Türkiye’de 2016 yılında, toplam 18,5 milyon ton çiğ süt üretilmişti. 2017 yılında ise toplam süt üretimi, bir önceki yıla göre %8 artarak 20 milyon tonu aştı. Bu miktarın %90’ını inek sütü, %7’sini koyun sütü, %2,5’ini keçi sütü ve %0,5’ini manda sütü oluşturdu. Bu arada %2,5 pay ile dünya çiğ süt üretiminde “sekizinci” sırada.
2017 yılı sektör değerlendirmesi
Çiğ süt fiyatlarında hareketli bir yıl yaşandı. 2016 yılı boyunca 1,15 TL olan bir litre çiğ sütün referans fiyatı, önce 1 Ocak 2017 itibarıyla %5,2 oranında artışla 1,21 TL, sonra 1 Ağustos 2017 itibarıyla %7,4 artışla 1,30 TL, ardından da 1 Ekim 2017 itibarıyla %7,6 artışla 1,40 TL oldu. Böylelikle çiğ süt fiyatlarında yıl içinde %21,7 oranında artış gerçekleşti.
Diğer yandan, 2017 yılının başında bir ilk gerçekleştirilerek, beklenen düzeyde olmasa da çiğ sütte taban yağ ve protein kalite değerleri ile fiyat ilişkilendirilmeye başlandı. Umuyoruz ki bundan sonra da kalite değerleri, dünyada gelişmiş süt üreticisi ülkelerde uygulanan modellerde olduğu gibi, örneğin AB’deki taban kalite değerleri seviyesine yükseltilecektir.
2017 yılında sektörün ihracatı bir önceki yıla göre %9 artış gösterdi. 2017 yılında 192 bin ton süt ve süt ürünü ihraç edilirken, ithalat 21 bin ton seviyesinde gerçekleşti. 2016 yılında süt ürünleri ihracatımız 176 bin ton, ithalatımız ise 27 bin ton olmuştu. İhracatımızın cirosuna bakıldığında ise 2017 yılında yaklaşık 335 milyon dolarlık ihracat, 91 milyon dolarlık ithalat yapıldı.
2018 yılı öngörüleri
2017 yılındaki gebe düve ithalatı 2016’ya oranla %46 oranında bir artış gösterdi. Dolayısıyla çiğ süt üretiminin 2018 yılında 21 milyon ton mertebesinde gerçekleşmesini bekliyoruz. Bu artışta 2017’de Türkiye’ye giren 110 bin gebe düve etkili olacak.
Dünyada son iki yılda yaşanan gelişmeler, süt fazlalığının yarattığı yüksek süt tozu ve tereyağı stoklarının fiyatları baskılaması yönündeydi. Ancak 2016 sonundan itibaren artan tüketim talebi sektörde dengeleri yerine oturttu ve çiğ süt fiyatları artışa geçerek şu andaki seviyesine geldi. Bu yılın Şubat ayındaki artışı da göz önüne alacak olursak, bir önceki yıla göre çiğ süt fiyatı %33 oranında arttı. Dolayısı ile çiğ süt fiyatının 2018 yılında şu andaki seviyede seyredeceğini öngörüyoruz.
İhracatın ise 2018 yılında 200 bin tonu aşacağını, ithalatın yine aynı seviyelerde kalacağını umuyoruz. İhracatımızın artması rekabet gücümüzün artmasına bağlı. Rekabet gücümüzü artırmaya yönelik bir toparlanma ise ancak çiğ sütte kalite-fiyat dengesi ile oluşacak.
Diğer yandan tüketime bakacak olursak, gelişmiş ülkelerde kişi başına yıllık süt ve eşdeğeri süt ürünü tüketimi 300 litre iken bu miktar Türkiye’de 240 litre. Tüketicimizin daha çok süt içmesini, süt ürünü tüketmesini arzu ediyoruz. Hedefimiz süt tüketimimizi, gelişmiş ülkelerin kişi başı yıllık süt ve eşdeğeri süt ürünü tüketim miktarı olan 300 litreye çıkartabilmek. Ancak tüketim miktarlarımız yeterli değil. Hâlbuki üretim kapasitemiz, bugünkünün çok üzerinde bir tüketimi karşılayabilecek seviyede. Bunun için yeterli kaynak, teknoloji ve bilgi birikimimiz de var.
Özellikle sağlık örgütleri, medya ve kamunun desteğini, halkımızın sağlıklı koşullarda üretilerek ambalajlanmış süt ve süt ürünleri tüketmesi ile en temel ihtiyacımız olan hayvansal proteini teşvik etmesini bekliyoruz. Zira daha çok süt tüketimi, daha sağlıklı toplum, daha az sağlık harcaması demektir.
Sektörün temel sorunları
Süt sektörünün ülkemizde belirli bir aşama kaydettiği, henüz yolun başında da olsak dış ticarette de belli bir yol alındığı, dünya gelişmelerine paralel seyirler izlemekte olduğu aşikârdır. Sektörde son 15 yıl içinde üretimde önemli artışlar kaydedilmiş, işlenmiş ürün üretiminde önemli mesafeler alınmış, ihracatta belirli pazarlarda temsil imkânı sağlanmıştır.
Süt sektöründe, gerek toplam çiğ süt üretiminde ve gerekse hayvan başına elde edilen çiğ süt miktarında önemli artışlar kaydedilmiş olmasına karşın, hâlâ süt sığırı işletmelerinin %77’sinde hayvan varlığının 10 başın altında olduğu görülmektedir. Hayvan başına elde edilen çiğ süt miktarı ve verimlilik beklenen seviyelerin altındadır. Dolayısıyla önümüzdeki dönemlerde hayvanlarımızın besleme, sağlık, hijyen ve çevre koşulları gibi, verimliliği doğrudan etkileyen unsurlarda iyileştirmelere ivedilikle ihtiyaç vardır. Bunlarla birlikte işletmelerimizin ölçek ve şartlarında iyileştirme çalışmalarının yapılmasına devam edilmesi ve üreticinin eğitimi önem arz etmektedir.
Halkımızın en kaliteli ve en hesaplı hayvansal protein kaynağı ile beslenmesini sağlamalı ve bunu sürdürebilmeliyiz. Bunun için öncelikle sektörün üzerinden şu dört baskı unsurunu kaldırmalıyız:
- Kayıt dışını ortadan kaldırmalıyız.
- Fiyat istikrarını sağlamalıyız.
- Arz-talep dengesini sürdürülebilir bir yapıya kavuşturmalıyız.
- Bilgi kirliliğini gidermeliyiz.
Kayıt dışı ile mücadele edebilmek için öncelikle tüm hayvansal protein ürünlerinden KDV kaldırılmalıdır. Böylelikle kayıt altına girecek sektörde bir yandan haksız rekabet önlenirken, diğer yandan tüketicinin kandırılması engellenecek, devletin gelirlerinde de katma değer vergisinin de üzerinde bir kurumlar ve gelir vergisi artışı sağlanacak.
Sektörümüzün istikrar içinde büyümesi, hayvansal protein tüketiminin artırılması, dünya ile rekabet edebilir seviyeye gelebilmek için fiyat istikrarı olmazsa olmaz bir koşul.
Arz-talep dengesini sürdürülebilir bir yapıya kavuşturabilmenin yolu, dünya pazarlarında rekabetçi olmaktan geçiyor. Böylelikle yurtiçinde üretim istikrarını ve verimliliğini her zaman garanti altına alabiliriz. Dolayısıyla sektör, ihracat ve depolama desteği ile teşvik edilir, Türk ürünlerinin marka değeri yurt dışında artırılırsa, iç piyasada istikrar teminat altına alınmış olur.
Üstesinden gelmemiz gereken en zorlu sorun ise bilgi kirliliği. Son yıllarda popülizm uğruna korku tacirliği yapılarak, bir gün et karalanıyor bir gün süt. Artık bu karalama kampanyalarına bir son vermek gerekiyor.