Büyükbaş hayvancılık sektörünün sorunlarına yönelik çözüm önerilerine devam etmek istiyorum.
5. Süt Üretimi, İşleme ve Tüketim Sorunu
Mevcut sistemde süt fiyatları her altı ayda bir toplanan konsey (Ulusal Süt Konseyi) tarafından belirlenmektedir. Bu yetmiyormuş gibi bir de Gıda Komitesi’nin belirleyeceği tavsiye kararı ilave edilmiştir. Süt, üretimi, toplanması ve işlenmesi gerçekten zordur ve ortaya konan ürünün depolanması mümkün değildir. Bu dezavantajı bilen süt toplayıcıları ve işleyicileri üreticinin bu zaafından yararlanmayı çok iyi bilmektedir.
Bu durum üretici tarafında kendilerinin sahipsiz oldukları algısını yaratmaktadır. Ülkemizde dondurma ve benzeri ürünlerde süt tozu kullanımının kaldırılması veya belirli oranda kısıtlanması yılın belli aylarındaki fazla denilen sütün ülkemizde tüketilmesine ve tüketicilerin daha sağlıklı ürünlere kavuşmasına olanak vermemektedir.
Fazlamız varsa da, bu fazlalığın süt tozuna çevrildikten sonra, ya ihracatla dışarı satılması ya da gerçekten ihtiyacı olan dost ve kardeş ülkelere (Irak, Suriye, Afrika ülkeleri v.s.) hibe edilmesi büyük devlet olmanın güzel bir göstergesi olacaktır.
Süt fiyatlarının belirlenmesinde 6 aylık periyot yetiştirici aleyhine işlemektedir. Sadece çiğ sütün baskılanması ve bu şekilde enflasyonun kontrol altında tutulmaya çalışılması yapılabilirliği olsa dahi sürdürülebilir ve ekonomik bir yöntem olmayıp, süt üretiminin önündeki en büyük engeldir.
Şayet bu konuda bir fedakârlık gerekiyorsa, bu fedakârlık tüm sektör paydaşları arasında devletimiz tarafından pay edilmelidir. Son 10 yıllık süreçte şekillenen çiğ süt fiyatı, yem ve süt ile süt ürünlerindeki fiyatların iyi bir şekilde analiz edilmesi durumunda, sanayinin ve marketin her dönem kazandığını, ancak üreticinin kriz dönemlerinde ciddi zararlar ettiğini göstermektedir. Aynı zamanda tüketici de ucuz gıda tüketiminden faydalanamamaktadır.
Bu durumda yetiştiricinin zarar etmesi sonucu sağılan hayvanlarını azaltması, kesime sevk etmesi sadece sütün azalmasına değil, damızlık düve ve et açığının da artmasına vesile olarak ithalatın önünü açmakta ve döviz kaybına neden olmaktadır.
Bana göre süt fiyatına yönelik en önemli çözüm önerisi; Süt fiyatının yem fiyatına endekslenmesi bu sorunların tümünü büyük çapta ortadan kaldıracaktır.
Ancak, bu durumda da devlet gözetim ve denetim kurallarını en iyi şekilde işleterek, yem sanayinin kontrol altında tutulmasını sağlayarak suistimallerin önüne geçilmesi gerekmektedir. Devlet imkânları ile depolarda muhafaza edilen yerli tahıl ürünlerinin özellikle küçük yetiştiricilere uygun fiyattan verilmesi sağlanmalıdır.
Tabii bu arada önemli bir husus da; süt alımı yapan firmaların yem satmalarının engellenmesidir. Bu şekilde üreticiler serbest piyasa koşullarından yararlanarak kendisine sunulan en kaliteli yemi en ucuz fiyatla alabileceklerdir. Bunun sonucunda da, firmaların kaliteli yem konusunda rekabet etmeleri söz konusu olacaktır. Böylece en ucuz hammaddelerle en kaliteli yemi üretmeye odaklanacaklardır.
Süt alımı yapan firmaların yetiştiriciyi kendi yemini almaları konusunda zorlamaları mutlaka engellenmeli ve hatta süt işleyen firmaların yem pazarlamasının önü tamamen kesilmelidir.
6. Kırmızı Et Üretimi, İşleme ve Tüketim Sorunu
Ülkemiz coğrafyası ve iklim özellikleri nedeniyle Avrupa ve diğer bazı sığır eti ihracatçısı ülkelere nazaran üretim maliyetleri bakımından rekabetçi özelliğe sahip olmadığı sektör oyuncuları tarafından çok iyi bilinmektedir.
Bu ülkelerin ayrıca domuz tüketiyor olmaları sığır eti ihtiyaçlarını önemli oranda düşürmektedir. Hal böyle iken, dışarıda kırmızı etin daha ucuz olduğu algısı sürekli olarak yerli üretimin üzerinde baskı oluşturmaktadır..
Meralarımızın büyük çoğunluğu küçükbaş hayvancılığa elverişlidir. Merada yapılan hayvancılık ise, en ucuz hayvancılıktır. Ancak, ülkemizde tıp adamları tarafından oluşturulan yanlış algılar sonucu halkımız (Özellikle genç ve orta yaş grubu) küçükbaş et tüketiminden uzaklaştırılmıştır. Bu durumun tersine çevrilmesi için kamu ve özel sektör tarafından büyük bir farkındalık yaratılması gerekmektedir.
Ayrıca üreticilerimizin mera alanlarında küçükbaş hayvancılığa özendirilmesi kırmızı et açığımızın ucuz yoldan kapatılmasına önemli katkı sağlayacaktır.
Ülkemiz kırmızı et piyasasının ihtiyaçları önceden belirlenerek gerekli durumlarda sadece besi materyali canlı hayvanların ithalatına iç piyasa dengeleri gözetilerek belirli bir süre daha izin verilebilir. Günümüz itibarıyla sadece birkaç iş adamının para kazanması amacıyla, ihtiyaçtan fazla yapılan ithalatın hayvancılığımıza çok büyük sıkıntı yaşattığı açık şekilde görülmektedir.
Bu durumu önlemek için birkaç taban ve tavan yıllık et fiyatları reel maliyetler göz önüne alınarak belirlenmeli ve taban veya tavan fiyat sapmalarında derhal müdahale yapılmalıdır.
Süt piyasası ülkemiz et piyasasının da lokomotifidir. Ülkemizdeki süt ineklerinden doğan erkek materyal, besi amaçlı kullanılarak, önemli oranda kırmızı et üretimine katkı sağlamaktadır. Ülkemizde büyükbaş hayvan yetiştiriciliği altyapısı doğal olarak süt inekçiliğine uygundur.
Ayrıca, hayvancılığı gelişmiş tüm ülkelerde kırımızı et üretimini desteklemek amaçlı sütçü sürülerden yararlanılmaktadır. Yani, damızlık değeri düşük olan sütçü düve ve ineklerde etçi ırk boğa sperması kullanılarak melezleme yöntemiyle elde edilecek et miktarı ve etin kalitesi yükselmektedir.
Kırmızı et fiyatının belirlenmesinde üretim maliyetleri dikkate alınarak, makul bir kar payı üzerine ilave edilerek fiyat belirlenmelidir. Her koşulda birinci öncelik üreticinin normal kazancı gözetilerek devletimiz fiyat dalgalanmalarına buna göre müdahale etmelidir.
Günümüzde genelde bu regülasyonlar yukarı yönlü dalgalanmalarda uygulanmış, aşağı yönlü dalgalanmalarda yetiştirici maalesef kaderine terk edilmiştir.
2018 yılının son aylarında birçok besici batırıldıktan sonra kamuoyu baskıları sebebiyle aşağı yönlü dalgalanmalara kEt ve Süt Kurumu müdahale edebilmiştir. Müdahale fiyatlara yansımış ama ödemeler peşin yapılması gerekirken, vadeler 3 – 4 aylık sürelere yükselmiştir.
7. Islah ve Gen Kaynaklarının Korunmaması
Ülkemizde çeyrek asırdır ıslah ve gen kaynakları ile ilgili dişe dokunur hiçbir şey yapılmamıştır. Bu konuda akademik kuruluşlar (Üniversiteler) ile Tarım ve Orman Bakanlığına bağlı araştırma enstitülerinin büyük bir sorumluluğu vardır.
Bürokrasi ve akademide ıslahla nelerin hedeflenmesi ve nelerin başarılacağı konusunda bilgi eksikliği bulunmaktadır. Bunlar ayrıntılı olarak bilim adamları tarafından tartışılmalı ve sonuçları kamuoyu ile paylaşılmalıdır.
ABD’de daha anne karnında iken yavruların gelecekteki performanslarının ne olacağı değerlendirilmeye başlanmıştır. Ayrıca cinsiyeti önceden belirlenen suni tohumlar üretilmektedir. Ülkemizin dişi veya erkek materyal ihtiyacına göre tohumlama yapabilme imkânı olmalıdır. Tüm bunların incelenerek ülkemiz gen kaynaklarının ıslahına ve de verimliliğinin artırılmasına yönelik en az on yıllık bir AR-GE projesi üniversite-bakanlık ve ilgili diğer kuruluşlar tarafından ortaklaşa hazırlanmalı ve uygulanmalıdır.
Ayrıca, kendi yerli ırklarımızın hastalıklara ve yaşadıkları bölge şartlarına karşı yüzyıllardır geliştirdikleri adaptasyon yeteneklerinden yararlanmak esas alınmalıdır. Özellikle Yerli Kara, Boz Irk, Doğu Anadolu Kırmızısı ve Güney Doğu Anadolu Kırmızısı seçilip ıslah denemesi yapılacak ırklarla yapılan melezleme çalışmaları ile ülkemize adapte ve daha yüksek verim özelliğine sahip yeni sığır ırklarının ortaya konması ülkemizin özellikle et açığının giderilmesinde önemli katkılar sağlayacaktır.
8. Küçük Aile İşletmelerinin Yok Edilmesi ve Kırsaldan Göç
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) bilindiği üzere 2014 yılını “Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı” olarak ilan etmişti. Hızla artan dünya nüfusunun sağlıklı beslenebilmesinde ve köyden kente göçün engellenmesinde aile işletmelerinin önemi büyüktür.
Ancak, ülkemizde çeyrek asırdır uygulanan tarım politikaları ile aile işletmeleri günden güne azalmakta ve adeta yok edilmektedir.
Oysa, küçük ve orta ölçekli aile işletmeleri sürdürülebilir tarımsal ve hayvansal üretimin sigortası ve tekelleşmenin önündeki en büyük engeldir. Tarım ve hayvancılığın vazgeçilmez işletme modelidir.
Yaşamını ve geçimini hayvancılıktan sağlayan milyonlarca aile bu işlerini kaybettiklerinde kırsalda ve/veya metropolde ne iş yapacaklardır sorusunun cevabı üzerinde durulması gereken önemli bir sorundur.
Küçük aile işletmelerini yok edip sektörün, büyük sermaye sahiplerine terk edilmesi, tarımsal üretimin ülkemiz geleceği açısından büyük riskler taşıyacağı görüşündeyim.
Devlet olarak aile işletmelerini desteklemek sosyal sorumluluk açısından da önemlidir. Geçimini hayvancılıktan sağlayan bu insanlar kazanamayınca ellerindeki mevcudu da yitirerek sektörden çıkmaktadır. İşsizler ordusuna katılacak bu insanlar üretimden çıkarılınca, gelecekte ülkemiz adına önemli sosyal problemlerin ortaya çıkmasına neden olacaklardır.
Gelecek sayıda konuya devam edeceğiz.