Tarım ürünlerinde perakende fiyatları ile üretici fiyatları arasındaki fark yüzde 500’leri bulurken hükümet fiyatların yüksekliğinden aracıları (toptancılar ve perakendeciler) sorumlu tutuyor.
Gıdada üretici ve tüketici fiyatları arasındaki fark yüzde 8 civarında. Enflasyon hesaplamasında gıdanın ağırlığı ise yüzde 25 oranında. Enflasyonun çift haneli rakamlara yaklaşması üzerine hükümet, fiyatlardaki artışı kontrol altına almak için tarım ürünleri piyasası izleme kurulu kurmaya karar verdi.
Gıda fiyatlarının tartışıldığı bir dönemde, Et ve Süt Kurumu’nun ana statüsü yayınlandı. 25 Eylül’de yayımlanan ana statü ile ESK, hayvansal ürünler (et, süt, balık ve tavuk) piyasasını düzenlemek için yetkilerine kavuşmuş oldu.
Fiyatlarda makas üretici aleyhine açılıyor
Üreticiyi ve tüketiciyi koruyan mekanizmaların olmayışı gıda fiyatlarındaki artışı etkileyen en önemli faktör olarak göze çarpıyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, gıda ve içecek fiyatları Ağustos’ta geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 14,44 artış gösterdi. Enflasyon hesaplamasında yüzde 24,5 ağırlığı bulunan gıda ve içeceklerde görülen bu artış, tüketici fiyatlarındaki yıllık artışın yüzde 9,54’e yükselmesinde en önemli etkenlerden biri oldu. Bu artıştaki en önemli faktör ise üretici fiyatı ile market fiyatı arasındaki uçurum. Örneğin, Ağustos ayında üretici ve market fiyatlarındaki fark maydanozda yüzde 492, limonda yüzde 415, marulda yüzde 330 oldu.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, Yemek Sanayicileri Dernekleri Federasyonu heyetini kabulünde yaptığı konuşmada, gıda fiyatlarındaki artışının kuraklığa bağlanmasının doğru olmadığını belirtti. Enflasyon rakamlarına bakıldığında bunun nedeninin açıkça anlaşılacağını söyleyen Bakan Eker, “Üretici enflasyonu yüzde 6,3, tüketici fiyatlarının artış oranı ise yüzde 14, arada 8 puan fark var. Bir yandan üretici kaybediyor bir yandan tüketici. Arada birileri bu zamdan faydalanıyor. Yani aracılar kazanıyor” ifadelerini kullandı.
Çekirdek enflasyonun başka bir deyişle gıda dışındaki enflasyonun yüksek olduğunu altını çizen Bakan Eker, “Bu nedenle gıdayı, enflasyonun tek sorumlusu tutmak başka bir amaç taşımaktadır” şeklinde konuşarak Türkiye’de kuraklığa rağmen ihtiyaç olan üretimin yapıldığına dikkat çekti. Bakan Eker, kuraklık ve zam haberleriyle piyasada spekülasyon yaratmaya çalışanların olduğunu kaydederek, spekülatörlerin dikkate alınmamasını istedi.
Gıdada enflasyonun sebebi aracılar
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar da konuyla ilgili yaptığı açıklamada Bakan Eker’i doğrulayarak, gıdadaki enflasyonun sebebinin aracılar olduğunu kaydetti.
Bayraktar, gıdada yapılacak ithalatın üreticiyi olumsuz etkileyeceğine dikkat çekerek, “Önemli olan üretici-market arasındaki makası daraltacak tedbirleri almaktır” dedi. Bayraktar açıklamasında, çiftçinin mümkün olan en düşük fiyata binbir emekle ürettiği ürününü sattığını, fakat fiyatın markete gelene kadar, 3-4’e katlandığını belirtti.
Bayraktar, Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak, spekülatif hareketleri önlemek için üreticiden tüketiciye, halkın tamamını yakından ilgilendiren gıda fiyatlarındaki değişimleri, takip etmeye ve kamuoyunu doğru bilgilendirme amacıyla açıklamalara devam ettiklerini bildirdi.
Şemsi Bayraktar, “Tarlada 14 kuruş olan maydanoz markette 79 kuruşa, 55 kuruş olan marul 2,28 liraya, 1,10 lira olan sivri biber 3,58 liraya, 5 lira olan kuru incir 16,95 liraya, 1,30 lira olan limon 4,39 liraya satılıyor. Yine, tarlada 61 kuruş olan patlıcanı tüketici 2,2 liraya, 1,25 lira olan elmayı 3,94 liraya, 54 kuruş olan havucu 1,65 liraya, 3,20 lira olan kuru fasulyeyi, 9,73 liraya tüketebiliyor” dedi.
Son günlerde bazı yorumlarda, tarımın, çiftçinin enflasyonun sorumlusu gibi gösterildiğini hatırlatan Bayraktar, “Rakamlar ortada, tarımda üretici fiyatlarındaki artış, hemen her zaman gıda ve alkolsüz içeceklerin, yani tüketici fiyatlarının altında kalıyor. Yine tarımdaki üretici fiyatları çoğunlukla genel enflasyonun da altında seyrediyor. Hal böyleyken, enflasyonun sorumlusu olarak tarımın gösterilmesini anlamak mümkün değildir” dedi.
Fiyat değişimlerinin nedenleri
Üreticide fiyatı artan ürünlere bakıldığında, fiyatı en fazla artan ürün olan kabakta, hasadın sonuna gelindiğini, arzın daraldığını, bunun da fiyatları artırdığını belirten Bayraktar, şunları kaydetti: “Kuru soğanda ise meydana gelen dolu ve kuraklık nedeniyle rekoltedeki düşüşe bağlı olarak fiyatlar artış gösterdi. Kabakta olduğu gibi domates, biber, salatalık gibi ürünlerde hasat edilen ürün miktarındaki azalmaya bağlı olarak fiyatlarda artış yaşandı. Fındıkta don ve Antep fıstığında don ve kuraklığın etkisi nedeniyle rekoltede meydana gelen düşüş fiyatlara yansıdı. Pirinç fiyatları ise yeni sezona ait fiyatlarıdır. Yeni sezon fiyatları, geçen yıla göre yüzde 22,43 artış gösterdi. Hayvansal ürünlerde, artan üretim maliyetleri, fiyatları bir miktar artırdı.
Üreticilerde fiyatı düşen ürünlere bakıldığında, kayısıda talepteki daralma ile birlikte fiyatlarda bir miktar gerileme yaşandı. Baklagillerde hasat ve pazarlama dönemi olmasına bağlı olarak fiyatlarda çok fazla olmamakla birlikte bir miktar düşüş görüldü.” Bayraktar, genel olarak arz ve talepteki değişime bağlı olarak fiyatlarda artış ve azalışların meydana geldiğinin görüldüğünü bildirdi.
Tablo: Seçilmiş Ürünlerde Üretici Fiyatları ve Aylık Değişim Oranları
Tablo: 30 Eylül 2014 Tarihi İtibarıyla Ortalama Üretici, Hal, Pazar ve Market Fiyatları ile Fiyatlar Arasındaki Farklar: (TL/Kg)
Seçilmiş ürünlerde market, üretici fiyatlarındaki aylık değişim ile üretici, hal, pazar, market fiyatları tablolarda gösterilmiştir. Tabloları Süt Dünyası Sayı 52’de inceleyebilirsiniz.
Gıda arz güvenliği komitesi kuruluyor
Gıda fiyatlarının enflasyondaki etkisi artınca hükümet fiyatları yakın takibe almaya karar verdi. Hükümet üyeleri ardı ardına yaptıkları açıklamalarla, gıdada üretici ve tüketici fiyatları arasında oluşan farkın nedenlerini araştırmak için bir komite kurulacağını bildirdiler.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, “Komite üretici ve tüketici fiyatları arasında oluşan zincirdeki halkalarda, nerelerde ne problem var, onları tespit edip gerekli tedbirleri alacak” diye konuşurken Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, “Aradaki arızanın bulunması gerekiyor” diyerek gıda fiyatlarında spekülasyonu ortadan kaldırmaya yönelik çalışma başlatıldığını söyledi. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ise, orta uzun vadede enflasyonu düşürmek için reformlar gerektiğini belirterek, “Gıda alanında mikro reformlar üzerine çalışacak bir komite kurulacak” diye açıklama yaptı.
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, 2015– 2017 dönemini kapsayan Orta Vadeli Programın 8 Ekim’de Başbakanlık Merkez Bina’da düzenlenen tanıtım toplantısında gıda fiyatlarıyla ilgili Gıda Arz Güvenliği Komitesi kurulacağını doğruladı. Özellikle işlenmemiş gıda fiyatlarındaki artışın çok yüksek olmasından yakınan Babacan, “Gıda arz güvenliği ile ilgili bir komite kurulmasının kararını aldık. Burada tarımsal destek politikalarından tutun da dış ticaret politikalarına kadar, kota ve gümrük uygulamalarına kadar pek çok alanı içeren çalışmaları bu komite yapacak” dedi.
Hükümet kaynaklarından edinilen bilgiye göre gıda kaynaklı enflasyonun kontrol altına alınması için aşağıdaki altı başlıktan oluşan bir acil eylem planı hazırlandı:
- Gıda alanında mikro reformlar için çalışacak bir komite kurulacak,
- Enflasyonun düşürülmesi için gıda ithalatı kontrol altına alınacak,
- Üretici, tüketici fiyatları arasındaki yüksek farkın düşürülmesi için aracılar azaltılacak,
- Hasat mevsimi dışında oluşacak fiyat istikrarsızlıklarını önlemek için bazı ürünlerde lisanslı depoculuk sistemi yaygınlaştırılacak,
- Üretim maliyetlerinin düşürülmesi için üretici desteklenecek,
- Tarım ve hayvancılık yatırımları teşvik edilecek.
Hem üretici, hem tüketici mağdur
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, kurulacak Gıda Arz Güvenliği Komitesinin yapısı ve yetkileriyle ilgili Diyarbakır’da önemli açıklamalarda bulundu. Diyarbakır Kültür ve Karpuz Festivali kapsamında NTV’ye yaptığı açıklamada Bakan Eker, gıdada üretici ve tüketici fiyatları arasındaki büyük farkı önlemek için Tarım Bakanlığı Müsteşarlığı başkanlığında kurulacak komitede Ekonomi Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı, Kalkınma Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Merkez Bankası’nın yer alacağını söyledi.
Komitenin tarım ürünlerinin piyasa fiyatlarını izleyeceğini ve değerlendireceğini ifade eden Bakan Eker, “Buna göre gerek makroekonomik politikalar ve gerekse uygulama açısından neler yapılması gerekiyorsa yapılacak. Ağustos ayı üretici fiyatları enflasyonuna baktığımızda yüzde 6’lar düzeyinde, tüketici enflasyonuna baktığımızda yüzde 14’lerde. Arada 8 puan fark var. Tüketici daha fazla bedel ödüyor. Üreticinin cebine bir şey girmiyor. Demek ki arada zincirin bazı halkalarında birtakım problemler var. Bu aracılarla mücadele etme, bunları bertaraf etmek sadece bakanlığımızın işi değil. Bütün birimlerin birlikte çalışması gerekiyor” dedi.
Daha önce adı “Gıda Arz Güvenliği Komitesi” olarak açıklanan kurulun adı belirlendi. Tarım Bakanı Eker, CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal ve MHP Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın yazılı soru önergelerine verdiği cevapta kurulun adının Tarım Ürünleri Piyasalarını İzleme Kurulu olacağını açıkladı. Bakanlık koordinasyonunda ilgili tüm kurumların üst düzey temsilcilerinin yer aldığı Tarım Ürünleri Piyasalarını İzleme Kurulu kuracaklarını kaydeden Bakan Eker, kurul tarafından piyasaların takip edileceğini ve alınması gereken tedbirlerin belirleneceğini bildirdi.
Fiyatlardaki artış nasıl önlenebilir?
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanı Şemsi Bayraktar da, tarladan markete fiyat artışının en aza indirilmesi için, kısa vadede, nakliye maliyetlerini azaltacak formüller üzerinde çalışmak gerektiğini bildirdi. “Yüksek akaryakıt fiyatları nedeniyle ulaşım giderleri perakende ürün fiyatlarını artırmaktadır” diyen Bayraktar, “Tarım ürünleri taşıyan nakliye araçlarına ucuz mazot sağlanması, vergi oranlarının indirilmesi gibi çeşitli önlemler alınabilir” diye konuştu.
Bayraktar sözlerini şöyle sürdürdü: “Orta ve uzun vadede demiryolu ağının yaygınlaştırılması, soğuk hava depoları bulunan vagonların devreye alınması nakliye giderlerini en aza indirecektir. Çiftçinin ekonomik örgütlülüğünün ve gücünün artırılarak, aracı sayısının azaltılması, ambalajlama, depolama ve nakliye maliyetlerinin asgari düzeye çekilmesi, üreticiden tüketiciye kadar geçen süreçte kar marjlarının makul seviyelere düşürülmesi için rekabet koşullarının oluşturulması gerekir. Bütün bunlar, tarladan markete oluşan fiyat farkını en aza indirecek, fiyat istikrarını sağlayacaktır. Çiftçi düzenli ve yeterli bir gelire kavuşacak, tüketici de makul fiyatlarla gıda tüketebilecektir.”
Gıda fiyatlarını marketler belirliyor
Gıda fiyatlarındaki artışların enflasyon üzerindeki etkisi iyice hissedilince Bakanlar birbiri ardına açıklamalar yaparak duruma tepki gösterdiler. Enflasyonun çift haneli rakamlara yaklaşmasındaki etkisi nedeniyle gıda fiyatlarını kontrol altına almak için çeşitli önlemler gündeme geldi. Ancak, bütün bu tartışmalarda fiyatların oluşumunda en kilit role sahip olan gıda perakendecileri (marketler) nerdeyse hiç gündeme gelmedi. Oysa bu bilinen gerçek hükümetin hazırlattığı birçok raporda açıkça yer alıyor.
Birkaç ay önce yayınlanan Onuncu Kalkınma Planı (2014–2018) Özel İhtisas Komisyonu Raporlarında gıda fiyatları konusunda önemli tespitler yer alıyor. Raporlarda başta gıda, tarım ve hayvancılık sektörlerindeki piyasa yapısı ve fiyatlarla ilgili yer alan tespitlere kısaca değinmekte yarar var.
Onuncu Kalkınma Planı Gıda Ürünleri ve Güvenilirliği Özel İhtisas Komisyonu Raporunda, gıda fiyatları belirlenirken kilit rolün perakende devlerinde olduğuna dikkat çekiliyor. Rapordaki ifade aynen şöyle: “Gıda sektörü bakımından perakendecilik, özellikle de hızlı tüketim malları perakendeciliği, tedarik zincirinin bütün aşamalarındaki fiyat oluşum süreçlerinde ve ürünün nihai tüketiciye ulaşmasındaki kilit rolü dolayısıyla önemli bir sektördür. 2011 itibarıyla toplam perakende içinde yüzde 52 paya sahip gıda perakendesinin, 2016 yılına kadar yıllık yüzde 9 büyüme ile 233 milyar dolara ulaşması beklenmektedir (sayfa 18).”
Tarımsal Yapıda Etkinlik ve Gıda Güvenliği Özel İhtisas Komisyonu Raporu’nda ise başta süt olmak üzere tarımsal ürün fiyatlarıyla ilgili şu tespitler yer alıyor. “Dokuzuncu Plan Döneminde (2007-2013) çiftçi eline geçen fiyatlarla tüketici fiyatları arasındaki fark açılmıştır. Üreticinin doğrudan pazara erişimi konusundaki sorunlar devam etmektedir. Tarımsal hammaddenin en büyük tüketicilerinden gıda sektörünün küçük ölçekli çok sayıda işletmenin çeşitli alt sektörlerde faaliyet gösterdiği yapısına karşın, birçok alt sektörlerde oligopolleşme düzeyini gösteren yoğunlaşma oranlarının da dikkat çekici düzeyde olduğu anlaşılmaktadır (sayfa XIV).”
Fiyatlarda üretici lehine gelişme yok
Raporda birçok alt sektörde oligopolleşme (2, 3 veya 4 oyuncunun hakimiyetinde şekillenen piyasa) meydana geldiği ve bunun da çiftçi eline geçen fiyatlarla tüketici fiyatları arasındaki farkı açtığı açıkça ifade edilmektedir. Bu ifadelerin yer aldığı raporların önsözlerinde Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın imzası bulunuyor.
Hayvancılık desteklerinin fiyat istikrarsızlığına etkisinin de değerlendirildiği raporda, süt üretimine yönelik hayvancılık desteklerinin üretimi önemli ölçüde artırdığı, ancak üretim artışının fiyatlarda üretici lehine bir gelişme olmadığına şu ifadeyle dikkat çekildi: “Özellikle küçük işletme yapısından kaynaklı yüksek maliyet ve kalite sorunları, dış ticarette Dahilde İşleme Rejimi (DİR) kullanımını, içeride ise özellikle fındık, süt ve et piyasalarında fiyat ve gelir istikrarsızlıklarını gidermeye yönelik ek destekleme ve piyasa düzenlemeleri uygulamalarını gündeme getirmiştir (sayfa 17)”.
Hayvancılık desteklerinin fiyat ve piyasa istikrarını sağlamada yetersiz kaldığı tespitinin yer aldığı raporda bu durum şu şekilde yer alıyor: “Destekleme uygulamaları pazarlama standartlarının olmaması, fiyat izleme sistemlerinin bulunmaması ve üretici örgütlenmesinin zayıf ve yetersiz olması gibi nedenlerden ötürü piyasalarda kalıcı istikrarın sağlanmasında zorluk çekilmektedir (sayfa XIV)”.
Tüketici fiyatlarında üretici payı azalıyor
Onuncu Kalkınma Planı Hayvancılık Özel İhtisas Komisyonu Raporu’na göre ise çeşitli ülkelerle karşılaştırma yapıldığında Türkiye’de hayvancılığın girdi maliyetlerinin oldukça yüksek olduğuna dikkat çekilerek, maliyetlerin her geçen gün daha da arttığı kaydediliyor. Raporda, “Artan girdi maliyetlerine ek olarak; üretici-toplayıcı-besici- tüccar-işleyicitoptancı-perakendeci ve tüketiciden oluşan pazarlama zincirinde, tüketici fiyatlarında üretici payının pek çok üründe giderek azalması, üretime verilen desteklerin aslında üretimden sonraki süreçlere aktığını göstermektedir” denilerek fiyatlardaki üretici payının azlığına dikkat çekiliyor.
Ayrıca, “Çiftçi örgütlerinin ürünlerin pazarlanması ve işlenmesindeki payları ve pazarlık güçleri yok denecek kadar düşük olup, fiyat oluşumuna etkileri bulunmamaktadır. Perakende sektöründe büyük zincirlerin varlığı gıda sanayi üzerinde olduğu gibi, hayvancılık sektörü üzerinde de olumsuz fiyat baskısı oluşturmuştur” denerek fiyatların yüksek olmasındaki asıl sorumlular adeta parmakla gösteriliyor.
Raporun “Türkiye’deki dinamikler ve dünyadaki eğilimlerin muhtemel yansımaları” başlığı altında ise şu çarpıcı tespitler sıralanıyor:
“Türkiye’nin bir süre daha ete yönelik canlı hayvan ve et ithalatına devam edeceği, ancak, dünya fiyatlarının giderek yükselmesi ile ihtiyacını yerli kaynaklardan karşılamak zorunda kalacağı düşünülmektedir. Bununla birlikte Türkiye, kısa vadede sektördeki sorunları çözebileceğine inanılsa da, orta ve uzun vadedeki olumsuz etkilerini bizzat deneyerek görmüş olacağı için ithalata dayalı üretim/tüketim politikasından vazgeçecektir.
AB’dekine benzer şekilde kırmızı eti büyük oranda sütçü ve kombine ırk sığırlardan, az bir kısmını ise etçi ırk sığırlardan, küçükbaş hayvanlardan ve özellikle koyundan elde edecektir. Nitekim bugün, kırmızı et sektöründe yaşananlar, süt sektöründe yaşananların yansıması olmuş, süt fiyatlarında ani düşüşlerin yaşandığı 2008 yılı sonrasında 400 bin damızlık inek kesime gitmiş, 2011 yılına gelindiğinde ise neredeyse aynı miktarda canlı sığır ithal edilmiştir.”
Üreticilerin pazardaki etkinlikleri artırılmalı
Hayvancılık Özel İhtisas Komisyonu Raporu’nda piyasa ve fiyat istikrarsızlığıyla ilgili şu öngörüler yer alıyor:
- Türkiye 2007–2009 yıllarında süt ve buna bağlantılı olarak et sektöründe yaşanan bir krizin tekrarlanmasını önlemek için süt piyasasını kısa, orta ve uzun vadeli stratejilerle düzenlemeye karar verecek, üreticilerin işleme ve pazarlamadaki etkinliklerini kesinlikle güçlendirmek yönünde adımlar atacak, ıslah çalışmalarına özel önem verecek ve bütçe ayıracaktır.
- Süt fiyat istikrarsızlığı-damızlık düve kesimi-damızlık süt sığırı ve et açığı ortaya çıkması kısır döngüsünün, yeni işletmeler kurdurulması yerine mevcut işletmelerin damızlık yetiştirme kapasitelerinin geliştirilerek, hem damızlık ihtiyacının ülke içinden karşılanması hem de süt sığırcılığı işletmelerinin karlılığının artırılması sağlanacaktır.
- Türkiye mevcut işletmelerdeki büyüme potansiyelini görerek, orta vadede AB’de olduğu gibi yeni işletmeler kurulmasından ziyade, mevcut olanın geliştirilmesi üzerine yoğunlaşmayı tercih edecek, hayvancılığın kırsal kalkınmadaki rolü de göz önüne alınarak, Türkiye’nin süt ve kırmızı et üretimini orta ölçekli, aile işletmeleri vasıtasıyla yeterli düzeye çıkarabileceğini ve sürdürebileceğini anlayacaktır.
Üreticiyi dışlayan uygulamalardan vazgeçilmeli
Raporun, “2023 Vizyonu ve Hedefleri” başlığı altında ise şu çarpıcı tespit ve öneri yer alıyor: “Öz kaynaklar kullanılarak, sürdürülebilir ve kaliteli üretim yapılabilmesi pek çok faktöre bağlıdır. Ancak bu yapılanmanın temelinde; üretici açısından ürünün değer fiyatından pazarlanabilmesi, tüketici açısından da erişilebilir bir fiyattan ulaşılabilir olması yatmaktadır. Türkiye koşulları ve gelişmiş ülke örnekleri, yeni akım tüketici hareketleri ile birlikte değerlendirildiğinde, çözümün iyi örgütlenmiş bir ürün pazarlamasında olduğu anlaşılmaktadır.”
Aynı bölümde yer alan bir başka çarpıcı öneri ise şöyle: “Üreticiyi dışlayan, tüketici fiyatlarının baskılanması veya sanayinin hammadde ihtiyacının karşılanmasını hedefleyen uygulamalardan, bu bağlamda hayvan ve hayvansal ürün ithalatından vazgeçilmeli”.
Tarımsal Yapıda Etkinlik ve Gıda Güvenliği Özel İhtisas Komisyonu Raporu’nda fiyat ve piyasa istikrarsızlığının çözümü için önerilen politikalar şöyle:
- Sosyal yapı dikkate alınarak küçük işletmelerin büyütülmesi,
- Eğitim ve bilgilendirme faaliyetlerinin artırılması,
- Pazarlama kanallarının iyileştirilmesi,
- Piyasada fiyat istikrarsızlığını giderecek tedbirler alınması (düzenleme kurumu vb),
- Ürün fiyatlandırmasında kalite standartlarına göre fiyatın oluşmasını sağlayacak ortamın oluşturulması,
- Arz zincirinde girdi sağlayıcılar, üretici, aracı ve/veya işleyici ve perakende/ catering arasında (tedarik, dağıtım ve satışta etkinliğin sağlanması ve üreticinin korunması) adil paylaşıma dayalı işbirliği modellerinin geliştirilmesi,
- Tarım ve gıda ürünleri piyasalarının izlenme ve değerlendirilmesi sistemlerinin geliştirilmesi (fiyat değişimlerinin sebep sonuçlarına ilişkin raporlamalarının yapılması ve projeksiyonların oluşturulması),
- Şeffaf ve izlenebilir arz zincirinin sağlanması.
Üretici ve tüketici özel olarak korunmalı
Yaşananlar gösteriyor ki, üretici ve tüketici özel olarak korunmadıkça fiyat tartışmaları ile bir şey elde etmeleri mümkün değil. Üretici ve tüketiciyi koruyan yasal düzenlemeler ve kurumlar olmadığı için gıda fiyatlarını bu piyasada hakim konumda olan perakende ve sanayi devleri belirliyor. Üretimde sürdürülebilirlik ve çiftçi refah payı dikkate alınarak bir piyasa sisteminin oluşturulması kaçınılmaz.
Yıllardır süren çiğ süt fiyatlarındaki tartışmalar buna en iyi örnektir. Çiğ süt fiyatları gelişmiş ülkelerde maliyet+kar veya yem/süt paritesiyle belirleniyor. Oysa Türkiye’de Ulusal Süt Konseyi’nin belirlediği maliyetlerin de altında yıllarca çiğ süt alımı yapıldı. Yem/süt paritesi gelişmiş ülkelerde 1,5 iken (yani 1 kilo süt ile 1,5 kilo karma yem alınabilirken) ülkemizde üretici yıllarca sattığı süt miktarı kadar bile yem alamadı. Hatta tüm dünyada 1,5 olarak kabul edilen süt/ yem paritesinin, (Türkiye’nin özel koşulları nedeniyle) 1,3 olarak uygulanması gerektiği savunuluyor. Fakat uygulamada süt/yem paritesi ülkemizde 1,1 seviyelerinin üstüne bir türlü çıkamıyor.
Süt Endüstrisi Kurumu’nun özelleştirilmesiyle çiğ süt fiyatları da serbest piyasa koşullarına göre belirlenmeye başladı. Üretici refahı ve üretimde sürdürülebilirliğin sağlanması için çeşitli uygulamalar geliştirilse de piyasa dengeleri üreticinin aleyhinde olacak şekilde oluştu. SEK’in özelleştirilmesinden sonra süt piyasasında müdahale sistemi ortadan kalkmış oldu. Önce Ulusal Süt Konseyi’nin bu beklentileri karşılaması umuldu ancak, bu konuda yasal dayanağı, bütçesi ve yaptırımı olmayan konseyden bunu beklemek biraz hayalcilikti. Sütte piyasa düzenlemesine ve müdahaleye yönelik toplumsal talep her geçen gün arttı.
Süt piyasasına müdahale adım adım geliyor
2011 seçimlerinden sonra kurulan Ak Parti hükümetinin programında süt piyasasına müdahale edileceği açıkça yer aldı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 6 Temmuz 2011’de TBMM Genel Kurulu’nda açıkladığı 61. Hükümet Programında, “Et ve süt başta olmak üzere tarım ürünlerinde fiyat dalgalanmalarının olumsuz etkisinin ortadan kaldırılması ve ürün arzı ile çiftçi gelirlerinde istikrar sağlanmasına yönelik olarak piyasa düzenleme mekanizmaları oluşturacağız” denerek süt piyasasına müdahale edileceğinin sinyali verildi.
Hükümet programında yer aldığı üzere Hayvansal Ürünler Piyasası Düzenleme Kurumu’nun (HPDK) kurulması gündeme geldi. Müdahale sisteminde HPDK’nın yanısıra Et ve Balık Kurumu’nun (EBK) yeniden yapılandırılması ve LİDAŞ’ın (Lisanslı Depoculuk A.Ş.) kurulması için çalışmalar başlatıldı. Hatta yasa tasarısı taslağı hazırlanarak bu taslak sektörde tüm tarafların önerisine açıldı. Son anda hükümet bu çalışmayı rafa kaldırarak Et ve Balık Kurumu’nun hayvansal ürünler piyasasına müdahale kurumu olarak yapılandırılmasına karar verdi. Tahıl piyasasını düzenleme kurumu olan Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) model alınarak süreç başlatıldı.
Önce Ocak 2013’te Et ve Balık Kurumu’nun başına 6 yıl Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğü yapan İsmail Kemaloğlu getirildi. 2013 yılı Nisan ayında yayınlanan Bakanlar Kurulu kararnamesiyle de Et ve Balık Kurumu’nun adı Et ve Süt Kurumu (ESK) olarak değiştirildi. Bu düzenlemeyle SEK’in özelleştirilmesinden 15 yıl sonra ilk kez süt piyasasına doğrudan müdahale edecek bir kurumun oluşturulma sürecinin ilk somut adımı atıldı.
Et ve Süt Kurumu ana statüsü yayınlandı
Adı değişen, organizasyon yapısı revize edilen Et ve Süt Kurumu’nun piyasayı düzenleyecek yetkiyi elde etmesi için kurumun Ana Statüsünün değiştirilmesi gerekiyordu. Ana statü değişikliği, gıda fiyatlarının yüksekliğinin tartışıldığı bir dönemde, 25 Eylül 2014’te Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Ana Statü, Et ve Süt Kurumu’nun hukuki konumu, amaç ve faaliyet konuları, organları ve teşkilat yapısı, müessese, bağlı ortaklık ve iştirakleri ile bunlar arasındaki ilişkileri ve diğer hususları düzenliyor.
Ana Statü’de ESK’nın kuruluş gerekçesi şu şekilde ifade edildi: “Devletin genel hayvancılık politikası çerçevesinde, hayvancılık sektöründe düzenleyici ve destekleyici bir rol üstlenmesini temin etmek, piyasa ekonomisi kuralları içerisinde sektörde tam rekabet koşullarının tesisine katkıda bulunarak kârlılık ve verimlilik ilkeleri doğrultusunda kamu yararını da gözeterek faaliyetlerini sürdürmek.”
Ana statüye göre tüzel kişiliğe sahip, faaliyetlerinde özerk ve sorumluluğu sermayesiyle sınırlı bir İktisadi Devlet Teşekkülü olarak oluşturulan Et ve Süt Kurumu’nun sermayesi, tamamı devlete ait olmak üzere 725 milyon lira olarak belirlendi. Ana Statü ile hayvancılık sektöründe düzenleyici ve destekleyici görevler verilen Et ve Süt Kurumu; hayvansal ürünler, et, süt ve balık piyasasında ekonomik gereklere uygun olarak, verimlilik ve karlılık ilkeleri çerçevesinde, kamu yararını da gözeterek faaliyette bulunacak ve sektörde tam rekabet koşullarının oluşmasına katkı sağlayacak.
Müdahale alımlarının önü açıldı
2010’dan itibaren et piyasasında regülasyon görevini yerine getiren ESK, yeni ana statüsünün yayınlanmasıyla birlikte artık süt ve balık piyasasına da müdahale edebilecek. Piyasada arzın fazla olduğu dönemlerde, süt üreticisinin fiyat düşüşünden etkilenmemesi için alım yönünde müdahale edebilecek olan ESK, arz eksikliği olduğunda da stoklarını piyasaya sürerek, sanayici ve tüketicinin fiyat yüksekliğinden etkilenmemesini sağlayacak. Et ve Süt Kurumu, kesimlik ve besilik hayvan, kırmızı et, balık, kümes hayvanları, süt ve süt ürünlerini alıp satabilecek, gerektiğinde ithalat veya ihracat yapabilecek.
ESK, hayvansal ürünler, et, süt ve balık piyasasında, gıda güvenliği çerçevesinde, kalite standardını veya belirli vasıfta hayvan ırklarını teşvik edici kademeli fiyat uygulamalarına yönelik politikalar uygulayabilecek, kamuya veya özel sektöre ait firmalarla teknik işbirliği ve her türlü sınai mülkiyete dair anlaşmalar yapabilecek. ESK, faaliyet konularıyla ilgili yurt içinde veya yurt dışında her türlü müşavirlik hizmeti verecek veya alacak; eğitim, yayım, etüt, araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde bulunacak, ulusal ve uluslararası piyasa ve borsaları takip edebilmek için her türlü teknik altyapıyı kuracak veya kurduracak. ESK, işletmecilik gerekleri dışında kalan ve ilave mali yük getirecek görevleri, tarımsal destekleme bütçesinden ayrılacak kaynakla yerine getirecek.
Yönetim organları, Yönetim Kurulu ve Genel Müdürlükten oluşan kurumun müesseselerinde ise yönetim komitesi ve müessese müdürlüğü olacak. Ana Statüye aykırı olmayan mevcut yönetmelikler, sirküler ve genelgeler, yenileri yürürlüğe konuluncaya kadar uygulanmaya devam edilecek.
ESK piyasaya nasıl müdahale edilecek?