15 milyon liralık yatırımla sektöre giren Bab Turizm, İzmir Menderes’te kurduğu Cactus Farms Damızlık Süt İşletmesinde, 500 sağmal inekle günde 13 ton süt üretiyor. AB standartlarında üretim yapan çiftlik, mavi bayrak almaya aday.
Çocuklara sütü tanıtmak ve sevdirmek için sosyal sorumluluk projeleri başlatan Cactus Farms, ana sınıfı öğrencilerine çiftliği gezdirdi ve sütün nasıl üretildiğini uygulamalı olarak gösterdi. bu gezide Süt Dünyası Dergisi de çocuklarla birlikteydi.
Bodrum ve Gümüldür’de 9 otel işleten Bab Turizm Ticaret A.Ş. İzmir’in Menderes ilçesinde kurduğu Cactus Farms Damızlık Süt İşletmesi ile hayvancılık sektörüne girdi. 700 sağmal kapasiteli çiftlikte büyükbaş besi işletmesi ve küçükbaş hayvancılık projelerinin de kısa zamanda devreye alınması planlanıyor.
Cactus Farms Tarım ve Hayvancılık Koordinatörü Adnan Yılmaz, çiftlik hakkında şu bilgileri verdi: “Bu tesisi kurarken iki ana hedef gözettik. İlk olarak 40 dönüm arazi üzerine damızlık süt işletmesini faaliyete geçirdik. Damızlık işletmemiz 700 sağmal kapasiteli ve şu anda 500 başı sağmal olmak üzere bin başa yakın hayvanımız var. İlk yavrularımızı bu yıl aldık. İkinci etapta 90 dönüme yakın meramızı besi işletmesi olarak kullanmayı planlıyoruz. Erkek materyalleri besi çiftliğimizde değerlendireceğiz. Düvelerin bir kısmını kendi bünyemizde tutacağız, geri kalanını da damızlık olarak piyasaya satacağız.”
Turistler bu çiftlikten beslenecek
Şu anda günde 13 ton süt üretimi gerçekleştirdiklerini söyleyen Yılmaz, “Bunun çok büyük bir kısmını Özsüt’e, bir kısmını ulusal süt fabrikalarına satıyoruz, bir kısmı ile de süt ürünleri üretmek için deneme çalışmaları yapıyoruz. Kaşar, tulum ve tam yağlı klasik teneke peyniri ve tereyağında deneme üretimlerimiz sürüyor. Üreteceğimiz ürünleri ağırlıklı olarak grubumuzun turizm işletmelerinde kullanacağız. Böylelikle hem otellerimizdeki ürün kalitesini yükselteceğiz, hem de bu ürünlerde kontrolü kendi elimize almış olacağız. Bu yıl içinde günlük 60 ton süt işleme kapasitesine sahip bir mandıra kurma hedefimiz var. Etimizin de bir bölümünü kendi otellerimizde tüketmeyi planlıyoruz, geri kalanını da et entegre tesislerine satacağız” dedi.
SÜTÜ OKULDA DEĞİL ÇİFTLİKTE GÖRDÜLER
Çiçeği burnunda bir çiftlik olan Cactus Farms, bütün bu çalışmaların yanında sosyal sorumluluk projelerine de önem veriyor. Bu doğrultuda çocuklara sütü tanıtmak ve sevdirmek için çiftlik gezileri düzenliyor. İlk geziyi 16 Mart’ta Özsüt’le birlikte gerçekleştiren Cactus Farms, 100 anasınıfı öğrencisini ağırladı.
Sağlık Eğitim Vakfı İlköğretim Okulu’ndan 100 ana sınıfı öğrencisi, ÖZSÜT’ün de desteğiyle 16 Mart’ta çiftliğe tanıtım ve eğitim gezisi gerçekleştirdi. Gezide çocuklara çiftlikteki üniteler gezdirildi. İnekleri elleriyle besleyen çocuklar, sağımhanede sütün hayvanlardan nasıl sağıldığını da görme fırsatı buldular. Çocuklar, Özsüt’ün Cactus Farm çiftliğinde üretilen sütlerle ürettiği muhallebileri yiyerek geziyi tamamladılar.
Çocuklar sütü bilirse daha çok sever
Cactus Farms Koordinatörü Adnan Yılmaz gezinin amacını, “Bilinçli ve sağlıklı toplum için çocuklarımıza tükettikleri ürünleri bu tip uygulamalı eğitimlerle tanıtmamız gerekiyor.” sözleriyle açıkladı. Yılmaz, süt tüketiminin artırılmasında ‘Okul Sütü’nün çözüm olarak gösterildiğine dikkat çekerek, ancak bu projenin bazı noktalarının eksik olduğunu dile getirdi. Çocukların süt içme alışkanlığı kazanmaları için sütü tanımalarının önemine dikkat çeken Yılmaz, “Sütün ne olduğunu, nasıl üretildiğini bilmeyen çocuklar sütü ne kadar sevebilir?” diyerek, “Bu bilince ulaşmış süt hayvancılığı işletmeleri de faaliyetleri ve ürünleriyle ailelere ve eğitim kurumlarına kapılarını açmalıdır.” dedi.
ÇİĞ SÜTE TEK FİYAT UYGULAMASI KALİTEYİ CEZALANDIRIYOR
Çiftlik hakkında İşletme Müdürü Niyazi Çeşni ile birlikte bilgi veren Adnan Yılmaz, çiğ sütte ve süt ürünlerinde kaliteye göre sınıflandırma olmamasından yakındı. Yılmaz bu konuda şu açıklamayı yaptı: “Çiğ sütün kaliteye göre sınıflandırılması ve fiyatlandırılması gerekiyor. Süt ürünlerinde de kaliteye göre sınıflandırmanın olması gerekiyor. Bazı ürün kategorilerinde kaliteye göre sınıflandırma yok. Mesela tam yağlı klasik teneke peyniri, bu teneke peynir hangi standartta, bunun vasıfları ne? Bizde genelde ürünler tek bir ad altında isimlendiriliyor. Kaliteye göre, içerdiği kuru madde, protein gibi maddelere göre sınıflandırılmıyor. Hepsi aynı adla satılıyor.
Süt ve et ürünleri üretiminde çeşitlilik yok
ABD’ye gittiğimde, kasapta Charolet, Angus, Limuzin ve Holstein etlerinin ayrı ayrı satıldığını gördüm, hepsinin fiyatı da ona göre farklı. Avustralya’ya gittim, orada da raflarda kırmızı etler cinslerine ve türlerine göre ayrı ayrı satılıyor. Bizde kırmız et dendiğinde tek bir ad altında satılıyor. Sığır eti ve koyun eti olarak sınıflandırılıyor. Sığırın veya koyunun türü belirtilmiyor, öyle bir sınıflama ve etiketleme yok. Süt de kırmızı et gibi tek bir ad altında toplanıyor. Sütün kalite değerleri ve hangi türden elde edildiği göz ardı ediliyor. Ne kadar kaliteye göre prim verildiği söylense de bu tam uygulanmıyor.”
İşletme Müdürü Niyazi Çeşni ise, “Şarküteride 75 liraya da peynir var, 15 liraya da. Madem kaliteli peynirin fiyatını koymuşsun, sütü alırken de kaliteli süte ilave bir değer koy. Deki, bu 75 liralık peynirin sütü, kaliteli peynir yapmak için kaliteli sütü bu kadara alıyorum. Hammadde (çiğ süt) fiyatı bir, ürüne dönüşünce fiyatlar değişiyor.” diyerek bu konudaki eksikliğe dikkat çekti.
ÇÖZÜMLER GÜNÜ DEĞİL GELECEĞİMİZİ KURTARMALI
Sütün maliyetinin dünya ortalamasının çok üstünde olduğunu söyleyen Adnan Yılmaz, sütte dünyayla rekabet etmek için inovasyona önem verilmesi ve pazar stratejilerinin doğru belirlenmesi gerektiğini söyledi. Yılmaz sözlerini şöyle sürdürdü: “Kendi ülkemizde bunu yapamazsak dış pazarlarda rekabet edemeyiz. Dünyaya süt ve süt ürünleri satmak istiyorsak bazı stratejilerimizi doğru belirlememiz lazım, bunu da sektör olarak birlikte, ortak akılla yapmamız lazım. Herkes kendi çıkarları için farklı yönlere çekiştirirse doğru netice elde edilemez. Böyle olunca çözümler de geçici oluyor, yani günü kurtaran çözümler oluyor, bu da sağlıklı bir üretim ve sağlıklı bir sektörel bakış açısı getirmiyor.
Sektörün günü kurtarmaya değil maraton koşucusu gibi uzun vadeli hedeflere odaklanması gerektiğine vurgu yapan Yılmaz bu duruma şu sözleriyle dikkat çekti: “Niye biz 100 metre koşucusuyuz, hep günü kurtarmaya dönük çözümler geliştirdiğimiz için. Bugünü kurtaralım yarına Allah kerim. Hâlbuki bu iş bir borsa gibidir, durumu iyi kavramalıyız ve verileri doğru okumalıyız. Eğer teşhisleri doğru koyamazsak dünyada neler olduğunu iyi inceleyemezsek ne üretici kesim ne de sanayiciler başarılı olamazlar. Bu nedenle günü kurtarmayalım, hep beraber mücadele edelim.”
SEKTÖRDE SÜTLE YEM TAKAS EDİLİYOR
Damızlık süt işletmelerinin maliyetlerinin büyük kısmının besleme giderleri olduğunu dile getiren Yılmaz, bu gider kalemini iyi kontrol edemeyen işletmelerin kar edemeyeceğini söyledi. Yılmaz, “Eğer bu noktayı iyi kontrol edemezseniz, bu işletmenin karını elinizden kaçırıyorsunuz demektir. Yem maliyetlerinin çok yüksek olduğu bir ortamda verimliliği ve karlığı yakalamaya çalışıyoruz. Bir taraftan da sütümüzü alan firmalar, aldıkları sütün bedelini yem olarak ödemek istiyorlar. Doğruluğu yanlışlığı tartışılır. Ancak bu uygulamayla üretici kesimin en büyük gider kalemiyle ilgili inisiyatifi elinden alınıyor. Ben yem sanayini ne kadar denetleyebilirim. Hangi hammaddeleri ne kadar koyduklarını nereden bilebilirim. Sektörde fiili olarak bir barter çalışması var. Sütünü alırım, ancak yemini benden alırsan şeklinde. Böyle olunca biz de üretici olarak bazı şeyleri barter ile almak zorunda kalıyoruz. Bu doğru bir çözümse hep beraber barter ticareti yapalım. Para dönmesin emtia dönsün piyasada.”
Bu sistemin doğrularının ve yanlışlarının tartışılması gerektiğini söyleyen Yılmaz, “Ne üretici sanayiciyi bir şeye zorlasın, ne de sanayici üreticileri bir şeye zorlasın. Ortak akılla sanayici, Tarım Bakanlığı yetkilileri ve üretici temsilcileri belirli bir platformda bir araya gelerek bu işi çözmeleri gerekiyor.” diyerek sektörde yaygın olan uygulamanın gözden geçirilmesi gerektiğini dile getirdi.
Fiili olarak sözleşmeli üretim yapılıyor
Bu sistemle sektörde resmen olmasa da fiili olarak sözleşmeli üretim yaptırıldığını savunan Yılmaz, bu durumu şu sözlerle açıkladı: “Kanatlı sektöründe yetiştiricinin kümesine sanayici broileri (damızlık civciv) veriyor, yemini de veriyor. Yetiştirici ise verdiği hizmet karşılığında hizmet bedeli ve prim alıyor. Süt sektöründe ise sanayici sütünüzü alıyor, size yem veriyor. Burada fiili olarak sözleşmeli üretim yaptırılıyor. Kanatlıda olduğu gibi paket bir sözleşme yapılsa, çiftlik yatırımcısının damızlık ve yem başta olmak üzere tüm girdileri sanayici tarafından karşılansa, ayrıca hizmet bedeli ve prim ödense bu durum belki makul bir düzeye çekilebilir.”
Adnan Yılmaz’a göre, piyasa düzeninin süt çiftliği yatırımcılarını kendi yem fabrikalarını ve ürettikleri sütlerini de işleyebilecekleri bir mandıra kurmaya zorladığını dile getirdi. Yılmaz, “Her bir damızlık süt işletmesinin yem fabrikası, mandıra ve kesimhane kurması mı gerekiyor. Yani her süt işletmesi yemden işlemeye entegre bir tesise mi dönüşmeli. Bu ne kadar doğru bir yaklaşım olur?” diye sorarak, süt üretiminin sürdürülebilirliği için adil bir piyasa düzeninin oluşturulması gerektiğine dikkat çekti.
Niyazi Çeşni / İşletme Müdürü:
EN BÜYÜK SORUNUMUZ YETİŞMİŞ ELEMAN
Esasında hayvancılık basit bir iş olarak görülüyor. Tanıdığımız bildiğimiz bu işe hevesli kişileri bulup getirmeye çalışıyoruz. Bu şekilde işletmemize 10 ay içinde en az 90 kişi geldi geçti. Süt çiftliklerinde çalışanların yüzde 99’u bu şekilde yetiştiriliyor.
Sektör olarak en önemli sorunumuz yetişmiş ara eleman eksikliği. Bu işe yatkın olanların devlet veya yetiştirici birlikleri tarafından yetiştirilmesi gerekiyor. Sağım, besleme ve buzağı yetiştirme gibi alanlarda uygulamalı eğitim verilen sertifika programlarının bir an önce başlatılması gerekiyor.