Tarımda dışa bağımlı kalışımızda Ar-Ge’nin de payı var mı?

Türkiye İstatistik Kurumu’ndan derlenen bilgilere göre son 14 yılda 18 milyar dolarlık tahıl, 17 milyar dolarlık pamuk lifi, 37 milyar dolarlık yağlı tohum ve türevleri ve 3,5 miyar doları geçen bakliyat ithal edilmiş. İthalat yapılan ülke sayısı 126 dolayında imiş. 2017’nin Ocak-Ekim döneminde salt kırmızı mercimeğe 178 milyon dolar, canlı hayvan ve kırmızı ete 2,5 milyar doları geçen para ödemişiz.

Ortaya çıkan bu durumun temel nedeni, elbette 1980’li yıllardan beri uygulanan dışa bağımlı neo-liberal politikalardır. Bu politikalarla, iç piyasayı terbiye etmek gerekçesiyle gıda ithalatında gümrükler düşürüldü. Desteklemede ürün sayısı giderek azaltıldı. Yetersiz olan desteklemelerde miktarlar sürekli değişim gösterdi.

Desteklemelerden dev tarımsal işletmeler payını aldı, küçük ve orta ölçekli, aile işgücüne dayalı işletmeler unutuldu ve Tarım Satış Kooperatifleri gibi örgütlerden devlet desteğini çekti. Bütün bunlara ek olarak tarımsal üretimde dışa bağımlı kalışımızın önemli nedenlerinden biri de tarımsal AR-GE’den kaynaklanan sorunlardır.

Bunlar şöyle sıralanabilir;

1. Üniversite ile Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı (GTHB) arasında Ar-Ge’de istenilen düzeyde eşgüdüm yoktur.

Ortak Ar-Ge üretimi konusunda GTHB’nın üniversitelerle ilişkisi oldukça sınırlıdır. Bu durum, Türk tarımının hedeflendiği amaca ulaştırılmasında olduğu kadar, Ar-Ge etkinliklerinde kimi tekrarları da gündeme getirmektedir.

2. Tarımsal Ar-Ge kaynağı ve personel sayısı yetersizdir

Türkiye’de toplam Ar-Ge harcamalarının yıllara göre arttığı, buna karşılık harcamaların Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) içindeki paylarının Batı ülkelerine göre oldukça geri olduğu görülmektedir. Tarımsal Ar-Ge’ye ayrılan kaynağın toplam harcamalar içindeki payı ise oransal olarak artmamaktadır. Bu oran örneğin 1970-1980 döneminde ortalama yüzde 17 olmasına karşılık son yıllarda yüzde 7’ler düzeyinde bir seyir göstermektedir. Bu durum, tarımsal araştırmalara verilen önemin giderek azaldığının bir göstergesi sayılabilir. Kaldı ki tarımsal Ar-Ge harcamalarının yaklaşık yarısı da personel harcamalarında kullanılmaktadır.

Türkiye’de tarımsal Ar-Ge’de çalıştırılan personel sayısı da, tarım alanı genişliği ve ekolojik çeşitlilik göz önüne alındığında oldukça sınırlıdır.

3. Üniversiteler ve GTHB’na bağlı araştırma kurumlarında Ar-Ge planlaması yok ya da sınırlı düzeydedir.

Ar-Ge kaynaklarının sınırlı olması, eşgüdüm dışında araştırmaların önceliklerinin belirlenmesi açısından planlamayı zorunlu kılmaktadır. Türkiye’de gerek üniversiteler, gerekse GTHB’na bağlı kurumlarda planlama en azından sınırlıdır.

Ziraat Fakülteleri’nin bölümleri arasında da Ar-Ge planlaması konusunda gerçekleştirilen ülkesel ve bölgesel bir planlamanın olduğunu söylemek olası değildir. Aynı şekilde konuyla ilgili bilim kuruluşları arasında da herhangi bir ağ gelişmemiştir.

4. Ar-Ge etkinliklerinin planlanmasında, çiftçi örgütleri, çiftçiler ve meslek odalarının katkısı neredeyse yoktur.

Ar-Ge etkinliklerinin planlanmasında çok önemli bir eksiklik de, çiftçi örgütleri, çiftçiler ve meslek odalarının katkısının neredeyse olmayışıdır. Ar-Ge etkinliklerinin planlanmasında olduğu kadar, sonuçların uygulamaya aktarılmasında da tepeden inmeci bir yaklaşımın egemen olduğu gözlemlenmektedir.

“Katılımcı Araştırma” kavramı bile bilinmemektedir. Bu durum, üniversite ve Ar-Ge araştırma kurumlarına tarım kesiminin yabancılaştığını göstermektedir.

5. Ar-Ge etkinlikleri sonucu, Türkiye için oluşturulan yeni materyal, üretim teknikleri ve yenilikler sınırlı kalmıştır.

Tarımsal Ar-Ge’de dikkate alınması gereken konuların başında, yerelliğin öne çıkarılması gelmektedir. Tarımda kullanılan girdi ve teknikler üzerine etki eden birçok doğal, ekonomik ve sosyal etmen vardır. Toprak, su, iklim gibi doğal etmenler ülke, bölge ve havzaya göre değişmektedir. Ekonomik yapı ve sosyal yaklaşımlar da yine ayrım gösterir.

Bilindiği üzere planlı döneme geçişten 1980’li yıllara değin Ar-Ge etkinliklerinde yerelliğin göz önüne alındığı ve kimi nitelikli çalışmaların gerçekleştirildiği söylenebilir.

Bununla birlikte daha sonraları,1980’li yıllardan itibaren serbest piyasa ekonomisinin egemen olmasıyla yerli materyal, üretim teknikleri ve yeniliklerin Batı uyarlamasına dönüştüğü gözlemlenmektedir.

6. Ar-Ge etkinliklerinde bilimsel taşeronluk eğilimi ortaya çıkmıştır.

Tarımsal girdi (tohum, fide, ilaç, gübre, damızlık, makine vb), üretim teknikleri ve yeniliklerin, uygulanan politikalar sonucunda genelde Tekelci Şirketlere bırakılması ve tarımsal Ar-Ge için Türkiye’deki kaynak sıkıntısı gibi konular, araştırmalarda bilimsel taşeronluk eğilimini de ortaya çıkarmıştır.

Diğer yandan, Ar-Ge çalışmalarının daha çok endüstriyel tarıma yönlendirilmiş olması, çiftçi ve tüketicileri güçsüzleştirmiş, sömürüye açık bir duruma getirmiştir. Bu yönde gelişen tarım sistemi, çevrenin de giderek olumsuz etkilenmesine neden olmuştur.

Anılan sorunların temel nedenleri ise şöyle özetlenebilir:

– Tarımsal Ar-Ge’de ortaya çıkan sorunlar, aslında Türkiye Bilim ve Teknoloji Politikalarının tarım bilimine yansımasının bir sonucudur.

Türkiye’de adından bahsedilse ve bu doğrultuda çabalar olsa bile, gerçek anlamda Ulusal Bilim ve Teknoloji Politikası yoktur. Örneğin Kalkınma Planı Stratejilerinde “Rekabet Gücünün Artırılması” başlığı altında “Ar-Ge ve Yenilikçiliğin Geliştirilmesi” alt başlığında “Bilgi teknolojileri sektöründe rekabet gücünün artırılması amacıyla, doğrudan yabancı yatırımlar için uygun ortam oluşturulacak ve bu yolla teknoloji transferi sağlanacaktır” denilmektedir.

Bu açık bir şekilde, Türkiye’nin işinin doğrudan yabancı yatırımlara ve bu yolla yapılacak teknoloji transferine bağlandığının bir göstergesidir.

– Ulusal Bilim ve Teknoloji Politikalarının olmayışı, Türkiye Araştırma Alanı ile Avrupa Araştırma Alanı’nı bütünleştirecek bilimsel bir yanılsamayı gündeme getirmiştir.

Türkiye Ar-Ge kaynağının kısıtlı olması da bu yaklaşımın kabulünü zorunlu kılmış, araştırıcılar Avrupa Birliği (AB) Çerçeve Programlarına yöneltilmiştir. Bu bağlamda örneğin AB 6. Çerçeve Programı’na Türkiye, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) aracılığıyla 250 milyon Euro aktarmış, ancak 10 milyon Euro’su geri dönmüştür.

>> Mustafa Kaymakçı

Prof. Dr., Ege Üniversitesi Ziraat Fak. E. Öğretim Üyesi, Mahmut Türkmenoğlu Kooperatifçilik Vakfı Başkanı. Uzun süre İzmir İli Çiftçi Örgütleri Güçbirliği Platformu Sözcülüğü yaptı. Koyun ve keçi yetiştiriciliği ile üreme konularında çok sayıda araştırması ve makalesi var. Suni Tohumlama, Koyunlarda Döl Verimi, Zootekni Uygulamaları, Üreme Biyolojisi, Koyun / Keçi / Süt Keçisi Yetiştiriciliği konularında yayınlanmış kitapları bulunuyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.