Hayvansal Üretim Açısından 2012’nin Bilançosu için öncelikle tarımın bütününde kısaca bir tespit yapalım. Standart ticaret sınıfl amasına göre (SITC, Rev.3); 2011 yılında tarım ürünleri dış ticaret açığı 2,3 milyar dolara ulaşmıştı. 2012 yılının Ocak-Ekim dönemi itibariyle tarım ürünlerinde dış ticaret açığı, 2,1 milyar dolar dolayında gerçekleşti. Net rakamlar henüz TÜİK tarafından yayınlanmamakla birlikte 2012 yılının bütününde de, 2011 yılına benzer tarım ürünleri dış ticaret açığının ortaya çıkması bekleniyor.
“Hayvansal Üretim” açısından ise, 2012 Bilançosu’nda öne çıkan başlıca konular şöyle özetlenebilir;
1. Hayvansal üretimdeki dayanılmaz çöküş, geçen yıl olduğu üzere bu yıl da artarak devam etti. Et ve süt fiyatlarında artışlar yaşandı. Çiftçi para kazanamadığı gibi tüketiciler de hayvansal ürünleri pahalı tüketmeyi sürdürdüler.
2. Siyasi iktidar, iç piyasayı terbiye etmek amacıyla başta canlı hayvan olmak üzere kemikli et ve hayvansal ürünler ithalatına sonuna kadar kapı açtı. Gümrük duvarlarını neredeyse sıfırladı. Kaba yem sıkıntısına çözüm bulmak için yine tarihte ilk kez saman ithal edildi. İthalatın 2013 yılında da devam edeceği bildirildi.
TÜİK verilerine göre, 2012 yılı Ocak-Kasım döneminde 2 milyar 165 milyon liralık canlı hayvan, 861 milyon 868 bin liralık et ve et ürünleri olmak üzere toplam 3 milyar 27 milyon liralık ithalat yapıldı.
3. Bu yıl anılan olumsuzluğa kaba yem sıkıntısı da eklendi. Yonca fiyatları yüzde 100’ün, saman fiyatları yüzde 300’ün üstünde bir artış gösterdi. Kimi yetkililer bu sonucu, yağışların yetersizliğine bağlıyorlar, ancak ortaya çıkan sonucu iklime bağlamak kolaycılık. Kaba yem sıkıntısının uygulanan tarım politikaları yüzünden önemli miktarda tarım topraklarının ekilememesinden ve kaba yem açığından yarar sağlayan iç ve dış spekülatif çıkar gruplarından kaynaklandığını görmek ve söylemek gerekiyor. Bildirişlere göre, çiftçiler 3,3 milyon hektar tarla arazisini işlemekten vazgeçmişlerdir.
4. İthalattan, ithalat lobileri ve bu amaca yönelik olarak kurdurulmuş şirketler, merkez ülkelerin firmaları ve biraz da çiftçileri yarar sağladı. Buna karşılık küçük ve orta ölçekli işletmeler kaybetti ve kaybetmeye devam edecek. Son zamanlarda bunlara, seslerini çıkaran büyük işletmeler de eklenmeye başladı. Peki, bütün bu ithalattan tüketici karlı çıktı mı? Buna da olumlu cevap vermek mümkün değil.
5. Siyasi iktidar, ithalat dışında neler yaptı? Ziraat Bankası aracılığıyla başlattığı hayvancılık yatırımları için sıfır faizli kredi uygulamasını kısmen sürdürdü. Uygulamada ise ortaya şöyle bir görüntü çıktı: Birincisi, kredi uygulaması büyük işletmelerin kurulması doğrultusunda şekillendi. İkincisi kredilere sektörün içinden çok, daha önce hiç hayvanla tanışmamış girişimciler hücum etti. Üçüncüsü, yurt içinde yeterli miktarda damızlık hayvan bulamayanlar ithalat yoluyla gereksinmelerini gidermeye yöneldiler.
6. 2012 yılı hayvan hastalıkları açısından da iyi geçmedi. Örneğin bir süre şap hastalığının yaygınlaşması üzerine hayvan pazarları kapandı. Anadolu’dan Trakya yakasına hayvan geçişleri yasaklanmadı mı?
7. 2012 yılı sona ererken Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker’den bir açıklama daha geldi; “Et ve süt piyasası için müdahale kurumu oluşturulacak. Bakanlar Kurulu’na sunulmak için hazır hale geldi. EBK’ya sütü de ilave ederek piyasaya müdahale edecek, üretici ve tüketici adına fiyat dengesi yaratacak bir kurum kuracağız.” Ancak üretici ve tüketici açısından olumlu sayılabilecek bu düzenlemenin, üretimin büyük bir çoğunluğunu oluşturan küçük ve orta ölçekli çiftçilerin ekonomik olarak örgütlenmesiyle ele alınması durumunda işe yarayabileceğini belirtmek gerekiyor.
Özet olarak şu söylenebilir; Hayvansal ve bitkisel üretim etkinliği olarak tanımlanan tarımda ortaya çıkan bu sonucun dışsal ve içsel birçok nedeni vardır. Sorunların giderek ağırlaşmasında, dünyada 1980’li yılların başından itibaren uygulanan küreselleş(tir)me politikalarının başat rol oynadığı görülüyor. Diğer yandan, dışa bağımlı iç dinamiklerin rolü de yadsınamaz. Bu bağlamda, öncelikle, tarımsal desteklemelerin kara delik olduğu, köylülüğün yok edilmesi gerektiği ve tarımsal üretimin dev tarımsal işletmelerle yapılabileceği algısı konularında siyasi partiler ile kent bileşenlerinde beyin yıkama işlemi yapılmadı mı?