Yıllar önce Türkiye’de uygulanan tarım politikalarının açmazını dile getiren, gerekli düzenlemeler yapılmadığı takdirde içinde yaşamakta olduğumuz sıkıntıların ortaya çıkacağını dile getiren birbiri ardına “Türkiye Tarımı Üzerine Notlar, 2009”, “Küresel Kapitalizme Karşı Tarım Yazıları, 2010”, “Tarım Bağımsızlıktır, 2011” ve “Açlık ve Emperyalizm, 2012 (Editör)” dört kitap kaleme almıştım. Süt Dünyası dergisi ve diğer dergilerde de sayısız yazılar yazmıştım.
Anılan kitap ve yazılar, salt uyarıları değil, aynı zamanda çözümleri dile getiren önerileri de içeriyordu.
Ancak bu öneriler, neo-liberaller tarafından dikkate alınmadığı için şimdilerde tarımda tam anlamıyla bağımsızlığını kaybeden bir ülke durumuna düştük.
Bu kitap ve yazılarımda bağımsızlığımızı kaybetmemizin önce dış etmenlerine değinmiştim. Kısaca şunları yazmıştım.
Tarımda bağımsızlığımızı kaybettiren dış etmen emperyal kapitalizme teslim olmamız mıydı?
Dünyada uygulamakta olan ekonomi politikaları, 1980’li yıllara değin iki kutbun yönlendirilmesindeydi. Bir yandan reel sosyalizm, bir yandan emperyal kapitalizm ve kurumları tarım politikalarını da şekillendiriyordu.
Bu bağlamda emperyal kapitalizm, anılan yıllara değin özellikle çevre ülkelerinde köylülüğü, bir başka deyişle küçük üreticiliği destekledi, kimi ülkelerde feodalizmin tasfiyesi doğrultusundaki çalışmalara olanak sağladı.
Ancak temel amacı, özellikle çevre ülkelerinde ortaya çıkabilecek toplumsal muhalefetin devrimci eylemlere dönüşümünü engellemekti. Daha doğrusu, onların düzen sınırları içinde gelişmelerini denetlemek istiyordu.
Küresel kapitalizm 1980’li yılların başından itibaren tarımda izlediği politikaları terk etmeye başladı. Bu dönüşümde iki önemli etken rol oynadı.
Birincisi, çözülen reel sosyalist sistemin baskısının ortadan kalkmasıydı. İkincisi de tarımda özellikle Batı, merkez ülkeler ya da onların denetimindeki tekelci şirketlerde -bunun tersi de söylenebilir- endüstriyel tarımın geldiği noktaydı.
Bu ülkeler, geliştirdikleri yeni teknolojiler ve olağanüstü destekler aracılığıyla gereksinimlerinin çok üstünde tarımsal ürün ve girdi stoklarına ulaştılar. Artık çevre ülkelerinden ucuza kapattıkları tarımsal ürün alımına da zamanla ihtiyaçları kalmadı.
Aksine, kendi ürettiklerine pazar bulmaları bir zorunluluk haline geldi. Bu nedenle, çevre ülkelerinin tarımsal üretiminin geriletilmesi, hatta çökertilmesi doğrultusunda neo-liberal ekonomi politikalarını küreselleştirme örtük adıyla devreye soktular.
Bu amaca yönelik olarak, tarım ürünlerinde Dünya Borsa Fiyatlarını, çevre ülkelerin altına düşürdüler, damping yaptılar. Ancak bunları yaparken kendi iç pazarlarını korumak için her türlü önlemi aldılar.
Emperyal Kapitalizme Nasıl Teslim Olduk?
24 Ocak 1980 ekonomik kararları ile tarımda korumacılığın kaldırılması ve desteklemelerin azaltılması süreci başladı.
Tarımsal desteklemeler, Avrupa Birliği’nin çok gerisinde kaldı ya da bırakıldı.
Yetersiz desteklemeler de Türkiye’nin yapısal özelliklerine göre gerçekleştirilmedi.
Desteklemeler, tarımsal işletmelerin büyük bir çoğunluğunu oluşturan aile işgücü temelli küçük ve orta ölçekli işletmeleri niteliksel ve niceliksel olarak iyileştirmek yerine daha çok dev işletmeler yaratıldı. Ya da destekler çok az sayıdaki büyük işletmelere kullandırıldı.
Tarımsal KİT’lerin çoğu özelleştirildi ve kapatıldılar. Bu süreç devam ediyor.
Bütün bu uygulamaların sonucunda, nitelikli ve güçlü örgütlere sahip olmayan çiftçiler giderek fakirleşti, yaklaşık 3,5 milyon kişi kırdan kente göç etmek zorunda kaldı.
Buna karşılık tarım ürünleri nüfus artışına bağlı olarak artmadı ve dışa bağımlı duruma gelindi.
Oysa tarımın bağımsızlıkla eşdeğer olduğu görülüyor. Nedeni şudur; insan açsa ve çıplaksa, insan hakları ve özgürlüğünü düşünemez, aydın niteliklerini geliştiremez, onurunu ve kişiliğini kaybeder.
Tarımın bu işlevi nedeniyle ülkeler, öncelikle insanlarını doyurmaya ve giydirmeye çalışırlar. Bu amaca bağlı olarak tarımlarını korur ve geliştirirler. Bütün paylaşım savaşlarında tarım ürünlerinin denetimi önemli rol oynamıştır.
Batı, gıdayı petrol jeo-politikasıyla birlikte ön sıraya koymuştur. Amerika Birleşik Devletleri’nin ünlü Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, dünya egemenliği konusunda şu düşünceyi aktarıyordu; ‘’Petrolu denetlersen ulusları denetleyebilirsin, gıdayı denetim altına alırsan insanları denetleyebilirsin. ’’
Kıssadan hisse
Bağımsız bir toplum ve devlet için, tarımın korunması ve geliştirilmesi yurt savunması kadar önemlidir.
Bu anlamda “TARIM BAĞIMSIZLIKTIR!”diyorum. Ve;
• “Tarımsal üretimin büyük çoğunluğunu üreten aile işgücü temelli küçük ve orta ölçekli köylü işletmeciliğini küçümseyenlere,
• Çiftçilerin kooperatifleşerek sanayici olmalarını gerçekleştirmeyenlere,
• Köylülüğe düşman televoleci iktisatçılara,
• Kurtarıcı diye yurtdışından adam ithal ederek 15 yasayla tarımı yıkıma sokan politikacılara,
• Tarımsal KİT’lerin özelleştirilmesine karşı çık(a)mayan sözde muhaliflere,
• Toprak reformunu ağızlarına al(m)ayanlara,
• Mevsimlik tarım işçilerine timsah gözyaşları dökenlere
• Ve neden-sonuç ilişkisi kuramayan ve pahalılıktan şikayetçi kentlilere “GEÇ GÜNAYDIN” demekten başka bir şey demiyorum.