. İhracatta sektör için müthiş fırsatlar görüyorum, sektördeki herkesin piyasaya uluslararası vizyonla bakması gerekiyor.

Dünyada 190 milyon ton kırmızı et üretimi var, bunun yüzde 33’ü sığır eti, yüzde 58’i ise domuz eti. Dünyada sığır eti ihracatının %85’ini 5 ülke yapıyor, ithalatın da %85’ini 5 ülke yapıyor, süt ürünlerinde de benzer bir durum söz konusu. Hayvancılık piyasası öyle çok sayıda ülkenin içinde olduğu bir piyasa değil. Burada Türkiye’nin potansiyeli var ancak hep konuştuğumuz temel sorunlar ayak bağı oluyor.

Çiğ süt fiyatının belirlenmesinde aktif olarak yer alacak mısınız? Yoksa Ulusal Süt Konseyi’nin belirleyeceği referans fiyat üzerinden mi ilerleyeceksiniz?

Referans fiyat belirlenebilir, ancak bugüne kadar belirlenen fiyatlar üzerinden neredeyse kimse süt almadı. Dolayısıyla biz gerektiğinde piyasaya girip alacağız.

Son olarak hayvancılık sektörüne ve süt endüstrisine bir mesajınız var mı?

Piyasa dinamikleri dünyanın her tarafında aşağı yukarı bellidir. Et ve Süt Kurumu’nun et piyasasında bir birikimi vardı, süte ilişkin de birikimi olan arkadaşlardan takviye yapıyoruz. Kısa zamanda (yaklaşık 2 ayda) piyasada kendimizi hissettireceğimize inanıyorum.

(Et ve Süt Kurumu’nun ana statüsü yayınlandıktan sonra tekrar bir araya gelmek üzere Sn. Kemaloğlu ile sözleştik.)

 

>> Süt Dünyası

2006 yılından beri yayınını sürdüren tarafsız ve bağımsız medya kuruluşudur. Süt Dünyası Dergisi kurulduğu günden bu yana ilkelerinden taviz vermeden yayıncılık faaliyetine devam ediyor. Süt Dünyası Dergisi Haber Merkezi tarafından hazırlanan her türlü içerik "Süt Dünyası" imzası ile yayınlanmaktadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.