Geçtiğimiz günlerde, İstanbul’u sel bastı. Üsküdar’da bir şehir hatları vapuruyla yan yana giden bir minibüsü gösteren fotoğraf hepimizi şaşırttı. Ancak yaşanan olumsuz doğa olayları salt İstanbul’a özgü değil. Küresel sistemin doğayı hoyratça kullanması, dünyamızın sorunlarını giderek artırıyor. Sağlıklı çevre giderek yok oluyor. Çevrenin kirlenmesi, örneğin suyun kirlenmesi de ölümlere ortam yaratıyor. Bir milyarın üstünde insan temiz suya erişemiyor. Doğanın su depoları artan sıcaklığın tehdidi altında. Yeraltı su seviyesi düşüyor, nehirler kuruyor. Göller yok oluyor. Buzullar eriyor, dünya su düzeyi ve karbon düzeyi yükseliyor. Yıkıcı fırtınalar artıyor. Otlaklar çölleşiyor. Orman arazisi küçülüyor.
Tarım toprakları erozyonla giderek verimsizleşiyor. Bitki ve hayvan çeşitliliği her gün biraz daha azalıyor. Çiftçiler, tarımı terk etmek zorunda bırakılıyor. En az bir milyar insan açlık sınırında yaşıyor. Bunun en büyük bedelini çocuklar ödüyor. Bütün bunlar doğanın çöküşü ile birlikte insanlığın çöküşünün göstergeleridir.
Ortaya çıkan sonucun, çok basite indirgeyerek, iki somut sorumlusu olduğu söylenebilir. Birincisi, zaman zaman çöküş belirtileri veren küreselleş(tir)me adıyla dünyaya dayatılan liberal kapitalizm ve onun arkasındaki büyük sermayedir. İkincisi ise bu sistemin denetlediği bilim ve bilimcilerdir. Bu bağlamda sağlıklı bir çözümleme için temel ön koşul, emperyal kapitalizmin taleplerinin sınırlanması ve daha ileri düzeyde tasfiyesine bağlı olacaktır. Bunların üzerine bilimi kullanarak toplumsal-ekonomik planlama yapılabilir. Sırası gelmişken değinelim. Ancak burada kast edilen, kapitalizmin hizmetinde olmayan bilim ve bilimcilerdir.
Doğayla barış içinde yaşamak için öncelikli konulardan birisi, “Sağlıklı ve Dengeli Beslenme İçin Tarım Araştırmaları”nın planlanmasıdır. Amacım içinde yaşadığımız güncel kaotik ortamdan sıyrılarak tarımda geleceğimizi planlamada bilimsel çalışma ve yeniliklerin neler olabileceği konularını tartışmaya açmaktır. Sağlıklı ve dengeli beslenme için, öncelikle yeterli ve kaliteli tarımsal üretim gerekiyor. Bu amaca yönelik olarak, toprak ve su verimliliğini artırma ve enerji veren gıdalar dışında proteinleri daha verimli üretme gibi çözümler akla gelebilir.
Toprak ve su verimliliğini artırmak için;
• Kuraklık ve soğuğa daha dayanıklı bitki çeşitleri geliştirmek,
• Yeterli suyun olduğu yerlerde nöbetleme (münavebe) ile bitkisel üretim yapmak,
• Erken olgunlaşan bitkisel çeşitler elde etmek,
• Birden fazla bitkiyi aynı toprakta bir arada yetiştirmek
• Daha verimli sulama teknolojileri geliştirmek doğrultusunda ARGE çalışmaları gibi konular üzerinde yoğunlaşılmalıdır.
Proteinleri daha verimli üretmek için de;
• Ülke ve bölgelerin mera ve çayırları dikkate alınarak en uygun hayvan türlerinin belirlenmesi,
• Besi ya da elden beslenmeye dayalı yetiştiricilik yerine meraya dayalı hayvan yetiştirme teknik ve sistemlerinin geliştirilmesi çalışmaları,
• Yerli gen kaynaklarının korunması ve geliştirilmesi,
• Yerli gen kaynaklarının taban olacak yeni gen soyların geliştirilmesi,
• Kırmızı et üretiminin kısıtlanması, bunun yerine yemden yararlanma katsayısı daha yüksek kümes hayvanları ve çiftlik balıkçılığının geliştirilmesi çalışmaları,
• Balık yetiştiriciliğinde tarımsal atıklardan yararlanma,
• Balık yetiştiriciliğinin geliştirilmesinde deniz parkları oluşturma çalışmaları gibi konular sıralanabilir.
Anılan teknik çözümlemelerin başarıya ulaşması ise, iki temel ekonomi-politik koşulun yerine getirilmesi ile olası gözükmektedir.
Bunlarda birincisi, doğayı korumada daha özenli olduğu bilinen aile çiftçiliğinin geliştirilmesi doğrultusundaki üretimden pazarlamaya değin ekonomi-politikaların devreye sokulmasıdır. Büyük dev tarımsal işletmelerin doğayı kirletmede başat rol oynadıkları saklanamaz olumsuz bir gerçek olarak ortadadır. Bu işletmeler, kullandıkları tarımsal girdiler (ilaç, gübre, GDO’lu tohum gibi) ve çıktılarla çevreyi kirletmektedirler. İkincisi ise merkez ülkelerin tarımsal pazarlamada yapacakları dampingleri sınırlandırmasıdır. Çünkü merkez ülkeler ellerinde biriken tarımsal stoklardan kurtulmak için zaman zaman Dünya Borsa Fiyatları Aldatmacası ile damping yaparak üçüncü dünya ülkelerinin tarımını çökertmektedirler.
…
“Süt Dünyası Dergisi, 9 yıl önce başlattığı yayın hayatında 50. Sayıya ulaşmış bulunuyor. Dergi, hayvancılık ve sütçülükte önemli bir işleve sahip olmuş ve süt dünyasının başta yetiştiriciler olmak üzere bütün bileşenlerine objektif olarak yaklaşmıştır. Emeği geçenleri kutluyorum.”