Türkiye hayvancılığı kan ağlıyor. Ağırlıklı olarak büyük çiftlikler satışa çıkarılmış, bir yandan da işi sürdürmek zorunda kalanlar ne yapacaklarını şaşırmış durumda. Buna karşılık tüketiciler de et ve süt gibi besinleri pahalıya alıyorlar ve şikayet ediyorlar. İşin üretim ve pazarlama açısından nedenini ise yeterince ya da hiç bilmiyorlar.
Satılık çiftlikler ülkesi: Türkiye
Yıllardır ‘Çok uluslu gıda ve tarım şirketleri, tarımda şirket tarımcılığını ve sözleşmeli tarım modelini sahneye koydular. Özellikle işletmelerin büyük bir çoğunluğunu oluşturan küçük ve orta ölçekli işletmeler yerine, şirket tarımcılığı olağanüstü desteklerle özendirildi. Ancak şirket tarımcılığı Türkiye’nin yapısal özelliklerine uygun değil. Verilen kredilerin cazibesine kapılarak bu işe girecekler zor durumda kalacaklar. Türkiye çiftlik mezarlığı olacak’ diye yazdım. Ancak iyi niyetli benzer uyarılar işe yaramadı ve ülke satılık çiftlikler ülkesi durumuna geldi. Bu nasıl oldu? Açıklamaya çalışayım.
Dev sığırcılık işletmelerinin kurulması için’sıfır faizli’ krediler kullanıldı. Salt 2010 yılında itibaren kullandırılan kredilerin tutarı bile 3 milyar lirayı geçti.
Sıfır faizli krediyi alanlar, iç piyasada hayvan bulamadılar. İthalatçı çok sayıda firma kuruldu ve durumdan ithalat obicileri karlı çıktılar. Aslında asıl karı, ellerinde stok sığır bulunan AB/ABD’deki ihracatçı firmalar elde ettiler.
Çiftlikleri kuranlar bir süre sonra hayal kırıklığına uğradılar. Çünkü, yem dahil girdi fiyatlarında olağanüstü yükseliş oldu, buna karşılık süt fiyatları, süt tekelleri tarafından belirlendiğinden aynı düzeyde artmadı. Üstelik kimi zamanlar dışarıdan süt tozu ithaline olanak sağlanınca süt fiyatları daha da düşürüldü. Buna krediye özenen, ancak sektörden bihaber girişimcilerin deneyimsizlikleri de eklenince, çok sayıda işletme kapanma noktasına geldi.
Örnekleyelim, gazetelere yansıyan bir habere göre 7 bin baş kadar damızlık düvenin ithalatını yapan Ankara merkezli Agroplus Şirketi’nin yetkilisi ‘Birçok çiftlikteki durum içler acısı, sektörel iflas yaşanabilir. Bize, 30’a yakın işletme, çiftliğini satmak için başvuruda bulundu. Avrupalı firmalar ile temastayız’ şeklinde açıklamada bulundu.
Yetiştirici kan ağlıyor, buna karşın süte ödenen prim de düşürüldü.
Bir yandan çiftlikler satılırken işe devam etmek isteyenler ise, sütü maliyetinin çok altında pazarlayabiliyorlar. Ulusal Süt Konseyi çiğ inek sütü için 1 lira referans fiyat belirledi. Bununla birlikte sanayici referans fiyatı tavan fiyat olarak görüyor. Aslında sütünü bu fiyattan satabilen üretici sayısı çok fazla değil, büyük bölümü yine 75-80 kuruştan satmak zorunda kalıyor. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da çiftçinin eline geçen bedelin daha da aşağılarda olduğu biliniyor.
Üreticilere son bir darbede Ağustos’un son haftasında geldi, soğuk süt primi 6 kuruşa düşürüldü.
Çözüm ne?
Yapılması gereken ilk iş, maliyet temelli bir taban fiyat belirlenerek, bu fiyat ile piyasa arasındaki fark üreticiye ödenmelidir. Ancak çözümü salt prime bağlamak doğru değildir. Destek ne kadar artarsa sanayici de o oranda fiyat düşürüyor. Fiyat belirlenirken bu destekler düşüldüğü için üreticiye pek yansımıyor. Diğer yandan Et ve Süt Kurumu, mevzuat ve organizasyonla ilgili çalışmalarını hızlı tamamlayarak piyasadan süt çekmelidir.
Temelde çözüm ise, üreticilerin kooperatifleşerek sanayileşmesidir. Tarımsal amaçlı kooperatiflere gelir için Çiftçi Kayıt Belgesi verme hakkı verilmeli, pazarladığı ürünlerde KDV yüzde 1’e düşürülmeli ve en az on yıl süreyle üst birlikleri olan birim kooperatiflere kurumlar vergisi muafiyeti sağlanmalıdır.