Sütte kanserojen madde kalıntılarının tespit edildiği açıklamasının ardından yaşananlar, süt sektörüne adeta ayna tuttu.
Ayrıca tartışma konusu olan sütler tamamen kayıt dışı üretimden kaynaklanıyormuş gibi, herkes sokak sütünü ve merdiven altı üretimi hedef gösterdi. Oysa Bakan’ın açıklaması, kayıtlı süt işletmelerinde yapılan rutin analizlerde yapılan tespitlere işaret ediyordu.
Kayıt dışı üretim ve sokak sütü halk sağlığı ve gıda güvenliği açısından büyük bir risk. Peki, kayıt dışılığın ve sokak sütünün sorumlusu kim?
Üretici ve sanayici örgütleri Bakan’ı eleştirecek yere hep bir ağızdan, basını eleştirme kolaylığını tercih ettiler. Sanki sütlerdeki antibiyotik ve afl atoksin kalıntılarından basın sorumluymuş gibi.
Bakanlık kanserojen kalıntılı sütlerin kimlere ait olduğunu ısrarla açıklamadı. Halkı süt görünümündeki bu zehirlerden korumak için ne yaptığını da tam olarak söylemedi. Tıpkı masal kahramanı kırmızı başlıklı kızın, anneannesinin kıyafetlerini giyen kurdu anneannesi sandığı gibi, bize de süt görünümündeki bu zehirli kalıntıları süt gibi gösterilip tüketmeye zorlandık. Kimsenin halkı ve tüketiciyi aptal yerine koymaya hakkı yok.
Halk sağlığını korumak için gıda güvenliğini sağlamakla kim sorumlu? Eğer sütlerde kanser başta olmak üzere birçok hastalığa yol açan antibiyotik ve aflatoksin kalıntıları tespit edilmişse bu kimin sorumluluğundadır? Sütlerinde zehirli kalıntı tespit edilenler kimlerdir ve bunlarla ilgili nasıl bir yasal işlem yapılmıştır? Tüketiciyi süt görünümündeki zehirden korumak kimin görevidir? Bu soruların tek bir cevabı var: Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı.
Geçtiğimiz yıllarda Konya’daki süt işletmeleri, üreticiden sütü daha ucuza almak için aralarında anlaşarak rekabet ihlali yaptıkları gerekçesiyle ağır para cezalarına çarptırılmıştı. Rekabet Kurumu’nun bu kararını yayınlayınca bazı süt sanayicileri, haberin yayınını engellemek için çeşitli yöntemler denediler. Baskılara boyun eğmeyip haberi yayınladığımızda, Yayın Danışma Kurulumuzda yer alan SETBİR temsilcisi tepki olarak dergimizle yollarını ayırmıştı.
Peki, 6 yılda ne değişti? Süt her yerde 80 kuruş iken Konya’da hala 70 kuruş. Konya’da yem, mazot, elektrik, damızlık hayvan daha mı ucuz? Yoksa 6 yıl önce yayınladığımız haberde olduğu gibi Konya’da değişen bir şey yok mu?
İki yıl önce Konya’da bir süt firmasının yoğurtlarda yasak ve sağlığa zararlı madde kullandığı tespit edilmiş ve bu firmanın yoğurt üretim lisansı iptal edilmişti, Bakanlık ise lisansını jet hızıyla yenilemişti. Yine iki yıl önce Balıkesir’de bir peynir firmasının kaşar peynirinde süt yağı yerine margarin kullandığı tespit edilmiş, firmanın üretim lisansı iptal edilmiş, ancak hiçbirşey olmamış gibi lisansı yenilenmişti. Benzeri birçok vakada, tıpkı kanserojen madde kalıntılı sütlerde olduğu gibi konu geçiştirilerek unutulması sağlanmaya çalışılıyor.
Ülkemizde bunlar yaşanırken Çin’de patlak veren melaminli süt tozu skandalını hatırladım birden. Bebek ölümlerine yol açan melaminli süt tozu üreten firmanın yetkilileri idam edilmişti.
Halk sağlığıyla oynayanlara müsamaha gösterilmemeli, en ağır cezalarla cezalandırılmalı. Türkiye büyük bir değişim yaşıyor. Askeri vesayet bile sona eriyor. Demokratik ve şeffaf bir Türkiye için gıda, tarım ve hayvancılık sektörleri de bu değişimi doğru okumalı.
Sütümüzü ak, sektörümüzü şeffaf hale getirmemiz gerekiyor. Sektörde sistem herkesin kazandığı bir yapıya bürünmezse, herkesin kaybettiği bir yapıya dönüşebilir.