Türkiye’de süt sığırcılığında yıllardan, beri doğru olmayan ekonomi-politikalar uygulanıyor Anılan uygulamalarda birçok önemli konu ihmal ediliyor. Bunlar sırasıyla şöyle özetlenebilir;
Ekonomi-politikalarda, Batı’nın emperyal politikaları dikkate alınmıyor ya da bilerek görmezlikten geliniyor. Biraz açalım. Batı’nın gelinen noktada çıkarları, giderek sorun durumuna gelen hayvansal ürün ve stoklarına Pazar bulmaktır. Bunun için Dünya Borsa Fiyatları’nı denetim altına alıyorlar. Fiyatlarını Türkiye gibi çevre ülkelerindeki fiyatların altına indiriyorlar. Bu bağlamda Türkiye’de de gümrük duvarları aşağıya doğru çekiliyor ve ithalatçı ülke olunuyor. Kısaca Onlar Ortak, Türkiye Pazar oluyor. Buna karşı çıkanlar ise içe kapanmacılıkla nitelendiriliyor ve suçlanıyor. Burada tam bir işbirlikçiliğin ya da aymazlığın olduğu söylenebilir.
Türkiye’de hayvan ıslahı ihmal ediliyor
Türkiye’de hayvan ıslahı etkinlikleri, bir türlü eşgüdüm içine sokulamıyor. Oysa şu anda Türkiye’nin elinde ıslaha taban olacak yeteri miktarda saf kültür ırkı ve melez soylar var. Ancak ıslahta bütün paydaşları-Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Üniversiteler ve yetiştirici birlikleri- içine alacak bir proje yürürlükte değil. Burada en büyük sorumluluk Tarım Bakanlığı’ndan daha çok birliklere düşüyor.
Desteklemelerde hedef kitle yanlış, fizibilitelerde vahim hatalar var
Desteklemelerde hedef olarak, geçim kaynağı hayvancılık olan küçük ve orta ölçekli işletmeler dikkate alınmamış. Oysa bunlar işletmelerin büyük bir çoğunluğunu oluşturuyor. Desteklemelerde aslan payını, büyük işletmeler ya da tarım dışı sektörde yer alan iş adamları almış durumda. Burada da yapılan önemli hatalar ya da yanıltmalar var. Bunu ben söylemiyorum. Tüsedad((Tüm Süt, Et ve Damızlık Sığır Yetiştiricileri Derneği)’nın Ocak-Şubat 2011 tarihli dergisinde bir yazı kaleme alan Atilla Celep şöyle diyor; “…Büyük yatırımcıların % 90’ı bu sektörün dışında yer alan iş adamları… İşe girme nedenleri ise onlara gösterilen fizibiliteler ve buradaki karlarla “0” faizli krediler…Genelde iş adamlarına 500 inek x 30 lt x 365 gün bu kadar süt yapar,ayrıca her yıl da 500 yavru alırsın deniliyor.Bu rakamları çarpıp toplayınca paraları koyacak yer bulamıyorsun.Ama bu iş öyle anlatıldığı gibi değil….” Hesaplamada kullanılan iki ölçütün düzeyi de yanlış.Birincisi şu;En iyi işletmelerde bile ineklerden her yıl bir buzağı alamazsınız.Üstelik sürü büyüdükçe,14-16 ayda bile yavru almak zorlaşır.İkincisi ise günlük süt miktarı.Bu da çok yüksek gösteriliyor.
Süt fiyatlarında istikrar yok
Süt fiyatlarında istikrar yok. Kurulan Ulusal Süt Konseyi, piyasada çiğ süt fiyatlarını üretici lehine düzenleme olanağına sahip değil. Göstermelik, süs niteliğinde bir örgüt. Şimdi soru şöyle sorulabilir mi? İktidarda olan partinin de girmeyi amaçladığı Avrupa Birliği ülkelerinde üreticiyi koruyan düzenlemeler olduğu halde Türkiye’de neden böyle bir düzenleme yapılmıyor?
Süt üreticileri, sanayici olamazlar mı?
Avrupa Birliği’nde fiyat düzenleme kurulları var. Ancak buna ek olarak süt üreticilerinin Türkiye’den en önemli farklılıkları, kendilerinin aynı zamanda sanayici olmaları. Avrupa Birliği’nde pazarlanan sütün % 50-100’ü kooperatif sektörü tarafından işlenir. Ancak bu şekilde katma değer çiftçide kalabilir. Türkiye’de ise süt ürünlerini işlemede kooperatif sektörün payı son derece düşüktür. Bu olmadığı için üreticiler, takım tekelleri şeklinde örgütlenmiş bulunan sanayiciye -sütlerini kendisi işleyen üreticilerin dışında- fiyat bakımından mahkumdurlar. Örneğin, çok uzak olmayan geçmişte, 2008’de sanayici ucuza bulduğu yağsız süt tozunu ithal etmeye başlayınca çiğ süt fiyatları 35 kuruşa düşmüş ve üreticiler hayvanlarını kesmişlerdi. Geçtiğimiz günlerde çiğ süt fiyatları yeniden düşmeye başladı. Bundan kurtuluş için çare üreticilerin sanayici olmalarını sağlayacak düzenlemelerdir.
Yazıyı yine Atilla Celep’in sözüyle bitirmek istiyorum. Celep,”2 yıl içinde Türkiye Çiftlik Mezarlığı Olmasın!”diyor. Bu olumsuz öngörüye üzülerek katılıyorum.Bununla birlikte sızlanmak üreticiye yakışmıyor.