Önce Ziraat Mühendisler Odası’nın yayınladığı “Hayvancılık Raporu”ndan bir alıntı yapalım. Rapora göre, hayvan ithalatı 1980’li yılların ortasına kadar önemsenmeyecek düzeyde iken 1985-1995 ile 2010 yılından sonraki dönemde ciddi derecede artış gösterdiği belirtilmekte. 2019 yılının ilk altı ayı dâhil olmak üzere son dört buçuk yılda yaklaşık 4 milyar dolar karşılığında 3,35 milyon baş sığır ve 110 milyon dolar karşılığında 765 bin koyun ithal edilmiş.
Türkiye hayvansal üretimde neden kendine yetmeyerek ithalatçı ülke durumuna düştü?
Bunun cevabını neden-sonuç ilişkileri bağlamında aramadan sağlıklı sonuç ve önlemler üretemeyiz.
İthalatı yaratan nedenlerden biri, Tarımsal KİT’lerin özelleştirilmesi mi?
Türkiye’de 1980 yıllardan itibaren devletin küçültülmesi uygulamalarının bir aracı olarak özelleştirme devreye sokuldu. Bununla, devletin piyasa malları üretimi, piyasayı düzenlemede kural koyucu işlevi ve sosyal devletle ilgili kamu hizmetleri gibi başlıca üç müdahale alanından çekilmesi istendi.
Böylelikle, tekelci sermayeye yeni kâr alanları açıldı. Devlet, sosyal niteliğinden uzaklaştırılarak, devlet-yurttaş ilişkisi yerine devlet-tüketici ilişkisi oluştu ve yurttaşın devletle bağı, en alt düzeye indirildi.
Kamu KİT’lerinin özelleştirilmesi kapsamında Tarımsal KİT’lerin de çoğu özelleştirmeye alındı.
Tarımsal KİT’ler ne işe yaramıştı?
- Tarımda verimliliği yükselterek önemli düzeyde üretim artışına neden olmuşlardı.
- Kırsal kesimin alt yapısını ve hizmetlerini sağlamışlar, göreli zenginleştirilmesine katkıda bulunmuşlardı.
- Kırsal kesimin eğitim düzeyini yükseltmişlerdi.
- Köylüyü ağaların ve yabancı güçlerin denetiminden belirli düzeylerde kurtarmaya çalışmışlardı.
- Köylü ile devlet arasında bağı güçlendirerek, ulusal bütünlüğün pekiştirilmesinde rol oynamışlardı.
Tarımsal KİT’ler ile kendine yeter duruma gelen Türkiye’nin, besin güvencesi açısından da çökertilmesi gerekiyordu. Tarımsal KİT’lerin özelleştirilmesi de bu bağlamda gündeme geldi.
Özelleştirme için KİT’ler kara delik ilan edildi ve bunların sanayi kitlerinde olduğu gibi, zararlı duruma gelmesi için ne gerekiyorsa yapıldı.
Özelleştirme ile hayvancılıkta ortaya çıkan olumsuzlukları, dört Tarımsal KİT’den örnek vererek açıklayalım.
SEK özelleştirilince ne oldu?
Süt Endüstrisi Kurumu’nun (SEK) özelleştirilmesi ile üreticiden çok ucuza alınan süt, tüketicilere de yüksek fiyatta satılmaya başlandı. Üretici süt fiyatları, kimileri artık yabancı olan sanayicilerin denetimine girdi. Yem ve diğer girdiler arttığı halde üretici süt fiyatları artmadı, aksine göreli olarak düştü.
YEMSAN özelleştirildi ve çiftçi özel yem fabrikalarının insafına bırakıldı
Yem Sanayi A.Ş.’nin (YEMSAN) özelleştirilmesiyle Türkiye hayvancılığı onarılmaz yaralar aldı. Ürün fiyatlarında istikrar olmayışı ve hızlı düşüşler olması nedeniyle hayvan yetiştiricileri hızla fakirleşti. Hayvanlarını elden çıkardı ve kasaba gönderdi. Hayvan sayılarında önemli azalmalar oldu. İçinde yaşamakta olduğumuz süreçte, Türkiye kırmızı ette kendine yeterli olmaktan çıktı, canlı hayvan ve et ithali sürekli duruma geldi.
EBK ESK’na dönüştürüldü ve işlevsiz duruma getirildi
Et Balık Kurumu, Et ve Süt Kurumu’na dönüştürüldü. Ancak elindeki kurumları büyük ölçüde sattığı gibi günümüzde piyasaya müdahalesi neredeyse yok duruma geldi.
TİGEM’lerin devreden çıkarılması ile Türk çiftçisi, damızlık hayvan ve sertifikalı tohumlukta dışa ve tekelci sermayeye bağımlı duruma geldi
Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM)’lerin özelleştirilmesi sürecine sokulması ile birçok Tarım İşletmesi (Tİ) 30 yıllığına kiraya verilerek elden çıkarıldı. Elden çıkarılması amacıyla Tarım İşletmelerinin zarar etmesi için her türlü iş yapıldı. Örneğin, altyapı hizmetleri ihmal edildi, ekonomik ömürlerini tamamlayan iş makinaları yenilenmedi ve de çalışan mühendis ve yöneticilerin iş görme ve üretme istek ve coşkuları geriletildi. İlk aşamada Acıpayam, Çiçekdağı, Gelemen, İnanlı, Gökçeada, Ardahan, Hafik, Boztepe ve Kazova Tarım İşletmeleri özel sektöre kiralandı ya da kapatıldılar. Günümüzde de bu süreç devam ediyor.
Kısaca, Tarımsal KİT’lerin temel işlevi, tarım ürünlerinin fiyat oluşumunda düzenleyici olmalarıydı. Bu işlevleri nedeniyle örgütlü olmayan üreticiler, yerli ve yabancı büyük sermaye gruplarının ve kredi piyasasının egemenliğinden belli ölçülerde kendilerini kurtarabiliyorlardı. Bu kurumların özelleştirilmesi, kimilerinin de kapatılmasıyla üreticiler bütünüyle sermaye gruplarının insafına bırakılmışlardır.(*)
Sonuçta, 2002-2018 yılları arasında aile işgücü temelli küçük ve orta ölçekli tarım işletmesine sahip köylülerin bir kesimi, 3,4 milyon hektar alanı ekip biçmekten vazgeçti. Hayvansal üretimde de artan nüfusa göre kırmızı et başta olmak üzere hayvansal üretim artmadı. Türkiye, açık ve devamlı bir şekilde canlı hayvan ve kırmızı et ithalatçısı oldu.
(*) Kimileri, “Hayvancılıkta Neden İthalatçı Olduk?” konusunu özelleştirmenin bir sonucu olarak da değerlendirmemi yadırgayabilir ya da karşı çıkabilir. İçinde yaşamakta olduğumuz süreci, neden-sonuç ilişkileri bağlamında irdelemek zorunluğu vardır. Gerisi, eskilerin deyimiyle “laf-ı güzaf”tır.