Bir tarım ve hayvancılık ülkesi olan memleketimizde uzunca bir zamandır devam eden “ette ithalat baskısı” nihayet meyvesini verdi ve “Sığır Eti İthalatında Sağlık ve Teknik Şartların Belirlenmesine İlişkin Tebliğ” 07 Ekim 2017 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Tebliğ ekinde etlerin Belçika, Fransa, Polonya, Romanya, İspanya, Letonya ve Macaristan’dan bakanlık elemanlarınca yapılacak denetimler sonucunda uygun bulunan kesimhanelerden yapılması öngörülmektedir.
Bu kesimhanelerde bakanlıkça görevlendirilecek Veteriner Hekimler tarafından canlı ve karkas muayeneleri yapılarak sağlıklı oldukları ve belirlenecek usullere göre kesildikleri rapor edilenlerin etleri ithal edilecektir. Nitekim tebliğ çerçevesinde ithalat yapılmış ve ucuz etler(!) memleketin en ücra köşelerine kadar ulaştırılmıştır. Tebliğ çerçevesinde et ithalatını düzenleyen ve ithal eti tüketiciye ulaştıranlar milli bir görevi yerine getirmenin mutluluğu içerisinde olmalıdırlar. Oysa memleketin kırları, bayırları ve dağlarında hayvan yetiştirmek için uğraşanlar bu ticaretten hiç memnun kalmadılar.
Onlar ki, dünyadaki benzer ülkelere göre çok yüksek girdileri (akaryakıt, gübre, ilaç, yem hammaddeleri veya yem gibi) kullanarak ve kıt kanaat sürdürdükleri hayatlarında hiç olmazsa bir dana, düve, inek satınca para görmeyi ümid etmekten başka hayalleri olmayanlardı. Onlar ki bir ineği, danası, buzağısı öldüğünde sanki evladını kaybetmişçesine üzülen, kendi sağlığından önce onların sağlığını düşünenlerdi. Çünkü onlar mallarını canlarının yongaları olarak bildiler ve halen de öyle biliyorlar.
Bu son ithal et kararı ile işler değişti. Artık ettiği masrafını süt/inek/dana satarak karşılayamayan yetiştirici istemeye, istemeye ineklerinden, danalarından, buzağılarından kopmak zorunda kalacak. Nasıl kalmasın ki; dönem sonunda hayvanlarına yaptığı masrafları alt alta koyup topladığında ne süt, ne inek ne de dana satarak bu masraflarını karşılayabiliyor. Bir de ithal et nedeniyle karkas fiyatlarında gerçekleşen 3-4 liralık düşüşler de eklenince yetiştiricilik adeta vebaya tutulmak gibi oluyor. Çık çıkabilirsen işin içinden.
Şimdilerde her ithal et döneminde olduğu gibi yetiştiriciler hayvanlarını “zararın neresinden dönersem kardır” anlayışıyla elden çıkarmaya çalışmaktalar. Nitekim çevremizdeki birçok “Satılık veya Kiralık Çiftlik” tabelaları bu durumun sadece geleneksel hayvancılık yapanları değil modern işletmeleri de etkilediğinin bir göstergesidir. Önümüzdeki dönemlerde yukarıda sayılan ülkelerden ülkemize ithal edilecek etin kalmayacağı, kalsa bile fiyatının artacağı gün gibi ortadadır. O zaman geriye dönüp baktığımızda yerli hayvancılığın bu uygulamalardan ciddi şekilde etkilendiği ve artması gereken hayvan sayısının hatırı sayılır seviyede düştüğü görülecektir.
İşte bu gerçek ucuz et ithalatının hiçbir derde deva olmadığını, pahalıya bile olsa yerli üretimin teşvik edilmesi gerçeğini bir kez daha ortaya koyacaktır. Dökme su ile değirmen döndürülemeyeceğini adeta gözlerimize sokacaktır. Ama nafile. Yeniden borç alınarak verilecek teşviklerle hayvancılık canlandırılmaya, kendi ihtiyacımızın mutlaka kendi ülkemizden karşılanması gerçeğine dönülecektir.
Ucuz et ithal edilen dönemlerde hammadde açısından sıkıntı çekmeyen et endüstrisi yerli üreticinin kazanamıyor olduğunu önemsemez iken, süt endüstrisi daha ithalatın ilk günlerinde kasaba giden her inek ile hammadde açısından darlığa düşecektir. Çünkü ülkemizde diğer gelişmiş ülkelerde olduğu gibi sadece eti için beslenen sığır yok denecek kadar azdır.
Et olarak para etmeyen inek ve düvelerin kasaba gönderilen her bireyi süt üretim kaynaklarının kaybedilmesi demektir. Nitekim 2014 yılından bu yana sektörde yaşanan bazı sorunlar (Süt fiyatlarının piyasa gerçeklerine göre arttırılmaması, yem fiyatlarının artışı gibi) sağılan inek sayısı ve üretilen çiğ süt miktarı az da olsa bir düşüş içerisindedir.
Şimdi buna bir de ucuz ithal et baskısı eklenince kesime gönderilen inek sayısı önemli oranda artacaktır. Bunun sonucunda iki yıl (2014-2015) fiyatı hiç arttırılmayan çiğ süt, fiyatı yılda (2017) üç kez arttırılmış olsa dahi yeterli miktarda üretilemeyecektir.
İşte o zaman ithal ettiğimiz ucuz etlerin kara sularının Süt Endüstrisi için kezzap etkisi gösterdiği ortaya çıkacaktır. Varılan noktada çiğ süt ithal edilemeyeceğine göre ya fabrikaları daha düşük kapasitelerle çalıştıracağız, ya da süt tozu ile üretim yapacağız. Bu ise “benim oğlum bina okur, döner döner gene okur”dan başka bir şey değildir ve asla gerçekçi bir çözüm olmayacaktır.
Öyleyse yol yakınken hatadan dönmenin erdem olduğu hatırlanarak ucuz ithal et uygulamasına bir an önce son verilmelidir. Son verilmelidir ki, pahalı bile olsa kendi kaynaklarımızı kullanarak, kendi insanımıza iş-aş kazandırarak ihtiyaçlarımızı karşılayabilelim. Tabii ki bulunabiliyorsa ucuza et üretme yöntemlerini de geliştirelim.
Aksi takdirde bugün ucuza et yeme/yedirme sevdamız yüzünden yakın gelecekte dünyadaki en değerli gıdalar olan et ve sütü şimdikinden çok daha pahalıya almak zorunda kalacağız. Süt ve et endüstrisinde işlenecek hammaddeyi de bulamayacağız.
Ucuz diye tamah etme eloğlunun etine,
Unutma hiç, et verenler üretiyor sütünü,
Pahalı yem, ithal saman, nice dertler bizdeyken,
İthal etler kurutacak süt sanayi kökünü.