Covıd-19, gıda güvenliği ve biyoterörizm

Dünya Sağlık Örgütünün (WHO) uluslararası halk sağlığı acil durumu ilan etmesine neden olan ve hâlihazırda devam eden, başladığı günlerde 2019-nCoV, daha sonra WHO’nun resmi kararıyla Covid-19 olarak adlandırılan salgın, 2019’un Aralık ayının son günlerinden beri dünyanın gündemindedir.

Salgına neden olan coronavirüs başlangıçta kulağımıza tanıdık gelmemiş olsa da aslında pek çok kişinin bu virüsün daha hafif türleri ile daha önce karşılaşmış olması muhtemeldir. Çünkü bu virüsün dört suşu (alt grubu) yaygın soğuk algınlığı vakalarının yaklaşık beşte birinin sorumlusudur.

Prof. Dr. Nevzat Artık*, Prof. Dr. Hamit Hancı**

*Ankara Üniversitesi Gıda Güvenliği Enstitüsü, Adli Bilimciler Derneği Adli Gıda İncelemeleri Komisyon Başkanı

**Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı, Adli Bilimciler Derneği Başkanı

Coronavirüsler hem insanlarda hem hayvanlarda bulunabilen büyük bir virüs ailesinin bir parçasıdır. Bazıları insanları enfekte edebilmekte ve yaygın olarak basit bir soğuk algınlığına ya da MERS (Orta doğu solunum sendromu) ve SARS (Ciddi akut solunum sendromu) gibi çok ciddi hastalıklara neden olabilmektedir.

Coronavirüsün alfacoronavirüs, betacoronavirüs, gamacoronavirüs ve deltacoronavirüs olmak üzere dört farklı cinsi vardır. Alfa ve beta coronavirüs insanları enfekte edebilirken, gama ve delta coronavirüs sadece hayvanları enfekte edebilmektedir.

Yirmi yıldan kısa bir süre önceye kadar coronavirüs, insanlarda hafif derecede hastalığa neden olan bir virüs olarak değerlendirildiği için aslında araştırmaların çok da odak noktası olmamıştır. Ta ki Çin’deki SARS salgınının arkasındaki patojenin bir coronavirüs olarak belirlendiği 2003 yılına kadar. Ardından neredeyse 10 yıl sonra başka bir coronavirüs türü, MERS salgınıyla gene dünyanın gündemine oturmuş ve şimdi gene başka bir coronavirüs türü neden olduğu salgınla dünyanın kâbusu olmuştur.

Detaylı araştırmalar sonucunda, 2002 yılında Çin’de görülen SARSCoV’ün misk kedisinden, 2012 yılında Suudi Arabistan’da görülen MERS-CoV’ün ise çöl devesinden insana geçmesiyle salgınların ortaya çıktığı bulunmuştur.

Aralık ayından beri gündemimizde olan yeni coronavirüs ise daha önce insanda rastlanmayan bir türdür. SARS’a neden olan coronavirüs ile aynı virüs ailesine ait olsalar da aynı tür değillerdir.

Coronavirüsler hayvanlardan insanlara geçebilen bir virüs türü olduğu için zoonotik, neden oldukları hastalıklar da zoonotik hastalıklar olarak adlandırılmaktadırlar. İnsanların bağışıklık sistemi daha önce bu virüs ve bakterilerle karşılaşmadığı, dolayısıyla da vücutta daha önce bu patojenlere karşı bağışıklık gelişmediği için zoonotik hastalıklar ölümcül olabilmektedir.

Coronavirüs bir yüzeyde ne kadar canlı kalabilir?

Yeni bir çalışma Covid-19’a neden olan coronavirüsün cansız nesneler üzerinde bir haftadan bile daha uzun süre hayatta kalabileceğini göstermiştir.

ABD Salgın Hastalıklar Kontrol ve Önleme Merkezine göre, şimdiye kadar belirli bir yüzeye veya nesneye dokunduktan sonra eller ağza, buruna veya gözlere sürüldüğünde coronavirüsün bulaşıp bulaşmayacağı tam olarak bilinmemekteydi. Bilim insanları Covid-19 virüsü hakkında çok fazla bilgiye sahip olmadıklarından bu soruya MERS ve SARS’a neden olancoronavirüsler üzerinde araştırma yaparak cevap bulmayaçalışmıştır. İnsanlar ve hayvanlar üzerinde etkili olan virüslerle ilgili daha önce yapılmışçalışmaları inceleyenaraştırmacılar, 22 çalışmada, insanda hastalığa neden olan mikroorganizmaların oda sıcaklığında, birçok yüzeyde 9 güne kadar canlı kalabildiğini bulmuşlardır.

Araştırmacılar coronavirüs ailesine ait virüslerin ise alüminyum, ahşap, kağıt, plastik ve cam gibi değişik malzemeler üzerinde en fazla 4 ile 5 gün canlı kalabileceğini söylemektedir. Greifswald Üniversitesi Hastanesinden Doktor Günter Kampf, düşük sıcaklık ve yüksek nemin bu virüslerin yaşam sürelerini uzattığını söylemektedir.

Araştırma ekibindekiler, coronovirüsün yayılmasını önlemek için hastanelerde her türlü yüzeyin çok dikkatli bir şekilde sodyumklorit, hidrojenperoksit veya etanol içeren çözeltilerle dezenfekte edilmesini önermektedir. WHO da bu önerilen yöntemlerin özellikle MERS ve SARS virüsleri için çok etkili olduğunun altını çizmektedir. Araştırmacılar bu yöntemlerin Covid-9 virüsü için de geçerli olacağını vurgulamaktadır.

Hanover Leibniz Üniversitesinden Virolog Eike Steinmann farklı coronovirüs türlerini incelediklerinde benzer sonuçlar elde ettiklerini söylemektedir. Araştırma ekibi inceledikleri virüsler arasında Covid-19 virüsünün olmadığını bu nedenle de kontamine olmuş bir yüzeyle temas sonrasında bulaşma olup olmadığı konusunda veriye sahip olmadıklarını belirtmektedir. Covid-19 virüsünün ne kadar tehdit edici olduğu düşünülürse elleri sık sık yıkamak ve ortak kullanım alanlarının temizliğine özen göstermek büyük önem taşımaktadır.

Gıda Güvenliği ve Covid-19 ilişkisi

Gıda Güvenliği, gıda ürünlerinin, normal şartlarda üretim zinciri içinde yer alabilecek olan (Yani E. coli , Salmonella (tifo), Listeria gibi) mikroorganizmalarla, kasti olmayan kontaminasyonunu (bulaşını) önleme çabasıdır.

TSE, 2 Mayıs 2019 tarihinde, “ISO 22000:2018 Gıda Güvenliği Yönetim Sistemleri” standardının Türkçe versiyonunu yayınlamıştır. Standart ise, ISO tarafından Haziran 2018’de hazırlanmıştır.

Covid-19 döneminde gıda güvenliği ve gıda güvencesi çok daha önemli hale gelmiş durumdadır. Bulaşmanın engellenmesi çok önemlidir.Çünkü toplum her dönem olduğu gibi bu dönemdede güvenliği gıdaya muhtaçtır.

TS EN ISO 22000 Standardının “kapsam” bölümünde aşağıdaki bilgiler yer almaktadır. Bu doküman, gıda zincirinde doğrudan veya dolaylı olarak yer alan bir kuruluşun aşağıdakileri gerçekleştirmesine olanak sağlanması amacıyla teşkil edilecek gıda güvenliği yönetim sistemi (GGYS) gerekliliklerini kapsar:

  1. Ürün ve hizmetleri kullanım amaçlarına uygun ve güvenli bir şekilde sağlayan bir GGYS’nin planlanması, uygulanması, işletilmesi, sürdürülmesi ve güncellenmesi;
  2. Geçerli yasal ve düzenleyici gıda güvenliği gerekliliklerine uygunluğun gösterilmesi; Şekil-1: Koronavirüs Yüzeylerde Kalma Süresi
  3. Karşılıklı olarak kabul edilen müşteri gıda güvenliği gerekliliklerinin incelenerek değerlendirilmesi ve bunlara uygunluğun gösterilmesi;
  4. Gıda güvenliği konularının, gıda zinciri içerisindeki ilgili taraflara etkili bir şekilde iletilmesi;
  5. Kuruluşun, belirtilen gıda güvenliği politikasına uygun olmasının sağlanması;
  6. İlgili taraflara uygunluğun gösterilmesi;
  7. Kuruluş GGYS’sinin dış bir kuruluş tarafından belgelendirilmesi veya tescil edilmesi veya bu dokümana uygunluğunun bir öz değerlendirmesinin veya öz beyanının yapılması.

BİYOTERÖRİZME KARŞI GIDA SAVUNMASI

Covid-19 gibi pandemik durumların oluşması biyoterörizmi de gündeme getirmekte ve gıda savunması tüm dünyada önem kazanmaktadır. Bunun nedeni gıdaların güvenli olarak tüketicilere sunulması zorunluluğu ve pandemi ve salgın olmadan öncelikli tedbirlerin proaktif (önleyici) olarak alınması zorunluluğudur.

Gıda savunması, gıda ürünlerinin, normal şartlarda üretim zinciri içinde yer almayan biyolojik, kimyasal, fiziksel ve radyolojik etkenlerle kasıtlı olarak kontamine edilmesini önleme çabasıdır.

Gıda Savunmasının Faydaları: Güvenlik ve kalite girişimlerini destekler, daha çok rastlanan güvenlik sorunlarının maliyetini azaltır (hırsızlık, talan, etik olmayan işletme uygulamaları vs.), işletme sürecini ve yetersizliklerini ortaya çıkarır, tahripkar olay riskini azaltır, küçük çaplı olayların etkisini azaltır.

Rekabet Avantajı: Gıda Savunma Planı talep eden müşteri sayısı, özellikle çokuluslu müşteriler artıyor. Mevzuata ilişkin zorunluklar getirilirse hazırlıklı oluruz.

Gıda Savunma Planları

> Gıda Savunma Planı nedir?

Kasıtlı bir kontaminasyon olayı potansiyelini kontrol etmek/ asgariye indirgemek ve böylelikle besin oprasyonunun genel zaafını azaltmak için uygulanacak eylemleri kayda geçirmekte kullanılan yazılı bir plan.

> Neden bir Gıda Savunma Planı geliştirmeli?

Bir Gıda Savunma planı: Ürünün kontamine edilmesi riskini asgariye indirecek adımları tespit etmeye, hazırlıklılığı arttırmaya, personel için emniyetli bir çalışma ortamı sağlamaya, müşteriler için ürüne katma değer sağlamaya ve kârı korumaya yardım eder:.

> Bir Tim Kurmak / Gıda Savunma Timinde:

Kalite Teminatı/Kontrolü, Tesisin Fiziksel Güvenliği, Gıda Güvenliği ve Operasyonlar Yönetimi, İnsan Kaynakları Halkla İlişkiler/Haberleşme, Tesis Acil Durumu Müdahalesi yer alır.

> Bir Gıda Savunması Planında:

Şirket Bilgileri, Genel Önleyici Tedbirler (A ve B Alıştırmaları), Zaaf Değerlendirmesi (C Alıştırması), Azaltma Stratejileri (D Alıştırması), Müdahale Planı (E Alıştırması), Yeniden Değerlendirme ve İnceleme yer alır.

Gıda Savunmasının Önemli Olduğu Kuruluşlar

  1. Gıda üreticileri, gıda maddeleri işlemcileri ve nakliyecileri,
  2. İthalatçılar ve tasnifçiler,
  3. Perakende gıda satan dükkanlar ve gıda hizmeti veren kuruluşlar,
  4. Süt çiftlikleri, nakliyecileri, işleyicileri,
  5. Kozmetik ürün işleyicileri ve nakliyeciler.

BİTKİSEL ÜRÜNLERE KARŞI TARIMSAL BİYOTERÖRİZM (AGROTERÖRİZM)

Biyolojik savaş son zamanlarda ortaya çıkmış bir olay değildir; biyolojik silahların kullanımı neredeyse insanlık tarihi kadar eskidir. İlkel insanlar hayvan ve bitki zehirlerini kullanarak da avlanmışlar; aynı okları savaşlarda kullanmaktan çekinmemişler, kimi zaman da düşmanlarının kuyularına kadavralar ve hayvan leşleri atarak su kaynaklarını kirletme yoluna gitmişlerdir (Elibüyük, 2008).

Biyoterörizm terimi insan, hayvan veya bitkilere zarar vermek için (hastalandırmak veya öldürmek amacıyla) mikroorganizmaların (veya onların ürünlerinin) insanlar tarafından kasıtlı kullanımı olarak tanımlanmaktadır. Bir agroterörizm eylemi olan bitkisel ürünlere karşı agroterörizm ise genellikle bireysel veya herhangi bir grubun bitkisel ürünlere, ormanlara veya dolaylı olarak tarım sektörüne zararlı olacak şekilde bitki patojenlerinin (fungus, bakteri, virüs) kasıtlı kullanımı olarak tanımlanmaktadır. Bununla birlikte, bazı araştırıcılar hayvansal zararlılar ve yabancı otların da agroterörizm için bir potansiyele sahip olduğunu bildirmektedirler (Elibüyük, 2008).

Biyoterörizm hakkında korkular 1990’ların sonunda ortaya çıkmış ve tarıma yönelik potansiyel agroterörizm ile ilişkili alınabilecek önlemler de yine bu zamana denk gelmiştir. Örneğin, Amerikan Fitopatoloji Derneği (APS) 1999 yılında “Tarımsal Ürünlere Karşı Biyoterörizm ve Gıda Güvenliğinde Bitki Korumanın Rolü” konulu bir sempozyum düzenlemiştir. 2000 yılında da Cornell Üniversitesi’nde Tarımsal Terörizm: Tehdit Nedir? adlı ve Amerikan Fitopatoloji Derneği (APS) Halk Politikaları Kurulu tarafından da 2003’de “Bitkisel Ürün Biyogüvenliği: Hazır mıyız?” adlı bir çalıştay düzenlenmiştir (Elibüyük, 2008).

Bitkisel ürünler diğer ülkeler gibi ülkemizin de gıda kaynağı ve gıda güvenliğinin dinamik gücüdür. Tarım ve tarıma dayalı sanayi hala ülkemizin en önemli işkoludur. Ülkemiz büyük bir bitki çeşitliliği ve zenginliğine sahip olup pek çok bitki türü için de gen kaynağı durumundadır. Bazı tarımsal ürünlerimizle de dünya piyasalarında ön sıralarda yer almaktayız. Bu özellikleriyle Türk tarımı bazı ülke, grup veya kişilerin hedefi olabilir. Bunlardan dolayı bu makale ülkemizde bugüne kadar pek üzerinde durulmamış bitkisel ürünlere karşı agroterörizm konusuna dikkati çekmek amacıyla kaleme alınmıştır (Elibüyük, 2008).

Bitkisel Ürünlere Karşı Agroterörizm

Türk tarımı diğer pek çok ülke tarımı gibi agroterörist saldırılara açık ve kırılgan olarak görülmektedir. Bitkisel ürünlerimiz geniş alanlarda yetiştirildiklerinden saldırılara açıktır, askeri olarak korunamazlar ve denetlenmeleri de oldukça güçtür. Bir saldırganın bir mikroorganizmayı ya da hayvansal bir zararlıyı sahaya salabilmesi kolay olduğundan bitkiler saldırı için kolay bir hedef olarak görülebilir.

Askeri anlamda bitkiler yumuşak hedefler olarak değerlendirilebilir. Bitkilerin az gözetilebilmesinin diğer bir sebebi de patojenin girişi ile sonuçta hastalık belirtilerinin ortaya çıkması arasında uzun bir sürenin gerekmesidir. Pek çok bitki patojeni hastalık tanımlanmadan önce bitkide aylarca hatta yıllarca bulunabilir. Bunlara ek olarak yurdumuz sınırların da uzun olması ve taşınan bütün ürünlerin gözlenememesi diğer bir hassasiyet noktasıdır. İnspektörler gümrükte ürünün yalnızca çok küçük bir kısmını inceleyebilmekte ve yalnızca tarımsal ticari mallar üzerindeki hastalık ve zararlılar üzerinde inceleme yapmaktadırlar.

Muhtemelen de teröristler bildirilmiş tarımsal ürünleri kullanarak patojenleri kaçırmayacaklardır.

Pek çok ülkeye yasa dışı yollardan kanunsuz uyuşturucu maddeler sokulurken bir ülkeye bitkilerde enfeksiyon yapabilecek küçük miktarda inokulumu sokmak hiç de zor olmayacaktır. Pek çok bitki patojeninin sporlarının kaynağından uzak mesafelere kadar taşınabilmesi yüzünden bir teröristin başka bir ülke sınırlarından içeri girmesine gerek bile yoktur, sınırın diğer tarafından komşu ülkeye doğru inokulumu salmak da etkili olabilecektir.

Diğer ülkeye hastalık etmeni ile bulaşık tohum sokmak da başka bir yol olabilmektedir. Bu yol dışarıdan yüksek miktarda tohumluk ithal eden ülkeler için daha da önem taşımaktadır. Bitki patojenleri insanlara zararlı olmadığından (toksin üretenlerin dışındakiler) silah olarak insan (ve bazı hayvan) patojenlerine göre bitki patojenlerini hazırlamak çok daha kolaydır. Potansiyel olarak zararın ortaya çıkması ve etmenin tanımlanması uzun zaman alabileceğinden bu işi kimin ya da kimlerin yaptığını ortaya çıkarmak da zordur. Elde mevcut bitki patojenlerinin genetik parmak izi (fingerprinting) analizi verileri insan patojenlerinkinden daha azdır ve bu yüzden yeni girmiş bir patojenin kaynağını belirlemek güç olacaktır (Elibüyük, 2008).

Bitkisel Ürünlere Karşı Agroterörizmin Ekonomiye Olası Etkileri

Bir patojenin girişini takiben bir pandemi ya da kıtlık olasılığı düşük olsa da küçük bir salgın ticarette istenmeyen olaylara yol açabilir. ABD’deki Karnal sürmesi (Tilletia indica) örneği bu duruma bir örnektir. Bu hastalık 1996 yılında Arizona ve sonra diğer birkaç eyalette ilk kez görüldüğü zaman sınırlı bir coğrafi alanda bulunmuş olmasına rağmen ABD’nin buğday ihracatına ciddi bir tehdit oluşturmuştur. Bitkisel ürünlere saldırıdan kaynaklanan finansal kayıplar birbiriyle ilişkili pek çok duruma sebep olacaktır. Bunlar, hastalıklardan kaynaklanan doğrudan kayıplar, teşhis ve survey masrafları, mücadele masrafları, dayanıklılık ıslahı ve yeni bir pestisitin geliştirilme masrafları, hastalıktan zarar görmüş ürünlerin imhası, tüketici ve halkta güvenin bozulması, enfekteli alanlarda uzun süreli karantina, ihracat ve ticaretin bozulmasından kaynaklanan zararlar ve hammadde pazarlarının bozulması şeklinde sıralanabilir.

Dünyada Bitkisel Ürünlere Karşı Agroterörizm İle İlişkili Olaylar

Bitkilerde hastalıklarından kaynaklanan yüksek maddi kayıplar 20. yy.da pek çok ülkeye bitkilere karşı silah olarak bitkisel patojenlerin kullanılması fikrini vermiştir. Fransızlar 1939 yılında havadan Alman patates tarlalarına zarar vermek için saldırı ajanı olarak hem patates böceği (Leptinotarsa decemlieata) ve hem de patates mildiyösü (Phytophthora infestans) etmenini kullanmayı düşünmüşlerdir. Fransızların programı Le Bouched’deki laboratuarları 1940 yılında Almanlarca imha edildikten sonra sona ermiştir. Almanya’da saldırı amaçlı biyolojik silah araştırma ve geliştirme çalışmaları 1942 yılında Hitler tarafından durdurulsa da savunma araştırmaları bölümü altında çok sayıda bitki hastalık ve zararlıları üzerinde denemeler yapılmıştır. Bu denemelerin birinde Ekim 1943’de 140000 kadar patates böceği Spreyer yakınlarında uçaklardan salınmıştır. Almanlar, ayrıca değişik şalgam böcekleri, patates hastalıkları ve bazı Bitkisel ürünlere karşı tarımsal biyoterörizm (agroterörizm) 200 yabancı otlarla ilgili denemeler de yapmışlardır.

Japonlar da II. Dünya Savaşı sırasında bitkisel ürünlere karşı biyolojik etmenlerle ilgilenmiş ve tahılları ve diğer bazı bitkileri etkileyen pek çok fungus, bakteri ve nematodları da içeren bitki patojenini deneme parsellerinde çalışmışlardır. Bununla birlikte, asla tatminkar bir ajan geliştirilememiştir ve bitkisel ürünlere karşı biyolojik ajanlar görünüşe bakılırsa hiç kullanılmamıştır. ABD’de bitkilere karşı hastalık etmenlerinin kullanılması 1942’den itibaren aktif şekilde düşünülmeye başlanmıştır. Burada bitkisel ürünlere karşı ana etmenler Puccinia graminis tritici (buğday kara pası), Puccinia graminis secalis (çavdar pası), P. oryzae ve P. infestans’tı. ABD 1954’de pas sporları ile yoğun bir şekilde tozlanmış hindi tüylerini içeren salkım bombalarını geliştirmişti. ABD 1944-1945 yıllarında Japonların çeltik tarlalarına zarar vermek için P. oryzae’i kullanmayı çok düşünmüş, ancak böyle bir saldırının hemen bir etki vermeyeceği için bundan vazgeçmiştir. ABD’nin bitkisel ürünlere karşı biyolojik silah programı en önemli gelişmesini 1955 yılında bazı kimya şirketlerince TX kod adıyla buğday kara pasının bitkisel ürünlere karşı bir ajan olarak standardize edilmesiyle elde etmiştir, kısa bir süre sonra diğer bazı etmenler de standardize edilmiştir (örneğin LX kod adıyla P. oryzae, SX kod adıyla P. graminis secalis, LO kod adıyla P. infestans).

ABD’de 1960’lı yılların başında 5 ton kadar bitkisel ürünlere karşı ajan kullanılabilir durumdaydı; 1973 yılında Başkan Nixon’un talimatları gereğince bunların hepsi imha edilmiştir. ABD 1969’da Başkan Nixon tarafından biyolojik silah üretim programını durdurduğu zaman SSCB kendi programını başarmak üzereydi. SSCB’nin programı 1940’lı yılların sonu 1950’li yılların başında başlayan geniş ölçüde bitkisel ürünlere yönelikti; programlarıyla ilgili az şey bilinse de ana etmenler çeltik yanıklık, buğday ve çavdar kara pası etmenleriydi. Bunlar dışında buğday mozaik virüsü (Wheat mosaic virus), arpa mozaik virüsü (Barley mosaic virus), patates virüsleri ve tütün mozaik virüsü (Tobacco mosaic virus) ile de denemeler yapılmıştı, ancak bu etmenler stoklanmamıştı. Mısır pası (Puccinia sorghii) ile ilgili dondurarak kurutma ve vakumlayarak saklama denemeleri de yapılmıştı. SSCB’nin bitkisel ürünlere karşı programı 1990’da sonlandırılmıştır. Irak da biyolojik silahlarla ilgilenmiş, buğday sürmesi etmenleri (Tilletia tritici ve Tilletia leavis) bitkisel ürünlere karşı ajanlar olarak geliştirilmiştir. Irak biyolojik silah olarak Aspergillus’larca üretilen aflatoksin ile de ilgilenmiştir. Bununla birlikte, Irak fonksiyonel bir silah olarak sürme etmenlerini geliştirmede başarılı olamamıştır. Irak’ın biyolojik silah programı Körfez Savaşı sonrasında Birleşmiş Milletler Özel Komisyonu (UNSCOM) gözlemcileri tarafından sonlandırılmıştır (Elibüyük, 2008).

Bunlardan başka geçmişte bitkisel ürünlere karşı agroterörizm ile ilgili bazı iddialar da gündeme gelmiştir. 1978 yılında şeker kamışı pas hastalığı etmeni (Puccinia melanocephala) ve 19791980’de de tütünde mavi küf etmeni (Perospora tabacina) ile bunlardan başka da pek çok patojenin Küba’ya sokulduğuna ilişkin iddialar ortaya atılmışsa da bunlar ispatlanamamıştır. Küba, 1997’de ABD’yi kendi bölgesine kasten bir zararlıyı sokmakla suçlamıştır. Bu da kokayı (kokain elde edilen bitki) eradike etme programına katılmak için Kolombiya’ya gitmekte olan ABD’ye ait bir uçaktan Küba’nın yasal hava sahası boyunca bitki zararlısı bir böcek olan Thrips palmi’nin 1996 Ekim ayında kasten bırakıldığı iddiasıdır. Aralık ayında Küba salınımın yapıldığı iddia edilen alanda ilk kez T. palmi’yi saptamıştır. Bunun üzerine Küba, Biyolojik Savaş Konvansiyonu’nun 5. maddesi gereğince ABD’nin T. palmi’yi kasten Küba’ya saldığı iddiası ile yasal bir soruşturma talebinde bulunmuştur. Konvansiyon’a üye ülkelerin çoğu 31 Aralık 1997’de yayınlanan sonuç raporunda böceğin

Küba’ya komşu adalardan rüzgarla doğal yollardan geldiğini belirtmişlerdir. Bu şekilde Whitby tarafından da belirtildiği üzere tarihsel kanıtlar ülkelerin biyolojik silah programlarına ciddi olarak bitkisel ürünlere karşı ajanları da dahil ettiklerini göstermektedir. Bununla birlikte bitkisel ürünlere karşı biyolojik silahlara her zaman insanlara karşı biyolojik silahlara göre daha az önem verilmiştir ve bilinen bütün denemelerde de az başarılı olunmuştur. Biyolojik ve Toksin Silahları Anlaşması 162 ülkenin imzasıyla 1972 yılında saldırı amaçlı biyolojik etmenlerin araştırma, geliştirme, üretim veya kullanımını yasaklamış olmasına rağmen günümüzde en az yarım düzine ülkenin biyolojik silah geliştirilmesi ile ilgilendiği bilinmektedir. Bitkisel ürünlere karşı biyolojik silahları askeri amaçlarla üretme ve kullanma günümüz dünyası için ciddi bir güvenlik riski oluşturmaktadır (Elibüyük, 2008).

Agroterörizm Amaçlı Kullanılabilecek Bitki Patojenleri

Hayvanlar için Office International des Epizooties’in (OIE, Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü) A ve B listesine giren mikroorganizmalar en tehlikeli etmenler olarak değerlendirilmektedir. Aynı şekilde günümüzde bitki patojenlerini bu şekilde sınıflandıracak bir örgüt bulunmamaktadır. Bununla birlikte, değişik kişi ya da gruplarca biyosilah olarak kullanılabilecek çeşitli bitki patojen listeleri hazırlanmıştır. Böyle listeler resmi ve resmi olmayan bir takım kuruluşlar ile bilim adamları ve diğer bazı gruplarca hazırlanmaktadır. Listeyi hazırlayanlar kriterleri birbirlerinden de almaktadırlar. Açık olarak genel listeye dahil etme kriteri patojenin daha önce biyolojik silah programında yer alıp almadığıdır (gerçekte bu patojenin bir tehlike, tehdit olduğu anlamına gelmez). Örneğin, buğday kara pası genellikle potansiyel bir silah olarak listelenmiştir, bu muhtemelen ABD, SSCB ve diğer bazı ülkelerin kendi biyolojik silah programlarında bu patojeni kullandıklarından dolayıdır. Benzer şekilde, Irak’ın biyolojik silah programı buğdayda sürmeye sebep olan Tilletia türlerini içermekteydi. Bununla birlikte, diğer pek çok fungusla kıyaslandığında günümüzde bu patojenler çok bulaşıcı olarak görülmemektedir ve oldukça kolay bir şekilde kontrol edilebilirler( Elibüyük, 2008).

Önlemler

Yurdumuza bir bitki patojeninin kasten sokulması ile bir pandemi ve/veya temel besinlerde kıtlık ile sonuçlanacak durumlara sebep olma olasılığı çok düşük olsa da böyle bir girişimden ekonomimizin olumsuz etkileneceği açıktır. Özellikle küresel ekonomi küçük bir epidemi ile bile büyük ölçüde olumsuz etkilenebilir. Eğer bir patojen kasten sokulmuşsa, risk değerlendirmeleri ve modellemeleri hastalıkla mücadele veya eradikasyon için bir strateji önerilebilir. Bitkisel ürün sisteminin güvenliği agroterörist bir saldırı veya doğal bir giriş olup olmadığına bakılmaksızın yabancı patojen ve diğer zararlıların hızla tanımlanma yeteneğine bağlıdır. Son yıllara kadar bitkisel ürünlere karşı agroterör konusunda dünyada resmi çok az hazırlık bulunmaktaydı, ancak ABD’deki 11 Eylül saldırısından sonra özellikle USDA agroterörizme karşı koyma çalışmalarına da ağırlık vermeye başlamıştır. Bu amaçla da USDA’ya bağlı Ortak Ulusal Araştırma, Eğitim ve Yayım Servisi (CSREES), Ulusal Bitki Tanı Ağı’nı kurmaya liderlik edip ilgilİ fonu da yönetmektedir. Bu ağa 5 bölgesel laboratuvar ve bir de destek labotatuvarı öncülük etmektedir.

Mevcut tanı laboratuarlarına ek olarak bu ulusal ağı kurmaktaki ana amaç özellikle agroterörizm amacıyla kullanılabilecek patojenleri hızla ve doğru bir şekilde belirlemek ve rapor hazırlamaktır. Yine ABD’de Indiana eyaleti bu ağın kurulmasından önce 2001’de kitle imha silahı olarak agroterörizm ile ilgili bir yasayı (PL156) geçirmiş, çok kısa bir süre sonra da bunu Pennsylvania izlemiştir. Avrupa Birliği’nde de bu konuya yönelik çalışmalar başlamış durumdadır. Örneğin Agroinnova (2002 yılında İtalya, Torino Üniversitesi’ndeki bitki patologları tarafından kurulmuş bir yeterlilik merkezidir) bünyesinde AB tarafından destekli ‘Crop and Food Biosecurity, and Provision of the Means to Anticipate and Tackle Crop Bioterrorism (CROP BIOTERROR)’ adında 2008 yılında tamamlanacak bir proje yürütülmektedir. Fletcher (2005)’e göre güçlü bir ulusal bitkisel ürün güvenlik programı şunları içermelidir (Elibüyük, 2008):

  1. Erken tanı ve teşhis sistemi (patojenlerin hızlı ve etkili bir şekilde tanılanması ve gen diziliminin belirlenmesi ve surveyler)
  2. Mikrobiyal adli tıp teknolojisi [Doğal ve kasıtlı enfeksiyonları anlamak (Patojenin kaynağını ve hareketini izlemek, ilk girişin yerini ve zamanını belirlemek, failleri tespit etmek vs.)]
  3. Epidemiyolojik veriler ve modelleme
  4. Etkili, akılcı politikalar ve yönergeler
  5. Ayrılmış fiziksel ve idari savunma sistemi
  6. Ulusal koordinasyon planı ve savunma sistemi
  7. Uluslararası işbirliği

Diğer pek çok ülke gibi yurdumuzda da bitkisel ürünlere hedeflenmiş biyolojik etmenlerin kasten ülkeye sokulmasına karşı koymak için hazırlanmış teşkilatlar arası veya bölümler arası ulusal bir plan bulunmamaktadır. Diğer bir deyimle yurdumuz bu tip bir saldırıya karşı hazırlıklı değildir. Bu bakımdan, yukarıda da bahsedildiği üzere büyük bir floraya sahip ülkemizin tarımsal ürünleri bazı ülke ve grupların hedefi olabileceğinden ilgili kuruluşlarca bitkisel ürünlere karşı agroterörizme karşı çalışmaların başlatılması gerekmektedir (Elibüyük, 2008).

KAYNAKLAR

Elibüyük, Ö.;2008.Bitkisel Ürünlere Karşı Biyoterorizm (agroterorizm). OMÜ Zir. Fak. Dergisi, 2008,23(3):198-208 J. of Fac. of Agric., OMU, 2008,23(3):198-208.

Alibek, K., 1999. The Soviet Union’s antiagricultural biological weapons., pp. 18-19, (Frazier, T.W.,

Richardson, D.C., eds. 1999. Food and Agricultural Security: Guarding Against Natural Threats and Terrorist Attacks Affecting Health, National Food Supplies, and Agricultural Economics. NY Acad. Sci. 233 pp).

Anonymous, 1997. Plant pathogens important for the BWC working paper by South Africa. Ad Hoc Group of the States Parties to the Convention on the Prohibition of The Development, Production and Stockpiling of Bacteriological (Biological) and Toxin Weapons and on Their Destruction.BWC/Ad Hoc Group/Wp.124.

Available from URL: http://www.bradford.ac.uk/acad/ sbtwc/ahg34wp/wp124.pdf [Ulaşım: 15 Kasım 2007].

Anonymous, 1999. Abstracts of the 1999 APS Annual Meeting Symposium: Plant pathology’s role in anticrop bioterrorism and food security, Tuesday, August10, Montreal, Quebec. Available from URL: http://www.apsnet.org/online/feature/BioSecurity/ abstracts.htm [Ulaşım: 20 Kasım 2007

Anonymous, 2000a. Agro-terrorism: What is the threat? November 12–13, 2000, Statler Hotel and J. Willard Marriott Executive Education Center Cornell University, Ithaca, NY. Available from URL: http:// www.einaudi.cornell.edu/peaceprogram/publications/ annual_reports/annualreport00-01.pdf [Ulaşım: 20 Kasım 2007]

Anonymous, 2000b. OIE. OIE listed diseases. Available from URL: http://www. oie.int/eng/normes/mmanual/ a_00022.htm [Ulaşım: 19 Kasım 2007].

Anonymous, 2000c. Council Directive 2000/29/EC of 8 May 2000 on protective measures against the introduction into the Community of organisms harmful to plants or plant products and against their spread within the Community. Official Journal of the European Communities, 10.7.2000, L 169/1. Available from URL: http://www.boku.ac.at/IAMpbiotech/eppl. pdf [Ulaşım: 14 Kasım 2007].

Anonymous, 2000d. Biological weapons in the drug war, A review of opposition in South America with examples from other regions, intergovernmental agencies, and NGOs. Backgrounder Series, Number 3. Available from URL: http://www.sunshineproject.org/publications/bk/bk3en.html#_ftnref1[Ulaşım: 20 Aralık 2007].

Anonymous, 2000e. United Nations pulls out of plans to use anti-drug biological weapons in South America. Available from URL: http://www.sunshineproject.org/publications/pr/pr131100.html [Ulaşım: 19 Aralık 2007].

Anonymous, 2001b. European Parliament rejects agent green. Available from URL: http://www.sunshineproject.org/publications/pr/ pr010201.html [Ulaşım: 20 Aralık 2007].

Anonymous, 2002a. Rules and regulations. Department of Agriculture Animal and Plant Health Inspection Service 7 CFR Part 331 9 CFR Part 121 [Docket No. 02–082–1] RIN 0579–AB47 Agricultural Bioterrorism Protection Act of 2002; Listing of Biological Agents and Toxins and Requirements and Procedures for Notification of Possession. Federal Register, 67 (155): 52383, Monday, August 12, 2002. Available from URL: http://www.apsnet.org/members/ppb/ RegulatoryAlerts/FEDREG8-12-02.pdf [Ulaşım: 16 Kasım 2007]

Anonymous, 2002b. CBWinfo. Plant pathogens with biological weapons potential. Available from URL: http://www.cbwinfo.com/Biological/PlantPath. html [Ulaşım: 15 Kasım 2007].

Anonymous, 2003. 100 of the World’s worst invasive alien species. A selection from the global invasive species Database. Available from URL: http:www.iucn.org/ places/medoffice/invasive_species/docs/invasive_ species_booklet.pdf [Ulaşım: 16 Kasım 2007].

>> Süt Dünyası

2006 yılından beri yayınını sürdüren tarafsız ve bağımsız medya kuruluşudur. Süt Dünyası Dergisi kurulduğu günden bu yana ilkelerinden taviz vermeden yayıncılık faaliyetine devam ediyor. Süt Dünyası Dergisi Haber Merkezi tarafından hazırlanan her türlü içerik "Süt Dünyası" imzası ile yayınlanmaktadır.