Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı yazdı…
Geçtiğimiz günlerde 20 yıldır yürürlükte olan Gümrük Birliği Anlaşmasının tarım ürünlerini de kapsayacak şekilde genişletilmesi gündeme geldi. Avrupa Birliği (AB) ile dış ticaretimizin nasıl bir seyir izlediğine kısaca bakalım…
Avrupa Birliği ile dış ticaret nasıl bir seyir izledi?
Türkiye, 1996’dan itibaren AB’ye tam üye olmadan “Gümrük Birliği” anlaşmasını imzalayarak AB ülkeleriyle gümrüksüz ticaret yapmaya başladı. 1996-2012 yılları arasında AB lehine verilen ticaret açığı toplamı 210,2 milyar doları aştı. 2016 yılı sonunda bu açığın 240 milyar doları geçmesi beklenebilir.
Birkaç örnek verelim…
-En övündüğümüz kalemlerden biri otomobil sektörü değil mi? Türkiye ile AB arasındaki otomobil dış ticaretinde 2014 yılında 770 milyon euro olan dış ticaret açığı, geçen yıl 2,4 milyar euro seviyesine yükseldi. 2014 yılında Türkiye’nin lehine olan 100 bin adetlik fark da 2015 yılında yüzde 104’lük gerileme ile Türkiye aleyhine 4 bin adet olarak gerçekleşti
– AB’ye işlenmiş piliç eti ihracatı başlayacaktı. Ancak ton başına getirilen 1.024 Avro vergi nedeniyle bu ihracat mümkün olamadı. Oysa, AB onaylı 7 entegre tesisimiz var.
Gümrük Birliği Anlaşmasında nerede hata yapıldı?
İki önemli tespit yapalım… Türkiye, AB’ye tam üye olarak kabul edilmeden Gümrük Birliği Anlaşmasına taraf oldu. AB’nin üye olmayan ülkelerle imzaladığı Serbest Ticaret Anlaşmalarını (STA), herhangi bir müzakere sürecine girmeden kabul etmek durumunda kaldı. STA ile üye olmayan ülkelerden AB’ye giren tarım dışındaki bütün mallar AB malı sayılıyor ve bu şekilde Türkiye’ye giren mallardan gümrük vergisi alınmıyor. Türkiye bundan büyük zarar görüyor.
Avrupa Birliği ile süt ve et ürünlerinde rekabet etme durumumuz var mı?
Gümrük Birliği Anlaşması tarım ürünlerini (süt ve et süt ürünlerini) kapsayacak şekilde güncellenir ise Türkiye AB ile rekabet edemez. Görünen köy kılavuz istemez, örnekleyelim:
– Son 5 yılda AB’ye süt ürünleri ihracatımız 1 milyon 193 bin dolar, AB’den ithalatımız ise 299 milyon 574 bin dolar. Almanya, Fransa, Hollanda ve İtalya dünya peynir ihracatının yarısına egemen bir durumda. AB’nin dünya peynir ihracatındaki payı yüzde 75 oranlarında. Rekabet edemememizin birinci nedeni Avrupa’da peynir fiyatlarının bize nazaran daha ucuz olması. Aynı standartta ve kalitedeki peynirler Türkiye’de daha yüksek maliyetlerle üretiliyor.
– Tarımda avantajlı olduğumuz alanlar oldukça sınırlı. Yaş meyve sebzede, tahılda ve turunçgilde avantajlı olabiliriz. Hayvansal ürünlerde balık ve baldan başka şansımız yok.
– Ette ise şimdiden açık ara ithalatçı bir ülke durumundayız.
Türkiye süt ve et ürünlerinde neden rekabet edemez?
Bunun teknik ve ekonomik iki temel nedeni var.
– Teknik nedeni, Avrupa’nın iklim yapısından kaynaklanıyor. Bilindiği üzere hayvansal üretimde maliyeti etkileyen en önemli girdi yemdir. Yağışı bol ve düzenli olan Avrupa ülkelerinde sığır yetiştiriciliğinde yemin maliyeti oldukça düşüktür. Tam aksine Türkiye’de kaba yem üretimi sulu tarım ile yapılır ve suyun maliyeti yüksektir. Yoğun yem hammaddeleri açısından da dışa bağımlıdır.
– İkincisi de ekonomi ve örgütlenme farklılığıdır. Avrupa’da hayvan yetiştiriciliğine sağlanan destekler ve de üreticilerin örgütlenmeleri, üretim ve elde edilen ürünlerin işlenmesinde çok yüksek düzeydedir. Üretici aynı zamanda sanayicidir.
Bu iki etmenin bir araya geldiği AB ile Türkiye’nin özellikle sığır sütü ve ürünlerinde rekabet açısından hiçbir şansı yoktur. Türkiye kendi iç pazarını koruyacak düzenlemeleri yapmak zorunluluğu ile karşı karşıyadır. Bu yapılmazsa hayvancılıkta özellikle de sığır yetiştiriciliğinde tam bir çöküş yaşanabilir. Aslında bırakınız Gümrük Birliği Anlaşmasının tarım ürünlerini de kapsaması konusunu, Gümrük Birliği’nin tümünün de sorgulanma zamanının gelmiş olması gerekmez mi?
Tarımsal etkinlik ülkelerin toplumsal ve siyasal egemenliğini doğrudan ilgilendiren gıda egemenliği konusuyla bağlantılı. Kendi ulusunu besleyemeyen devletler egemenliklerini kaybediyorlar. ABD ve AB bunu bildikleri için üçüncü dünya ülkelerinin tarımını çökertiyorlar. Bu durumda Türkiye’nin tarımını koruması ve geliştirmesi gerekiyor.
Başka çaremiz yok.