Türkiye süt ürünleri üretimi daha çok küçük aile işletmeleri tarafından gerçekleştirilmekle beraber, son yıllarda büyük modern çiftlikler ve süt işleme tesisleri kurulmuş, bu alanda yatırımlar hız kazanmıştır.
Hayvancılık sektörünü bir bütün olarak göz önünde bulundurduğumuzda; süt sektörünün ülkemizde et sektörüne kıyasla daha gelişmiş olduğu, üretici örgütlenmesinde belirli bir aşama kaydettiği, sınırlı da olsa dış ticaretin yapıldığı, dünya gelişmelerine paralel seyirler izlemekte olduğu aşikardır.
Sektörde son 10 yıl içerisinde üretimde önemli artışlar kaydedilmiş, sektörün işlenmiş ürün üretiminde önemli mesafeler alınmış, ihracatta belirli pazarlarda temsil imkânı sağlanmıştır.
Ancak süt sektöründe de gelişmenin önünde bazı engeller bulunmakta, bunlar sektörün potansiyeli doğrultusunda gelişmesini önlemektedir.
Sektördeki en önemli iki sorun her zaman dile getirdiğimiz gibi kaliteli sürekli güvenilir hammadde temini ve kayıt dışılıktır.
Bu iki temel soruna ilaveten ülkenin mevsimsel üretim miktarları farklılığı sorununu çözememiş olması ise her sene ilkbahar ve sonbahar aylarında fi yatlarda dalgalanma yaşanmasını, istikrarsızlığı beraberinde getirmektedir.
Çiğ süt fiyatlarındaki dalgalanmalar, istikrarsızlık sektörde paydaşlar arasındaki sorunları derinleştirmekte, hem hammadde hem mamul madde üretim ve fi yatlamalarında planlamayı engellemektedir.
Bu ise sektörün gerekli yatırımları, atılımları yapmasını önlemekte ve maliyetlerini yüksek oranda arttırmaktadır.
Sektörde üretim ve tüketimin arttırılması için kaliteli güvenilir sürekli hammadde teminini sağlamak, bunun için de kaliteyi teşvik edici bir teşvik sistemi oluşturmak gereklidir.
Kayıt dışılık ile mücadelede daha etkin olmak, kayıtlı kayıt dışı ile mücadeleye önem vermek, denetimleri arttırmak gerekmektedir.
İhracat stratejisi geliştirirken göz önüne alınması gereken unsurlardan bir diğeri sürdürülebilirliktir. Yaptıklarımız, bir anlık bir saman alevi parlaması gibi olmamalı, mutlaka ve mutlaka sürdürülebilir olmalıdır.
Türkiye’nin de özellikle ülke insanının yeterli ve dengeli beslenebilmesi için, bu konudaki mevcut potansiyelini ve uyguladığı politikaları iyi analiz etmesi ve sektörün sürdürebilirliğini sağlaması gerekmektedir. Ayrıca, giderek liberalleşen dünya tarım ticaretinde, hayvancılık sektörünün uluslararası rekabete uyumunu sağlayacak politikalara yönelmesi büyük önem arz etmektedir.
Bu çerçevede, hayvancılık sektörü, önümüzdeki dönemlerde de ülke ekonomisi ve insan beslenmesindeki önemini artırarak sürdürecektir.
Ar-Ge ve inovasyon; en çok ihtiyacımız olan alanlardır. Ar-Ge gelişmeli, inovasyon gıda sektöründe yerini almalıdır.
Hedefimiz bilim ve sanayi entegrasyonun en üst düzeye ulaşması, bilgiyle, teknolojiyle üretim kapasitelerimizin artması, ihracat pazarlarımızın gelişmesi ve toplumumuza hak ettiği sağlıklı, güvenilir, hijyenik gıda ürünlerinin sunulması olmalıdır.
Sadece ülkemiz ekonomisi için değil halkımızın ve gelecek nesillerimizin sağlığı için de büyük öneme sahip olan sektörümüze ilişkin en büyük eksikliğimiz; ne yazık ki sanayi – bilim entegrasyonunda çok büyük gelişmeler kaydedememiş olmamızdır.
Sağlıklı, kaliteli ve kayıtlı süt üretiminin artışı özellikle AB sürecinde büyük önem arz etmekle birlikte, üretim miktarındaki artışa paralel olarak yurtiçi tüketiminin arttırılması ve ihracat imkanlarının geliştirilmesi de zorunludur.
Bu kapsamda, Okul Sütü gibi süt tüketme alışkanlığının geliştirilmesini hedefl eyen projelerin bir devlet politikası haline dönüşmesi, uygun kalite ve fi yat ile dış ticaretteki rekabet şansımızın arttırılarak ihracat imkanlarının geliştirilmesi ve desteklenmesi de büyük önem taşımaktadır. Bu sorunların bir anda çözüme kavuşması için yazılabilecek bir reçete yoktur elbette.
Ancak SETBİR olarak biliyor ve inanıyoruz ki orta ve uzun vadede, AB üyelik perspektifi göz önünde bulundurularak, her iki sektörü de bütüncül bir şekilde ele alacak bir yaklaşımla Türkiye’nin hem kırmızı et hem de süt sektöründe AB’nin önde gelen aktörlerinden biri olması kuvvetle muhtemeldir.
Bunun için kamu kuruluşlarının, sektör temsilcilerinin, farklı büyüklükteki işletmelerin ve üretici kooperatiflerinin politikaların oluşturulması sürecinde birlikte çalışmalar yürütmeleri ve kısa vadeli çözümlerden kaçınarak, uzak görüşlü bir yaklaşımı benimsemeleri gerekmektedir.
Avrupa Birliği’nin Türkiye kaynaklı süt ve süt ürünlerine uyguladığı engel yüzünden 9 milyar Euro’luk Avrupa pazarına ihracat yapamıyoruz.
İhracat sorununu aşabilmemiz için ülkemizde üretilen çiğ sütün kalitesinin Avrupa seviyesine, fiyatların ise dünya fiyatları ile rekabet edebileceğimiz seviyeye gelmesi gerekmektedir.
Her zaman dile getirdiğimiz gibi, yakın çevremiz, süt ürünlerinde net ithalatçı ülkeler tarafından çevrilmiş durumdadır.
En çok süt ürünleri ihracatı yapılan ülkeler Ortadoğu ülkeleri, Türk Cumhuriyetleri ve KKTC gibi ülkelerdir. En çok süt ürünleri ithalatı yapılan ülkeler ise AB ülkeleri, ABD, Yeni Zelanda, Ukrayna, KKTC gibi ülkelerdir.
Geçtiğimiz yıl süttozuna yapılan küçük bir destekle süt ve süt ürünleri ihracatımız 2010 yılında 169 milyon dolar iken 2011 yılında 227 milyon dolara ulaşmıştır. Verilen desteklemelerin sadece süttozu ile sınırlı kalmaması, diğer süt ürünlerine de verilmesi ihracatımızın çok daha büyük oranlarda artmasını sağlayacaktır.
Eğer ihtiyaç duyduğumuz dönüşümü sağlayabilirsek Ortadoğu, Rusya, Orta Asya ve Kuzey Afrika ülkelerinin en önemli et ve süt ürünleri tedarikçisi olabiliriz.
Nitekim Cumhuriyetimizin 100. yılını kutlayacağımız 2023’e doğru ilerlerken Devletimiz ülkemizin tarım vizyonunu; tarımsal ekonomik büyüklük açısından dünyanın ilk 5 ülkesi içerisinde yer almak, 150 milyar dolar tarımsal hâsılaya, 40 milyar dolar tarım ihracatına sahip olmak olarak belirlemiştir.
Bu hedef çerçevesinde 40 milyar dolarlık hedefimize ulaşmada önemli kalemlerden biri, et ve et ürünleri ile süt ve süt ürünleri sektörlerinin ihracatının artırılmasıdır.