Bilindiği üzere, yaklaşık dört aydır ülkemizde ve tüm dünyada koronavirüs (COVİD-19) olarak adlandırılan bir salgın hastalıkla mücadele edilmektedir. İnsanlığın bu savaşı bilimin ve aklın rehberliğinde kazanacağına olan inancım tamdır. Bu mücadelede ülkeme ve dünyaya başarılar diliyorum. Bu hastalıktan dolayı hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet ve yakınlarına baş sağlığı diliyorum. Hasta olanlara ise acil şifalar diliyorum.
Bu salgının bana gösterdiği en önemli sonuç; bir ülke olarak kendi kendimize yetebiliyor olmamız gerektiğidir. Özellikle sağlık, gıda, tarım, sanayi ve beşeri sermaye alanında kendi kendimize yetiyor olmamız gerektiğini salgın nedeniyle yaşananlar açıkça ortaya koyuyor.
Benim uzmanlık alanım olmamasına rağmen genel duruma baktığımızda gıda ve tarım sektörü dışındaki diğer sektörlerde dünya ile özellikle Avrupa Birliği ülkeleri ile kıyaslandığında “fena değiliz” gibi bir sonuç çıkarmak mümkün. Özellikle sağlık sektöründe sayısı çok yetersiz destek personeli (hemşire vb. yardımcı sağlık personeli) olmasına rağmen bilim insanlarımız da herkesle yarışacak düzeyde olduklarını şu birkaç aylık sürede ispat etmişlerdir. Bu vesileyle tüm sağlık çalışanlarımızı kutluyorum.
Gıda ve tarım sektörünün ise hiç iç açıcı durumda olmadığı gözükmektedir. Özellikle gıda, tarım ve hayvancılık sektörlerindeki bilim insanlarımızın son 30 yıldır sektöre çok büyük katkı sunamamış oldukları düşüncesindeyim.
Bu genel değerlendirmeden sonra özellikle et ve süt dünyasını ilgilendiren hayvancılık sektöründe çok kısa sürede bir şeyler yapılması gerektiği kanaatindeyim. Bana göre, aşağıdaki kurum ve kuruluşların iştiraki ile hayvancılık teşvik ve desteklerine yönelik acil eylem planı hazırlanmalıdır.
Tarım ve Orman Bakanlığı yönetim ve gözetiminde et ve süt üreticisi, süt toplayıcısı, sanayicisi, lojistikçisi, satış ve pazarlamacısı ve tüketici temsilcilerinden Et ve Süt Kurulları (Sağlık Bakanlığında olduğu gibi) oluşturularak acil eylem planları çalışmalarına derhal başlanmasını öneriyorum. Bu kurullar merkezde olduğu gibi yedi ayrı coğrafi bölgede de kurulabilir.
Ürün konseyleri ile üretici ve yetiştirici birlikleri gelirlerinin büyük bölümünü devlet kaynaklarından sağladıkları için bu konularda çok ciddi varlık gösteremedikleri kanaatindeyim.
Bu planın ana amacı sektörün değer zinciri halkalarının kopmadan üretimin devam etmesi için kısa vadede (bu yılın sonuna kadar) teşvik ve destekler ile bazı konularda Bakanlığa tavsiye kararları alarak uygulanması konusunda görüş bildirmelidir. Özellikle acil eylem planında şu hususlar mutlaka yer alarak üreticiye güven aşılanmalıdır.
- Yılın geri kalan süresine yönelik üretim ve tüketim planlarının yapılması
- Alım garantisinin sağlanması,
- Fiyat garantisinin sağlanması,
- Hammadde ve girdi teminine peşin ödemeli destek verilmesi,
- 2020 yılı destekleme ödemlerinin yarısının avans olarak ödenmesi,
- Üretim, satış ve pazarlama ile soğuk zincirin işletilmesinin sağlanması,
- Anadolu’daki eğitimli işsiz genç nüfusa (25-40 yaş aralığında olanlara) tarımsal üretimde fırsat verilmesi,
- Kaba yem bitkisi üretim ve tüketim planlamasının yapılması,
- Ziraat Bankası, Tarım Kredi Kooperatifleri ile diğer bankaların tarımsal kredi geri ödemelerinin bir yıl süreyle ertelenmesi,
- Süt tozu ve okul sütü gibi destekleme uygulamalarının yeniden planlanması,
- Fayda/masraf (maliyet) analizleri yapılarak üretici kazancının yeniden sağlanması.
Yukarıda belirtilen hususların hazırlanacak planlarda yer almasının yararlı olacağı düşüncesindeyim. Tabi bu Kurullar daha geniş ve kapsamlı konuları plan dâhiline alacaklardır.
Ülkemizin bu salgın krizini fırsata çevirebilmesi için gıda, tarım ve hayvancılık politikaları tepeden tırnağa gözden geçirilmelidir. Sektörde kırsal ve bölgesel özellikleri esas alan bir tarım politikası belirlemelidir. Sektörün en önemli özelliği tabiat anaya saygıdan geçer. Ona saygı duymadan sadece para kazanmak uğruna ondan yararlanarak bu sektörde faaliyet gösteremeyiz.
Sektörümüzün en büyük eksiği bana göre planlamadır. Üretim, tüketim, ihracat ve ithalat planlaması yapılmadan başarılı olamayız. Hangi ürüne ne kadar ihtiyacımızın olduğunu ve tarımsal üretimin bölgelere göre dağılımlarını bilmeliyiz. Bir üretici olarak, pazarımı ve fiyatımı belirlemeden üretim planı yapmamam gerekmektedir. Pazar ve fiyat garantisinin olmadığı bir piyasada üretici olmak çok zordur. Yıllardır her gün bu zorlukları yaşamaktayız. Ancak bu bizim işimiz, bundan vazgeçemeyiz. Çünkü işimizi çok seviyoruz.
Sonuç olarak; sektörün tüm temsilcilerinden talebim şudur. Siyaset ve hamaset yapılmadan birlik ve beraberlik içerisinde bu ülkenin kıt kaynaklarını hakça paylaşmak zorundayız. Gelin bir ve berber olalım. Dört elle üretim ve eğitime sarılalım. Önce halkımızı, sonra komşu ülkelerimizi ve yurtdışındaki soydaşlarımızı ve akrabalarımızı doyurmaya yeter de artarız.
Artık yeni dünya düzeni olarak adlandırılan önümüzdeki yıllar için sloganımız;
“Üretim, üretim, üretim… Eğitim, eğitim, eğitim…” olmalıdır.
Tüm okuyucularımıza ve milletimize tekrar geçmiş olsun dileklerimi sunuyor ve kısa sürede bu sorunun üstesinden gelmeyi başarmamızı temenni ediyorum.
Sağlıcakla kalın.