Süt inekçiliğinde daha önce yaşanan oyunlar yine tekrarlanıyor. 2009 yılındaki oyun, bu kez ot sıkıntısı gerekçe gösterilerek sahneye konulmuş bulunuyor.
2009’da oynanan oyun neydi?
Batı (ABD/AB ülkeleri), doğayı, iç ve dış emeği aşırı bir şekilde sömürerek gereksinmesinden daha çok tarımsal ürün ve girdi stokları oluşturmuştu. Bunlara pazar bulmak için çevre ülkelerinin tarımlarını çökertmesi, bu bağlamda ellerinde aşırı stok durumuna gelmiş sığırlarına da pazar gerekiyordu. Bunun için Türkiye’de de çiftçilerin büyük bir çoğunluğunu oluşturan küçük ve orta ölçekli işletmeler para kazanamaz duruma getirildi.
Hayvan sayısı hızla düştü. Hayvan kalmayınca ithalat kapısı ardına kadar açıldı. Hayvancılık ithalat ile kalkınır fikri, herkese aşılanmaya çalışıldı. Bu bağlamda hayvancılığın kalkındırılması için sığırcılık öne çıkarıldı. Dünya Bankası aracılıyla sığırlar ithal edildi. Örneğin 2008’in ikinci yarısında Avrupa’dan ucuza getirilen yağsız süt tozu nedeniyle çiğ süt fiyatları 35 kuruşa düşürüldü. Bu nedenle çiftçiler, 1 milyona yakın hayvanını kasaba göndermek zorunda kaldılar. Kısaca, girdi maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle sektör, 2009 yılında ağır bedeller ödemişti.
Kırmızı et ve süt üretimi azalınca referandum öncesi ani bir kararla, 1 Ağustos 2010 günlü bir kararnameyle ise sıfır faizli krediler devreye sokulmuştu. Ancak bu kredilerden de gerçek çiftçiler yararlanamadı. İç piyasada hayvan bulamayan yeni çiftçiler ise dış piyasadan hayvan toplamaya yönelmişlerdi. Kısaca, hayvan ithalatı sürekli bir duruma getirildi. Özetle hayvancılıkta, doldur-boşalt politikası egemen oldu.
Ot krizi spekülatörlerin işi mi?
Günümüzde de benzer bir oyun, bu kez ot fiyatları gerekçe gösterilerek yeniden sahneye konuluyor. Örneğin, yurdumuz süt sığırcılığının en önemli merkezlerinden biri olan İzmir/Ödemiş’in Hayvan Pazarı’nda bu oyun yaşanıyor. Ödemiş’te de son aylarda kaba yem fiyatları yüzde 100’ün üzerinde artış göstermiş. Üretici çiğ sütün litresini 80 kuruşa pazarlarken, otun kilosu 65, samanın kilosu ise 55 kuruşa yükselmiş. Yem karaborsası ortaya çıkmış.
Ot ve samanda spekülatif hareketlerin olması, ot ticaretiyle uğraşan kişilerin bu ticaretten çok büyük rant sağlamasına neden olmuş. Girdi fiyatlarının aşırı yükselmesiyle para kazanamayan üreticiler, ellerindeki hayvanları satıyorlarmış. Geçen yıl krediyle 7 bin liraya alınan inekler, pazarda 3 bin – 3 bin 500 liraya zor satılır duruma gelmiş. İzmir İli Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği Başkanı Çelikkaleli ise, çözüm olarak, soğuk süte yapılan desteğin 8 kuruşa çıkarılmasını önermiş.
Çıkış yolu var mı?
Süt sığırcılarının içine düştüğü bunalımdan sadece süte yapılacak desteklerle çıkılması mümkün değil. Yapısal değişiklikler gerekli.
Çıkış yolu, küçük ve orta ölçekli tarım işletmelerinin dirliğini artıracak önlemlerden geçiyor. Bunlar neler? Biraz açalım;
– Sıfır faizli krediler, tarım dışı sektöre ve büyük çiftçilere değil, küçük ve orta ölçekli işletmelere verilmeli.
– Girdilerden KDV ve ÖTV alınmamalı.
– Kooperatifler aracılığıyla üreticileri sanayici yapmalı. Katma değer, ancak bu şekilde üretende kalabilir. Aksi durumda üreticilerin oligopol duruma gelmiş sanayicilerle başa çıkmaları olası olamaz. Kooperatiflerin işledikleri malların KDV’leri de düşürülmeli.
– Çiftçilerin kooperatifler aracılığıyla mallarını pazarlamaları için satış yerleri sağlanmalı.
– Özelleştirilen Tarımsal Kit’ler yeniden kamulaştırılmalı. Bu amaç için siyaset yapanlar ve iktidar yönlendirilmeli.
– Kaba yem fiyatlarındaki spekülatif artışlara karşı Yem Ofisi kurulmalı.
– Kayıt dışı ekonomiyle etkin mücadele yapılmalı.
– Hayvan dahil her türlü tarımsal ürünlerin ithalatı engellenmeli.
Ortaya çıkan bu görünüm, çiftçiler aleyhine uygulanan liberal politikaların bir sonucudur. Liberal politikalar salt çiftçilerimizi fakirleştirmiyor, tüketicilerimizin de tarım ürünlerini daha pahalıya edinmelerine neden oluyor.