Türkiye süt ve süt ürünleri sektörünün paydaşları, Mayıs 2017’de Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nde düzenlenen ilk Ulusal Sütçülük Kongresi’nde bir araya gelmişlerdi. Orada yaptığım açılış konuşmasında, süt ve süt ürünlerinde “bilgi kirliliği”nin yarattığı tehditten söz etmiştim. Şubat 2019’da da İzmir’de, Agroexpo Tarım Fuarı’nda bir panel düzenleyerek, “Süt ve Ette Bilgi Kirliliği”ni konuşmuştuk. Bu yıl Nisan ayında, yine İzmir’de, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nde Ulusal Sütçülük Kongresi’nin ikincisini yapıyoruz. Kongre açılışında yapacağım konuşmanın bir bölümünü Süt Dünyası okurları ile paylaşmak istiyorum:
“Türkiye Süt, Et, Gıda Sanayicileri ve Üreticileri Birliği’nin başkanı olarak sizlere saatlerce süt endüstrisinin öneminden, gerekliliğinden, ürünlerimizin ne kadar kaliteli olduğundan, çalışanıyla, köylüsüyle, çitçisiyle, dağıtımcısı ve satıcısıyla kaç ailenin ekmeğini bu sektörden kazandığından, halkımızın, hayvansal proteinin en besleyici ve en hesaplı ürünü olan süt ve süt ürünüyle beslenmesinin, ulusumuzun fiziki varlığını sürdürmesi açısından ne kadar önemli olduğundan söz edebilirim. Ama bu ilim irfan yuvasında bunu herkesin zaten bildiğinden eminim. O nedenle dikkatinizi asıl ve en büyük sorunumuz olan ‘bilgi kirliliği’ne ‘cahil cesareti’ne çekmek istiyorum.
Süt ve yanı sıra kırmızı etteki bilgi kirliliği, bu sektörlerde faaliyet gösterenlerin de bu ürünleri tüketenlerin de önde gelen sorunu. Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan verilere göre 31 Aralık 2018 itibarı ile Türkiye’nin nüfusu, 82 milyon 3 bin 882 kişi. Bu nüfusu besleme sorumluluğu, gıda maddesi üreten, temin eden, bu süreçleri kontrol eden ve düzenleyen herkesin omuzundadır.
Halkımızın gelişmiş ülkeler düzeyinde bedensel ve zihinsel gelişiminin teminatı, en az onlar kadar hayvansal protein tüketebilmektir. Bu ihtiyacı nüfusumuzun yüzde 92,3’ünün ikamet ettiği il ve ilçe merkezlerinde evlerin balkonunda ya da bahçesinde hayvan besleyerek karşılayamazsınız. Bununla birlikte ve en önemlisi bu amatör ve denetimsiz üretimin salmonella, şarbon, brusella, tüberküloz ve benzeri risklerini de göz ardı edemezsiniz.
82 milyonluk bu genç nüfusu, sağlık risklerini gidererek, yüksek miktarda üreterek, kaliteli ama hesaplı gıda ile besleyebilmenin tek yolu, denetim altındaki yasa ve yönetmelikler çerçevesinde üretilen, ambalajlı, güvenli, sağlıklı ve güvenilir sınai üretimdir. Ama maalesef kıyamet de ‘ambalaj’ denilince, ‘sanayi’ dendiğinde kopmaktadır. Bilim, çağdaş teknoloji, uluslararası literatür ve en önemlisi Dünya Sağlık Örgütü, Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi, Türkiye Cumhuriyeti yasa ve yönetmelikleri yok sayılmaktadır.
Türkiye’nin bugününü besleyen, geleceğinin güvencesi olan sektörlerimiz, uluslararası normlar ve kalite kriterlerine göre, Türkiye Cumhuriyeti’nin yasa ve yönetmelikleri uyarınca, bilimsel ve teknolojik gelişmenin ışığında üretim yapıyor. Ama üzülerek görüyoruz ki, iki asır önce Louis Pasteur tarafından keşfedilen, zararlı bakterileri yok edip sütü daha sağlıklı, dayanıklı ve uzun ömürlü kılan “pastörizasyon” yöntemini reddeden bir anlayış, tüketicimizin kafasını karıştırıp, dünyada yer edinmeye çalışan sektörlerimizi karalıyor. Bu yapılan, yasaları hiçe saymak, bilimi reddetmek, sağlığa sırt çevirmek, halkımızı kandırmak ve gelecek nesillerin köküne dinamit koymaktır.
Öte yandan, süt ürünleri söz konusu olduğunda bir gerçek de şudur: ‘Sanayici’ diye dudak bükülen firmaların hepsi, işledikleri sütü bu ülkenin köylüsünden çiftçisinden temin ediyor. Örneğin SETBİR üyesi süt sanayicileri, bu ülkede üretilen 22,1 milyon ton çiğ sütün 7,5 milyon tonunu, 500 bin çiftçiden temin ederek, sektörde çalışan ve sektöre hizmet eden paydaş sektörlere sağladığı dolaylı istihdamla birlikte 5 milyon kişinin geçinmesine katkıda bulunuyor.
Bu ülkede 32 adet Ziraat Fakültesi var. Bunların ikisinde süt teknolojisi bölümü var. Bu ülkede 58 üniversitede gıda mühendisliği eğitimi veriliyor. Bu ülkede 27 üniversitede veterinerlik eğitimi veriliyor. Yani sütün de etin de profesörü ile dolu memleketimiz. Ama her nedense bu işle ilgisi olmayanlara kulak veriyor milletimiz.
Değerli bilim insanları,
Aydınlatın bu cehaletin karanlığını…
Aydınlatın bu toplumu…
Meydan sizin, meydan bilimin olsun…
Meydanı korku tacirlerine bırakmayın!“